05 Temmuz 2018

Dinin sahibi değil muhatabıyız


Umran dergisi benim dikkat ve ilgiyle takip ettiğim dergilerden biri. Dergiye olan dikkat ve ilginimin sebeplerini şu şekilde sıralayabilirim.
1. Derginin kendine özgü bir üsluba sahip olması.
2. Derginin tüm dünya müslümanlarını ilgilendiren hayati konuları sık sık kapak konusu yapması.
3. Derginin son derece sıcak konuları oldukça soğukkanlı bir tarzda irderleyip incelemesi.
4. Derginin gündeme aldığı konularla ilgili tatmin edici derinlemesine tahlillere yer veriyor oluşu.

Bu hafta köşemde sevgili Şemsettin Özdemir ağabeyi misafir edeceğim. Kendisi Umran'da Hakan Çandır'ın sorularını cevaplamış, söyleşide ezber bozan şeyler söylemiş. Keyifle okuduğum bu güzel söyleşi de altını çizdiğim bazı cümleleri sizlerle paylaşmak istiyorum. İşte Umran dergisinin Haziran 2018 tarihli nüshasında yer alan bu aile içi söyleşiden bazı notlar:
***
Şüphesiz Din Allah'ın dini, muhatabı ise insandır. Kusura bakmayın kimse, din elden gidiyor korkusuna kapılmasın.
Şayet bir topluluk dini yaşamaktan vazgeçerse, başka bir topluluk gelir benimser ve yaşar. Din elden gitmiyor, kendisini yetiştirmemiş Müslümanın kafasındaki sorunlu İslam algısı gidiyor. Şüphesiz bir insan kendini yetiştirirse, küfrün hiçbir saldırısı ve eleştirisi, müfredatı Kur'an olan bir bilince zarar veremez. Açık konuşmak gerekirse böylesi insanlar dini korumaya kalkmaz, onlar dini yaşayarak kendilerini korur ve bilirler ki bu dini Allah koruyacaktır.
***
Allah'ın dini olan İslam fırkalaşmaz, ancak onu iyi anlamamış olan Müslümanlar fırkalaşır.
***
İlahiyat fakültelerinin çoğu bu mantıkla Kampüs dışına taşınmak isteniyor. Şunu sormalı değil miyiz?
Niçin dini alan kenara kaçmak istiyor? Tam aksine bu kurumlar hayatın tam ortasında olmalı. Bütün itiraz ve sorularla  yüzleşmeli ve aşama kaydederek topluma önderlik yapmalılar. Bu bakımdan bu ön kabuller düzeltilip kaldırılmalı, tüm ilimler bir arada tutulmalıdır.
***
Malik Bin Nebi'nin Cevdet Said'in ısrarla üzerinde durduğu gibi enfüsi çöküşümüz afaki çöküşümüze zemin hazırladı. Biz kendi içimizden çöktük.  Bu yüzden kabullerimiz sarsılmalı. Mevcut düşünce konforunuz bozulmalı.
***
Ekonomiyi en güzel tarzda yönetmek, faizi olmayan adil bir ekonomik model kurmak en önemli ibadetlerdendir. Kıyamet koparken bile elindeki fideyi dikmek gerektiğini öğrendik biz. İslam hayatı din ve dünya şeklinde ayırmıyor. Aksi takdirde namazı Allah için kılıp, ekonomiyi kapitalizm için yapan, siyaseti batının istediği gibi uygulayan bir yaralı bilinç ortaya çıkar. El an içinde bulunduğumuz durumda budur aslında!
***
Rasulullah Mekke'nin fethini düşmana haber veren sahabeye affedici pozisyonu ortaya koydu. Bugün bir küçük bir hata yapana kolaylıkla hain diyoruz. Hemen İngiliz- ABD- Rus ajanı deniyor. Oysa ittifak yapmak bazı devletlerle işbirliğine girmek dini terk etmek değildir. Müslüman herkesle konuşur, Hz. Peygamber'de Mekkeli müşrikler ile anlaşma yaptı. Yeri geldi bir müşrikin himayesinde Mekke'ye girdi. Bu taviz miydi? Ne münasebet hiç alakası yok. Ekranlardaki tartışmaların ortaya koyduğu tavırlar başta olmak üzere biz bunları Hazreti Peygamber de görmedik.
***
Önyargılarınızı Kur'an-ı Kerim'e dayatmamalıyız. Kendi savunduklarımızı mutlaklaştırmak yerine şöyle demeli: “Ben bu okumalarımda Kur'an-ı Kerim'den böyle anladım.” denmeli.
Dini belli bir kesimin ihtisas alanına hapsetmek yerine tüm insanların sorumluluk alanına giren bir yaşam biçimi olduğunu netleştirmeliyiz.
***
Klasik anlamda eski bilgileri anlamak bence ansiklopedist olmak gibi bir şey. Oysa alim yaşadığı ülkeyi ve şartların gerçek manası ile bilendir. Hangi sistemde yaşıyoruz? Buradaki sıkıntılar nelerdir? Dünyanın buna etkisi nedir? Bu sorulara cevap verebilmeli, alim.
Günümüzdeki demokrasinin, laikliğin, çoğulculuğun ne olduğunu bilmezse nasıl konuşacak? Hıristiyanlıkla, Budizmle, Yahudilikle, Ateizmle, New Age dinlerle ilgili bilgisi yoksa onlarla alakalı olarak ne diyecek, Allah aşkına… Alim, Kur'an'ı ve sünneti bilirken hayatı da bilendir.
***
Müslümanlar arasında mezhep savaşları çıktığı zaman, tekfir ile verilen fetvalar, yangına körükle gitmektir.
***
Bizim alimlerimiz gerçekten halim olsaydı açık bir savaşı nasıl engelleriz diye konuşurlardı. Nafile uygulamalar için ayrıldıkları vakti bu sıkıntıları konuşmak için kullanırlardı. Ne var ki istisnalar hariç bu çabayı göremiyoruz. Hâsılı bu dönemin alimi dünya ve insani ilgilendiren alanlardaki gelişmeleri bilmiyorsa verdiği fetvalar havada kalmaya mahkumdur ve fetva da değildir.
***
Bizim medreselerimizin ve ilahiyat fakültelerimizin en önemli gündem maddesi düşman saldırılarını görüp, o kavgadan uzak kalmak ve çözüm üretmek olmalı. Eğer âlimler çözüm üretmezse gençlere bozuk demenin bir alemi yok.
***
Topluma ve insanlara söz söyleyenlerin Öncelikle yaşadığı dönemlerin fıkhını bilmeleri gerekiyor.
***
Allah aynı konuda çelişkili söz söyler mi? Birinin helal dediğini öteki haram diyorsa eskiler bu konu da daha dikkatli idi. Sadece onlar mı? Bazı oryantalistler bile öyleydi. Akademisyen vasfı öne çıkan bazılarına ilahi kelam karşısındaki laubali tutum ve tavrı gerçekten çok trajik.
Geçenlerde bir arkadaşım bu yüzden şöyle dedi: “Montgomery Watt, Kur'an'a bunlardan daha saygılıydı.” Hakikaten üzerinde durmamız gereken önemli bir mesele bu.
***
Farklı yorumlar olabilir, dünde olmuş yarında olacaktır.  İslami eğitim tek tip değildir. Sen başka bir çözüm üretirsin, başkası başka çözüm üretir.
Böylece faklılık dinamizm getirir. Sen sosyal medya da bir takım yayınlar yaparsın, diğeri de dergi çıkarır. Sosyal medyadan başka bir mecra yolu yok demek ne kadar yanlışsa tersi de öyledir. İslam adına biri gençlerle uğraşır, diğeri yetimlerle… Ama son tahlilde hepsi aynı hedefe gider. Aynı hedefe giden insanlar neden kavga ediyor? Dünyada yedi buçuk milyar insan var. Bu insanlara nasıl ulaşabileceğimiz, hangi teslimiyetle onları etkileyebileceğimize kafa yormak gerekirken, birbiriyle uğraşmak akletmemenin, düşünmemenin ve dinini ciddiye almamanın sonucudur.