02 Aralık 2017

Dinin senin hem etin hem kanındır!

Ey İbn-i Ömer! Dînine iyi sarıl, dînine iyi sarıl! Zira o hem etin, hem kanındır. Onu kimden öğrendiğine dikkat et! Hadis-i Şerif

 

Sizden hiçbir ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir. Yasin Sûresi 21

Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak Âlemlerin Rabbi olan Allah'a âittir. Şuara Sûresi 180

Söyle onlara: Ben bu hizmetime karşı sizden bir ücret istemiyorum. Ben ancak dileyen kimsenin, Rabbine doğru yol tutmasını istiyorum. Furkan Sûresi 57

De ki ben sizden hiçbir ücret istemem, o sizin içindir. Benim ecrim ancak Allah'a aittir. O, her şeye şahittir. Sebe Sûresi 47

Nerede bu ayetlerin haber verdiği Allah'a karşılıksız davet eden ve kullardan hiçbir ücret istemeyen yiğitler diye sorduğunuz oluyor mu? Eğer oluyorsa,  sorunun fırlatma rampasının bozuk olduğunu bilmenizi isterim. Bu soruya doğru eğim ve ivmeyi kazandırırsak yüzümüz mesuliyet alanımıza döner ve şöyle olur; davet ettiğini ve hidayet yoluna çağırdığını söylerken sürekli ücret talep edenleri reddedenler nerede? Reddeden, itibar etmeyen, yüz vermeyen, hatta sigaya çeken, müteyakkız ve agâh ortak şuurumuz nerede? Davet ve tebliğ iddialarını, para, nüfuz ve dünyevi çıkar biriktirmeye tahvil eden kimselerin önüne hâlen neden bu kadar verimli ve engin bir saha açtığımız muammasını ancak doğru soruyu sorarak çözümleyebiliriz.

Bu mesele yukarıda zikredilen açık Kur'an ayetlerine rağmen din ve uygarlık alanımızın içine sızamamalıydı. Modern zamanlar da dâhil batı uygarlığını hurafenin tarihi olarak okuyabiliriz. Dahası hurafenin faaliyet raporu ya da bir tür sahne performansı olarak da görebiliriz. Öyle mümbit bir zeminde her yerden eski ve yeni kültlerin, pagan ve eklektik tarikatların fışkırması anlaşılabilir. Bulgu, bilim, sanrı, ideoloji, bir kurum ya da bir adamın ikonlaştırılması doğal karşılanabilir. Cismin boşluklarını nasıl hava doldurursa zihnin ve ruhun boşluklarını da hurafe doldurur. İnsan var oluşunun kuralları, bu hususta istisnaya hayat hakkı tanımıyor.

Ancak batılı gibi yaşamak, batılı gibi düşünmeyi ve inanılan özne ya da nesneye kilise ruhbanlığıyla tapınmayı pekiştirdi.. İslam itikadının öğrettiği şekilde aşkın olana, inanılana işaret eden, ihtar ve ikazda bulunan, bu esnada kendisi de akıbetini bilmeksizin imtihanını yaşayıp sınanmanın ulvi geriliminde kemâl bulan önden gidenler telâkkisinin yerini, edep ve akıbet kaygısı olmayan ikonografik hoca efendi ve şeyhler aldı. İnsanın kendi türünden kült oluşturması ve onlara aslında asla sahip olamayacakları vasıflar atfetmesi, sonra da vehmettiği atıfların anaforik cezbesine kapılıp karşılarında sürüngenleşmesi eski ve hazin bir hikâyedir.

Türkiye bu süreci tüm bulgu ve aşamalarıyla Fetullahiler üzerinden yaşadı. Ancak sanmayın ki bu yapının tepesindeki şarlatanın kendisini kâinat imamı- mesih-mehdi atıflarıyla bir tanrı adam olarak kültleştirmesi, azgın himmet soygunculuğu, helal ile haram, küfür ile iman arasında muğlak alanlar ve geçişkenlikler oluşturması nedeniyle ifsat çetelesi elden ele, dilden dile dolaşıyor. Keşke öyle olabilseydi! Şu an bunların her yerde konuşulabiliyor olmasının tek sebebi ülkeye dolaysız- bodoslama saldırarak batılılar adına işgal teşebbüsünde bulunup püskürtülmeleridir.  Devletin kırmızı çizgilerini bu kadar pervasızca ihlâl etmeselerdi aynı işlere, dini ifsat ve halkın imanını istismar yoluyla kurulmuş milyarlarca dolarlık sömürü ve şarlatanlık imparatorlukları üzerinden devam ediyor olacaklardı. Tıpkı diğer yoldaş refiklerinin yaptığı gibi…

Bu yüzden, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan ve kitaplaştırılan “Kendi dilinden FETÖ - örgütlü bir din istismarı” raporunu okuduğunuzda yüzünüze zehir gibi bir gülümseme yayılacak. Kitapta dinin sahih hükümleri doğrultusunda eleştirilen itikadi sapma örneklendirmelerinin kaç tanesi popüler cemaatler üzerinden, hâlen “inanç piyasasına” pompalanmaktadır, hiç değinildi mi? FETÖ'nün davranış ve inanma kalıplarının aynıları başka cemaatlerde de mevcut mu değil mi? Eğer mevcutsa bu cemaatlerin şeyhlerinin, gavslarının,“seyyidimlerinin”  ehl-i sünnet/selefi/modernist hoca efendilerinin, söylem analizlerini, el altı kitaplarının tahlillerini hangi kurum yapacak, milleti kim uyaracak?

Örneğin yüzlerine bir dakika bakmamızın yüz ya da bin yıllık ibadetten evlâ olduğu şeyhler, gavslar, dedeler var mıdır? Onlara, çocuklarına ve torunlarına yaşadığımız sürece hizmet etmekle mükellef olduğumuz doğru mudur? Kendileriyle birlikte uzak/yakın aile efradına köleliğin farziyeti üzerine atılan ateşli nutuklar hakkında  söylenecek bir söz var mıdır?

Diyanet bir sırtlan leşini tekmelerken ardında dipdiri sırtlanlar kuzularımızı parçalıyor. Ardında kopan  vaveylayla yüzleşmemek için önüne düşmüş leşi tekmeleyerek kahramanlık apartan soytarılığın medeni cesareti için “kocaman bir alkış” gelsin mi?