VF kat sol
VF kat sağ


​Direnç

-Ruzname; Kelime Günlüğü’nden-

 

Hayattaki imkân arayışları, ihtiyaçları karşılamak için sarf edilen çaba daima bir disiplinin himayesinde.

Bir çocuk en geç altı yaşından itibaren okula gitmek zorundadır. Devamsızlık yapması ve saatlerine uymaması lehine sonuç vermez. Okul biter, hayatını kazanma kaygısı başlar. Sürekli bir iş edinebilmişse devamsızlık yapması ve işe geç kalması hoş görülmez. Kendi işini yapanlar için de durum aynıdır.

Hayat, kazanılan ve sarf edilendir. Tercihler sonuçları belirler.

Sistem içerisinde riayet edilen disiplinle ve elde edilen kazançla yaşanılan hayat ne kadar “hayat”? İç sesi susturabilen, öfkeyi körleştiren, soru sorduran ve sorulara cevap bulduran bir hayat mı? Çoğunluğun hayata bakışında hangi ihtiyaçlar önceliklidir, neler göz ardı edilir?

Sessiz caddelere sahip değiliz. Kavga istiyoruz. Yalnızlıkta eşyalardan, kalabalıkta insanlardan... Kavga hiç bitmesin istiyoruz. Hiç sessiz kalmayalım, telefonlarımız çalsın, televizyonlarımız çalışsın, ambulanslar sirenleri susmasın, hoparlörler var güçleriyle ikaz etsin istiyoruz. Onun için büyük şehirlere yığılıyoruz. Bu manzaraları benimsediğimiz için kavgadayız. Oysa kavgayı hiç yazmamıştık ihtiyaç listemize. Huzur bozan her şey kapı dışarı edilmelidir ve varlığı mantıksızdır, diye düşünmüştük. Buna rağmen huzursuzlar bizimle ve bütün çıkışları tutuyor.

Madem mecburi bir esaret içerisindeyiz deyip başlıyoruz verip veriştirmeye. Sesimiz yükselmezse duyulmayacak sanıyoruz. Gürültü artınca kimse birbirini duyamıyor, doğru algılayamıyor ve elde ne varsa onunla bildiğini yapıyor. Bilirkişiler de kavgaya karışmış. Güvenilmezler listesinin başını çekiyorlar. Zaten bizim de daha iyisini duymaya tahammülümüz yok, kötü haberler bekliyoruz.

Bu hengâmede herkes barut fıçısına yönelip önce patlatabilmek için yarışırken sükût akla gelmiyor. Meraktan yan gözle olsun bakmak istiyor felakete. Kötü ve basit olandan gürültü geldikçe dinlemenin dahi bir bozgun yaşattığını düşünemiyoruz.

Değmeyecek projelerin ve amaçsız ürünlerin ismini zikretmekten iflahımız kesilmiyor. Susmuyoruz. Göz ardı etmiyoruz. Soru sorulmadan cevaplarını veriyoruz.

Hayat, onu yaşama disiplini yanına yapışmış bu yılışık kuyruklarıyla ne kadar da yaşanmaz oysa…

Madem bayağı buluyoruz, başımız ağrımasın ve çenemiz yorulmasın istiyoruz, o zaman zihnimizde bir ya da iki hücrenin kapısını tıklatanlar gelsin. Onu buyur edip edemeyeceğimizi kendimize soralım.

İnsan ruhu kendi cinsinin ültimatomlarına tahammülsüz. Bir hürriyet kaygısı var her daim. Kötüyü daha çok zikrettikçe ağları daralttığımızı ne zaman fark edeceğiz? Hür olan duygu dünyamızı, bile bile esir ederek...

Görsellik çağında kişi, gözlem ve intiba niteliklerini geliştirmeli. Film şeritlerinden akıp gidenler ne yapmak istiyor? Yaygın sesler ve sözler kimlerin. Sadece yapanları sorgulamaktan vazgeçip neyin kâle alınmaya değer olduğu konusunda da bir karara varmak önce kendimize karşı bir sorumluluk. Hayat algımızın süzgeci, insaniliği savunan direncimizin temeli.

Hürriyet, bakmak kadar gözleri kapamaktır da. Boykot, protesto, … ne derseniz deyin. Elbet bir gün, görmezden gelinen kendini kapı dışarı edecektir.

Yerli yerinde gösterilen direnç, yerli yersiz kabulden evladır. Koyun olmakta da beis yok. Yeter ki doğru çobanın peşine düşülmüş olsun.

* * *

Künye: Direnç; dayanma, karşı koyma gücü, mukavemet anlamına gelir (TDK Türkçe Sözlük).