04 May 2015

Diyanet İşleri Başkanı’na masonluk teklifi!

Bugüne oranla daha iyi ise de, etki bakımında dergicilik tarihimiz pek parlak değil. Günümüzde dergilerin kahir ekseriyeti, cemaatlerin kitlelerini oyalamak ve kaynakları heba etmekten öte bir işleve sahip değil.

Her ne kadar batılı örneklerle mukayese etmek güç olsa da, iyi dergilerimizde var. Bunlardan biri de, İstanbul Müftülüğü tarafından yayınlanan ve bila bedel dağıtılan “Din ve Hayat Mecmuası”

Bu mevkuteyi uzun bir zamandır takip ediyorum. Kullandığı kâğıdı doğru bir tercih olarak görmesem de, muhteva ve baskı kalitesi açısından hayli göz dolduruyor. Kâğıt ve sayfa tasarımı iyileştirilirse, “Din ve Hayat Mecmuası” daha da etkileyici olabilir.

Yayıncılara, dünya çapında başarılı dergileri birde bu gözle incelemelerini tavsiye etmek isterim.

Mecmua son sayısında kapak konusu olarak, İstanbul Müftülüğü'nün tarihini seçmiş. Salacak Fatih Camii imam hatibi Kâmil Çoştu'nun eski gazetelerden yaptığı iyi bir derleme yer alıyor.

Bu derleme, bir imamın ilgi duyduğunda neler yapabileceğini göstermesi ve Diyanet'in tarihçesi açısından önemli hatırlatmalar yapan bir çalışma. Bu yüzden bazı kesitleri sizlerle paylaşmakta yarar mülahaza ediyorum.

Mecliste çevrilen dalavere ile hilafetin 3 Mart 1924'de ilgasına yönelik karardan bir gün sonra, Diyanet İşleri Reisliği kurulur. Kanuna baktığımızda aslında bir ilgadan söz edemeyiz. Olup biten, ya tepkiyi azaltmak, ya da Paşa'nın içinde kalan şekliyle “halife olabilmek için” hilafeti TBMM'nin uhdesine aldığı bir karardan ibaret olsa gerek.

Bu kısa nottan sonra, Kâmil Çoştu'nun çalışmasından bazı bilgileri nakledelim. İlk olarak, dönemin kukla müftüsünün yediği herzeyi okuyalım:  İstanbul Müftüsü Mehmed Fehmi (Ülgener) (1924-1943)'in "Biz mademki bütün hukukumuzu Heyet-i Vekileye vermişiz, o zaman her alman kararı başımızın üstünde tutmaya mecburuz. Heyet,  hilafeti ilga edeceğiz derse, bizde o karara tabi olarak hilafetin ilgasına ses çıkarmayacağız" demiş…

04.08.1925 tarihli gazetelerde “Cami satışı” yapılacağı haberleri yer alıyor. Bugün ihya edilmeye çalışılan camilerin, dönemin muktedirlerince ne hâle getirildiğini bir kez daha hatırlamış oluyoruz bu sayede…

Tarihte ilk kez 06.04.1926'da Göztepe cami imamı Cemaleddin, namazı Türkçe olarak kıldırmış. Bu kendi başına aldığı bir karar mı, yoksa devlet ricalince tepkileri ölçmek için yapılmış bir tezgâh mı bilmiyoruz. Kâbil'in işlediği ilk günah gibi, bu cahil ve ahmak adamın tahrikine, 03.05.1926 tarihinde Diyanet İşleri Reisi Rifat (Börekçi), “Ce­maleddin beyin yaptığı uygulamayı abesle iştigal etme” şeklinde geçiştirici şekilde bir “tepki” göstermiş…

Yine öğreniyoruz ki, 30.04.1926'da İstanbul Kız Lisesi'nde çıkan yangından, İstanbul Müftülüğü de etkilenmiş, meşihat dairesinin (Şeyhülislamlık Makamı) pek çok şeyi bu yangında yok olmuş...

Camileri satan, yıkan hatta meyhaneye ve ahıra çeviren dönemin yönetimi, 4.10.1930 tarihindeki seçimlerde de “oy verme yeri” olarak kulla­nılacağını ilan etmiş camilerin. Siz seçim denildiğine bakmayın, o günlerde olup biten “açık oy gizli sayım”dı. Bugünün CHP'sinin “demokrasi” dediği şey tam da bu işte...

20.01.1932 Cuma günü, hafız Yaşar'ın, Yeraltı Camii'nde “Türkçe Kuran-ı Kerim(!)” okuyacağı duyurulmuş…  Ayrıca on gün sonra 31.01.1932 tarihinde ilk “Türkçe ezanı(!)” Fatih Camii'nde Hafız Rıfat okumuş

Buna mukabil daha 17.06.1950'deki Arapça ezan yasağının TBMM tarafından kaldırılmasından önce, 4 Şubat 1949'da Meclis'te -yasağa rağmen- iki kişinin Arapça ezan okuduğunu öğreniyoruz...

27 Mayısçıların 60 darbesinden sonra, ezan ve ibadetin yeniden Türkçeleştirilmesi tartışmalarına, dönemin Diyanet İşleri Reisi merhum Ömer Nasuhî Bilmen hocanın, 11 Ekim 1960'da “Türkçe ezan ve namaz olmaz” diye tepki gösterdiği naklediliyor…

Her şey olumsuz mu, elbette değil. Bakınız 11.10.1962'de dönemin İstanbul Müftüsü İbrahim Bedrettin Elmalı, “İslâmiyet ve Doğum Kontrolü” konulu mülakatında, Türkiye'nin artan nüfusu dolayısıyla gücünden rahatsız olan ihanet şebekelerine, şu şekilde tepki göstermiş: “Millî gelirimiz az artıyor diye, nüfus artışını durdurmaya kalkmak bence bir aczin işaretidir!"

Daha sonra neler yaşandı bilmiyoruz, ama 12 Aralık 1964'de Maltepe Camii'nin kıblesinin hem yanlış olduğu, hem de caminin mezarlık üzerine inşa edildiğinin belirlendiği, Ömer Nasuhî Bilmen hocanın da, mezarlığa cami yapımının uygun olmadığını bildirdiğini okuyoruz…

Devir yine İnönü'nün darbe sonrası başbakanlık günleri. 05.10.1966'da Diyanet İsleri Başkanı İbrahim Bedrettin Elmalı'ya, mason olması teklif edildiği, bunu reddetmesi üzerine görevinden alınmak istendiğini görüyoruz...

Diyanet İşleri Başkanı Elmalı'nın direnmesi üzerine, “Şeriat'a dayalı bir devlet kurmak”la suçlanarak, görevinden alınmasına yönelik bir kampanya yürütülmüş…

İşte bu eski Türkiye…

İnşaallah yenisi hak, adalet, huzur Türkiye'si olur! (Âmin!)