28 Eylül 2023

Doğu Afrika'nın kültürel ve politik merkezi: Harar

Doğu Afrika'nın tarih sahnesinde parlayan Harar Sultanlığı, 13. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar asırlarca varlığını sürdüren güçlü bir devletti. Harar Sultanlığı'nın tarihi, coğrafi hakimiyeti, kültürel etkisi ve Osmanlı İmparatorluğu ile ilişkileri oldukça ilginçtir. Ayrıca, günümüzdeki Harari halkının durumu da dikkat çekicidir.

 

Harar Sultanlığı'nın Doğuşu ve Liderleri

 

Harar Sultanlığı, Afrika Boynuzu kökenli Harari halkı tarafından 13. yüzyılda kuruldu. Saltanatın başkenti, günümüz Etiyopya'sındaki Harar şehriydi. İlk Harari sultanı olarak bilinen Abadir Ömer Ar-Rida, 1216'dan 1250'ye kadar hüküm sürdü. Harar Sultanlığı tarihindeki önemli liderlerden bazıları ise Nur ibn Mücahid ve Ali ibn Davud gibi yetenekli yöneticilerdir.

 

Sultanlık ve Bölgesel Çatışmalar

 

Harar Sultanlığı, tarih boyunca komşu devletlerle sık sık çatışmalar yaşadı. Etiyopya İmparatorluğu gibi rakip güçlerle savaşlar, genellikle kaynaklar üzerindeki rekabetten kaynaklanıyordu. Osmanlı İmparatorluğu'nun gelişi, saltanatın tarihinde önemli bir dönüm noktasıydı. Osmanlılar, Harar tüccarlarıyla ticaret yaparak Doğu Afrika ile olan ilişkileri güçlendirdiler. Ancak, 1887'de Etiyopya İmparatorluğu tarafından işgal edilene kadar Sultanlık direndi.

 

Coğrafi Hakimiyet ve Ticaret

 

Harar Sultanlığı, Doğu Etiyopya ve bazı Somali bölgelerine hakimdi. Ogaden bölgesi gibi verimli toprakları ve ticaret yollarını kontrol eden Sultanlık, Kızıldeniz kıyısına bağlanan önemli bir ticaret merkeziydi. Kahve, fildişi ve baharat gibi malların merkezi haline geldi. Harari tüccarlar, bölgedeki ticareti canlandırdılar.

Kültürel Etkisi ve İslam Kültürü

 

Harar Sultanlığı, Doğu Afrika'da önemli bir İslam kültürü merkeziydi. İslami bilim ve kültürün gelişimini teşvik eden dindar Müslüman yöneticiler, Harar'ı İslami eğitim merkezi haline getirdi. Harari halkı zengin bir edebiyat ve şiir geleneğine sahipti ve İslam kültürünün bölgeye yayılmasına katkıda bulundu. Hat sanatı geleneği de Sultanlıkta önemliydi.

 

Osmanlı İmparatorluğu ile Ticaret İlişkileri

 

Harar Sultanlığı, Osmanlı İmparatorluğu ve diğer ülkelerle ticari ilişkiler kurdu. Osmanlılar, Harar Sultanlığı'nın uzmanlığıyla ilgilenerek ticaret yollarını genişlettiler. İki taraf arasındaki ilişki, tekstil, baharat ve altın ticaretini içeriyordu. Harar Sultanlığı, özellikle altın rezervleriyle ünlüydü.

 

Günümüzdeki Durum

 

Günümüzde Harari halkı, Etiyopya'nın bir parçası olan Harar eyaletinde yaşamaktadır. UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Harar şehri, hala İslam kültürünün önemli bir merkezi olarak tanınıyor. Ancak, Harari halkı yoksulluk, işsizlik ve siyasi marjinalleşme gibi zorluklarla karşı karşıya ve bu sorunlarla mücadele etmektedir.

 

Sonuç: Harar Sultanlığı'nın Mirası

 

Harar Sultanlığı, Doğu Afrika'nın tarihinde önemli bir rol oynadı. Kültürel mirası, ticaret ağlarındaki etkisi ve İslam kültürünün yayılmasına katkısı hala görülebilmektedir. Harari halkı, geleneklerini sürdürürken ekonomik ve politik fırsatlar için çaba harcamaktadır. Harar Sultanlığı, Doğu Afrika'nın tarihini ve kültürünü derinlemesine etkileyen bir güç olarak hala hatırlanmaktadır.

 

 

 

***

 

Türkiye'nin Diplomatik Rasyonalitesi mi, Ahlaki Sorumluluğu mu?

Türkiye, uzun bir süredir Doğu Akdeniz'de İsrail tarafından çıkarılan gazın Filistin'in hakları dikkate alınmadan elde edildiğini vurguluyordu. Son dönemde ise Türkiye, İsrail ile geliştirdiği olumlu ilişkileri temel alarak bu gazın çıkarılması ve pazarlanması konusunda işbirliği potansiyelini en üst düzeyde değerlendirmeyi düşünüyor. Bu durum en üst düzeyde ABD’de Netenyahu görüşmesinden sonra ifade edildi.

 

Ülke olarak, kendi çıkarlarımızı korumak ve adil bir yaklaşım benimsemek için diplomatik yollarla bazı girişimler elbette olabilir ancak İsrail ile yapılan her türlü ilişki biçiminin gayri meşru olacağı ve gasp edilen bir malın pazarlanmasında ortak olmanın da kesinlikle ahlaki olmayacağını bilmemiz gerekiyor.

 

Ayrıca, bu konuda görüş belirleyen tüm tarafların, özellikle Türkiye'deki Müslüman toplulukların, ciddi bir şekilde bu meseleyi ele almaları ve öneriler sunmaları gerektiğine inanıyorum. Yoksa yarın Beyazıt Meydanından yükselecek “kahrolsun İsrail” sloganlarının altı boş kalacaktır. Bu tür bir işbirliğine sessiz kalınması Türkiyeli Müslümanlar için büyük bir yüktür. Sivil toplum kuruluşlarının devlet ile aynı çizgide olması gerekmez. Sivil toplum kuruluşları, bağımsız ve çeşitli perspektifleri yansıtan yapılar olarak işlev görmelidirler. Bu nedenle, devlet politikalarıyla tam bir uyum içinde olmamaları normaldir.