Dostun dili gayet şirin olmalı
Şirin dil, bediî dil muhabbet ehlinin dilidir. Bu irfanî hususiyetten dolayıdır ki dostun dili gayet şirin olmalı. Türkülerimizde söylendiği gibi: “Bin cefalar etsen almam üstüme / gayet şirin geldi dillerin dostum…”
“El vurup
yarasını incitmemeli” dostunun; sinesini yaralamamalı, “Lokman naçar kalır dil
yarasından” dedirtmemeli. Bir türkümüzün sözleriyle
“Dost dili yıktı da gitti bedeni / eyvah dost yarası bitirdi beni” ve “Dilin
ile deştiğin yaralar daha iyileşmedi” diye sızlatmamalı dostunu.
DOST DİL YARASI
GÖSTERMEMELİ
Dost
dilliksiz olmamalı, dil yarası göstermemeli. Gösterirse şayet, dil yarasını
sarmadan gitmemeli. Diliyle gönül kırarsa ahretteki suallerin birinden yüzünün
kara çıkacağını bilmeli ve Yûnus Emre Hazretlerinin “Gönül, çalabın tahtı /
çalab gönüle baktı / İki cihan bedbahtı / Kim gönül yıkar ise” nasihatini
unutmamalı.
“DİL KALBİN
AYNASIDIR”
Dostun
huyu güzel olmalı, dili daha güzel olmalı ve sıradan insanın dilinden daha
kuşatıcı bir mertebede seyretmeli. Dil, kalbin aynasıdır ki, gönülleri daima
kendine çeken güzel bir nağme gibi dökülmeli.
Şah
Hatayî “Bülbül gibi ünü tatlı / dil gerek yol ehlinin” diyor ya, dostun dili de
böyle olmalı.
“Kullarıma
söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar...” âyetince
(İsrâ sûresi / 53) sözü tatlı dille söylemeli, dilâsâ (gönül avutan), dilkeş
(gönlü cezbeden) ve dilnişin (gönülde yer tutan) olmalı. Asla gönül zedeleyen
olmamalı.
“DİLİNİ KALBİNE
YANAŞTIR”
Dil
yarası yaraların en derini... Dilin verdiği acı acıların en yakıcısı… Dil,
kalbe tâbi olmazsa kırıp döker ve verdiği hasar büyük olur. Dilin sokması yılan
sokmasından beter, demiş atalarımız.
Diliyle dostunu yaralayanlara Hz. Mevlânâ, Mesnevî’sinde (cilt:3) ağır
konuşuyor: “Söküklerini dik sözlerinin, dilini kalbine yanaştır. Kalbinden
geçmeyeni diline değdirme.”
Bunun
için, “Dil, insanın terazisidir” (Mârifetnâme) sözünü birbirine dost olanlar
bilmeli önce. Dil isabetle
kullanılmazsa, ameli ve ahlâkı düzgün olsa da sahibini sevimsiz kılar. Hz.
Pîr’in,) dili kibar olmayan Müslümana “Dilini arıtmamışsan, habire abdest alıp
durmaktan fayda bekleme” demesinin sebebi budur. (a.g.e. / 3)
“DİL PENAH-I KİBRİYA’DIR YIKMA
GÖNLÜN KİMSENİN”
Ehl-i
irfan asırlardır “âfatül lisan”, yâni dil âfeti nasihatleri etmiş. Dostluk
yolunda gidenler bu âfete uğramamak için “Dil penah-ı Kibriya’dır yıkma gönlün
kimsenin / Genç-i esrar-ı Hüda’dır yıkma gönlün kimsenin” diyen Seyyid
Nesimi’nin türkülerini dinlemeli. Diyor ki: Dil yüce Allah’ın evi ve gizli hazinesidir.
Onunla kimsenin gönlünü yıkma.
Gönle
yumuşak söz kadar tesir eden başka bir şey yoktur. Tâhâ sûresi 44. âyetinde
Musa aleyhisselâma, Firavun’a nasihat ederken, “Ona yumuşak söz söyleyin. Belki
o, nasihat dinler veya Allah’tan korkar” buyuruluyor. Firavun gibi bir azgına
dahi yumuşak konuşulması emredildiğine göre, demek ki “gönüllerin anahtarı
yumuşak dil…”
NEF’Î DİLİ DEĞİL, YÛNUS DİLİ…
Birbirine
dost olanlar, sözlerini nezih bir üslûpla söylemeli ve enginden konuşmalı...
Niyet ve fikrinden sâdır olmasa da şecaat ve kibir ihtiva eden üslûptan kaçınmalı.
Hayatı
dostlarıyla yaşamak isteyenlere Nef’î dili değil, Yûnus dili gerek. Şu yalan
dünyada dost dilinden gayrı gönle şifa bir şey var mıdır?
(ilbeyali@hotmail.com)