15 Nisan 2016

Dün, bugün ve gelecek

Avrupa yeni dünyayı keşfe çıkarken temel hedefi Osmanlının elinde olan Baharat ve ipek yolunu baypas etmekti. Batıya giderek doğuya gitmeyi umuyorlardı. Amerika'ya çıktılar, Amerikan yerlilerini katlederek onlara Özgürlüklerinden! Bir tutam sundular, kendilerince…

Amerika'da buldukları ve çoğunlukla çaldıkları özellikle Aztek hazineleriyle Avrupa'ya döndüklerinde ellerinde ciddi bir sermaye vardı. Artık köleye ihtiyaçları vardı. Döndüler Afrika'dan köleleri önce Avrupa'ya ardında da Amerika'ya taşıdılar. Her şey doymak bilmeyen iştahlarını doyurmak içindi. Yüz binlerce insanı zorla vatanlarından kopararak medeniyetlerini! bir ileri noktaya taşıdılar. Sonra bir gün Sanayi Devrimi denen bir şey yaptılar. Artık daha çok hammaddeye ihtiyaçları vardı. Sömürmeliydiler dünyayı, Afrika'dan önce insan taşıyanlar, Osmanlıya göz diktiler, aynı anda Uzak doğuda örgütlendiler. Osmanlıyı savaşlara çekerek, iç düşmanların destekleriyle de çökertmek için var olan tüm maharetlerini gösterdiler. Aynı zamanda Hindistan'a girdiler, Hindistan'a girerken bir idare olarak değil Doğu Hindistan Şirketi adıyla girdiler. Zamanla bu şirketi bir idari politik oluşum haline getirdiler. İnsanlar onlarla ticaret yaparken para kazanıyorlardı. Hindistan üst katındakileri kendilerine bağımlı insanlar haline getirdiler. Hinduizm'in içine ilginç ibadet şekilleri eklediler, İneği bile Kutsal obje haline soktular. Çin ticaretinde imtiyazlar elde ederek Hong Kong'u sözde kiralama adı altında topraklarına katarak Baharat ve İpek yollarını denetimini tamamlamış oldular. Uzakdoğu, Ortadoğu, Afrika ve Amerika'nın tüm alt ve üst kaynakları Avrupa'nın kasalarını doldurmak için kullanıldı. Tüm dünya Britanya İmparatorluğunun sömürü alanı haline getirilirken, kıyıda köşede kalan birkaç alan geriye kalan Avrupa devletlerine işime bulaşma rüşveti niyetine atılıyordu.

Günümüzde hala aynı çark devam ediyor. Britanya İmparatorluğu ortalığı kasıp kavururken, kimse ona bakmayı ve ya onu eleştirmeyi düşünemiyor bile. Son 30 yıldır Ortadoğu kasıp kavrulurken, Britanya eski dünya oyunlarına yenilerini ekleyip ortalığa yeni oyuncular salarak bu yeni bir oyun havası veriyor. Son El Kaide hikâyesi Amerikan masalıydı. Daiş hikâyesinde Britanya parmağı ben buradayım diyor. Hatta bir ara Suriye içindeki bir İngiliz birliğinin vurulmaması ricası dahi basına yansımıştı, sonra nasıl olduysa hepimiz bir anda unutuverdik.

Postmodern savaşlar çağına geldik. Vekâleten yürütülen bu savaşlar bu gün Avrupa içindeki Radikal akımları Ortadoğu'ya postalarken daha ılımlı kişileri Avrupa'ya alma peşinde. Lakin hesap ettikleri gibi gitmiyor bazı şeyler. Ortadoğu'ya ihraç edilen bazı radikal savaşçılar bu gün tekrar Avrupa içlerine dönüyor. Belçika ve Fransa'da ki terör hadiseleri bunun işareti. Yüzyıllardır tüm dünyayı kasıp kavuranlar bu gün kasıp kavrulma endişesini iliklerine kadar hissetmeye başladılar. Onları kurtaracak güçte ordusu ve mühimmatı olan Doğu Hindistan Şirketi de yok. Ne olacak halleri merak ediyor insanlık. Bugün başlarına gelen dün Avusturalya çöllerindeki bumerangın dönmesinden başka da bir şey değil aslında.

Elleriyle insanlığın başına getirdikleri bu gün yavaş yavaş onları vurmaya başladı. Bir süre sonra bu daha da hızlanacaktır. İslam dünyasını kana bulayan Batı Frankeştayn'ın yaratığının dönüp kendi yaratıcısını yaralaması ve sonuçları izlemeye devam ediyoruz. Arada bizde ciddi zararlar görüyoruz, ama esas mücadele onların bizde ne yazık ki arada gidenlerden olduk.

Batı açtığı yaraları iyileştirmek üzere adım atmadığı sürece dünya iyiye ve güzele doğru yol açamayacaktır. İşte tam bu noktada Sayın Cumhurbaşkanının “Dünya beşten büyüktür” sözünün anlamı anlaşılır oluyor ki, insanlık beş'i iradesiyle yıkacaktır. Atılan güzel adımlar böyle okumakta fayda var…