22 May 2018

Düşmanlık Değil Tevhid

Modern zamanda geleneksel dünyayı anlam kaybına uğratan en büyük meselelerden biri tevhidin kaybedilmesidir. Bu büyük travma modenitenin parçaladığı akılların ve ruhların yeni duruma entelektüel tarzda mukabele edememesi ile derinleşerek devam etti, ediyor. İslam'ın bu manada modernitenin banileri Yahudi ve Hristiyanlara bir eleştiri getirdiği meselesi pek dillendirilmez. Mesele hep bir karşıtlık düşmanlık meselesi olarak oryantalistlerin tam da görmek istedikleri alanda tartışılır, tartıştırılır. Eleştiri neye o halde? İngiliz-Yahudî medeniyetindeyse, İnsancılık–dünyacılık, ideoloji olma vasfını kaybedip dünyagörüşü hâline gelmiştir. Adı anılan dünya görüşünün içerisiyse, insanın maddî ilişkiler ağıyla doldurulmuştur. Başka bir anlatımla, yalnızca dünyaya yönelmiş hâlde yaşayan insanın, yalnızca–dünyaya–yönelik–yaşayışını oluşturan doku, maddî ilişkiler ağından ibârettir. Bu derekede mütâlea ettiğimizde de, insanı, İslâmî bir deyişle, beşere indirgemiş oluyoruz (Çağdaş Küresel Medeniyet, 15) diyen Teoman Duralı Kur'an'da Yahudi ve Hristiyanlara dair uyarıların sebebine açılım getiren tespitlerde bulunur. Allah kendi gönderdiği dinlerde hangi zaafı gördü ki son dini yollamak gereği duydu? Bu kategorik bir düşmanlaştırma ve şeytanlaştırma olmayıp var olan bir metafizik kaybın yaşanmasına işaret olmanın yanında, son dinin mensuplarına da bu zaafı göstererek dikkatlerini çekmek istemektedir. Tevhid yok olursa insanlık manasını yitiriyor. Burada anahtar kavram tevhid olmalıdır. Tevhidin yitimi İslam dünyasını müslümansız bıraktı ve bırakıyor. Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları dostlar (veliler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez. (Maide Suresi, 51) Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki: "Şüphesiz doğru yol, Allah'ın (gösterdiği) yoludur." Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı. (Bakara Suresi, 120) Kur'an'ın bu ayetleri Teoman Dural hocanın “Çağdaş İngiliz-Yahudî medeniyetleri, insanın biçimselci düşünme–bilme yetisini esas almışlardır. Bütün öteki kültürler ile medeniyetlerin benimsemiş bulundukları Tanrıcı ve doğayı aşkın dayanak yerine, İnsancı–dünyacı pâyândâyı gündeme sokmuşlardır. Yeniçağ dindışı Batı Avrupa'nın kurumlaşmış felsefesi, René Descartes'ın (1596–1650) çığır açıcı res extensa kavrayışını (Fr&İng conception) esâs almak, ve bu kavrayışın gereği olarak da, bilimin ―aklî klasik mekaniğin― işleyişini örneksemek sûretiyle hayatın ve dünyanın tüm köşe bucağını izâh etmeğe kalkmıştır. Buradan da Maddeci–Mekanistik dünyatasavvurunu üretmiş ve nihâyet adı geçen dünyatasavvurunun üstünde belirlenimi gevşek kalmış, demek ki sıkı sıkıya tarîf olunmamış bir ideoloji olan İnsancılık–dünyacılığı inşâa etmiştir. İnsancılık– dünyacılığı, Sécularisme–Positivismein diger bir deyimlendirilişi şeklinde kullanıyoruz. s. 15” tespitleriyle birlikte düşünülünce modern zamanlardaki durumu idrake yakınlaştırmak kolaylaşacaktır. Onların “dost”ları olan ve “dinlerine uymak” suretiyle Allah'ın tabiriyle hoşnut oldukları tipleri nereye koyacağız. Tevhidi yitirince rabler insanlardan oluyor ne yazık ki. Bunca ilimden sonra tabiri boşuna denmemiştir ayette. Seküler, mekanist, maddeci, pozitivist yola dostluk tevhidi yitirmektir. Eleştiri bunadır; varlığın ruhu bozuluyor, değilse “onlara” ehli kitap denilmezdi. Kudüs'ün çilesi tevhidsizlik dense burada yanlış olmaz o vakit. 30,Yahudiler, "Üzeyr Allah'ın oğludur" dediler. Hırıstiyanlar ise, "İsa Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkar etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar! 31 Yahudiler Allah'ı bırakıp, hahamlarını; (hırıstiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah'a ibadet etmekle emr olunmuşlardır. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır. 32 Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler hoşlanmasalar da Allah, nurunu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz.33 O, Allah'a ortak koşanlar hoşlanmasalar bile dinini, bütün dinlere üstün kılmak için, peygamberini hidayetle ve hak dinle gönderendir.34 Ey iman edenler! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksız yollarla yiyorlar ve Allah'ın yolundan alıkoyuyorlar. Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele. 35 O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılacak da onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak ve, "İşte bu, kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi tadın bakalım biriktirip sakladıklarınızı"! denilecek. (Tevbe Suresi) Peki, Müslümanların seçkin kul deyip rablaştırdığı fanileri ne yapacağız. Malları yeyip Allahın yolu diye kendi hezeyanlarına Müslümanları sürükleyenler ne olacak? Para saplantılı tüm dini akımların ardından dost edindikleri Hristiyan ve Yahudilerin yani ahlak kardeşlerinin olmadığının garantisi var mıdır? Burada Müslümanlar ve din ileri gelenleri tevhid akidesinin nasıl darmadağın olduğunu görüp akıllarını başlarına alsınlar isteniyor. Elinize bıçak alıp kesip biçin denmiyor. Tevhid parçalanınca altın gümüş rableşiyor, kapitalizm denilen musibet geliyor başa. Burada tekrar söylemek isterim sorun bir sistemi bir insanı ötekileştirmek düşmanlık gibi basit bir kafa değil bilakis tevhidin yitimi anlamın yitimidir söylenen de budur. Duralı hocanın tespitleriyle devam edecek olursak “İngiliz-Yahudî medeniyetinin indinde maddî ilişkiler ağı, üretim – tüketim dengeleriyle dokunmuştur. Üretim – tüketim dengelerini ele alıp işleyen zanaat, iktisâttır. Şu hâlde söz konusu medeniyetin maddî ilişkiler ağı, haddizâtında iktisâdîdir. s.16 Üretim için zorunlu olan para miktarınaysa, sermâye diyoruz. Üretim için elzem olan parayı üretip elinde tutan Ben isem, tüketilecekler de ancak Bende aranılacaktır. Başka bir ifâdeyle, üretimin kaynağı ile tekeli Benim artık. Madem üretimin kaynağı ile tekeli Benim, o hâlde, dünya da elimde sayılır. İşte, ‘üretim'in anahtarı demek olan ‘para miktarı'nı toplayıp elde tutmak ve ‘kâr' haddini dahî durmadan artırmak esâsına dayalı ‘ideoloji'nin adıysa, ‘Sermâyecilik'tir (Fr Capitalisme).s.16” Tamahını dini eylene uymak zulümdür. Zaman ruhunu mal biriktirmenin oluşturduğu bir çağda Yahudi ve Hrsitiyanları dost edinip; onların seküler dinlerini benimseyenlerin ahlakında “onların” görünmesi tuhaf değil elbette. Bu madde dünyası metafizik tüm mefhumların içine kendi ahlakını sokarak geleneksel görünümlü modern oryantal formları bu yolla üretti. Bu dünya kendi dünya görüşünü geleneksel dünyanın içine sokarak onu kendileştirir. Kur'an'ın ikazı teolojik bir kavgadan ziyade bu yabancılaşma durumuna itirazdır. Tevhidin felsefesi, sosyolojisi her nesi yapılacaksa aklımız ve ruhumuz bu irfan ve ahlakla kendine gelmedikçe yamalı hayatlarımız sürgit felaketini yaşamaya devam edecek gibi görünüyor. Öğrenmedik mi? Bir gün harabat ehli görünümüyle tevhid ehli gelir, cebinizden para vermeyi düşüneceğiniz birisi size meseleyi öğretir geçer gider. Ne demek mi bu bir gün dedim ya işte! Dildeşinden ayrı düşen yüz türlü nağmesi bile olsa, dilsizdir. Gül solup da mevsim geçince bülbülden nağme duyamazsın dedi Mevlana. Aşk olsun o vakit vesselam….