28 Ekim 2021

​Düşmüş! Beter olsun. Hepten yok olsun…

Tüm Türkiye bu düşüşü konuşuyor. Birileri “aman niçin düşer, sonucunun böyle olacağı belliydi” feryadında bulunurken, benim gibi düşünenler bu düşüşten memnuniyet duymuştur.

Bir canlının düşmesi, hele hele düşüp bir yerini incitmesi bizi memnun etmez. Vicdanı olan hiç kimse de böyle bir düşüşten razı olmaz.

Düşüşünden memnuniyet duyduğumuz şey dünyanın baş belası olan faizdir. Geçen hafta Merkez Bankası faizi düşürmüş, piyasalar allak bullak olmuştu.

Piyasaların faizin düşürülmesine olumsuz tepki vermesi bana göre doğaldır. Çünkü ülkemizde döviz faizin muhafızıdır. Dünyada güçlü bir faiz lobisi vardır. Bu lobi vampirler gibi dünyanın kanını emmektedir. Lobinin önüne engel çıkarsa veya çıkarılırsa hemen döviz kartı oynanır. Yine şaşırmadık, aynısı oldu.

Her ne olursa olsun faizin sıfırlanması gerektiğini düşünenlerdenim. Çünkü faizin var olduğu yerde her türlü sorunun bulunması kuvvetle muhtemeldir.

Faiz, paradan para kazanmaktır. Faiz, verilen parayı veya malı bir süre sonra belirli bir fazlalıkla geri almaktır.

Faiz, alın teri dökmeden, haksız yolla kazanç sağlamaktır. Fırsatçılık yapmaktır. Sana mahkûm olan kişinin zor durumundan istifade edip, çıkar elde etme gayretini taşımaktır.

Faiz kolay yoldan para kazanmaktır. Faizin yüksek olduğu ülkelerde üretim, sanayi ve emek değer görmez. O toplumun zayıf iradeli insanları ellerindeki nakdi faize yatırarak kazanmayı tercih ederler.

Ülkemizde bunun örneklerini görmedik mi?

Fabrikasını veya dairesini satıp parayı faize yatıranlara şahit olduk… Burada kişi faizden para kazanmıştır. Ama üretim durmuş, istihdam yara almış, devlet vergiden mahrum kalmış, tüm bunların sonucunda ülke zarara uğramıştır. Hatta uzun vadeli hesaplama yapıldığında parasını faizle değerlendirmeyi planlayan kişi de bu zarardan nasibini almıştır.

Gariptir ki ülkemizde faizin yüksek kalmasını isteyen ve yüksek kalması için de avazı çıktığı kadar bağıran bir kitle bulunmaktadır. Bunlar sözlerini ve düşüncelerini her konuda Batıya, Avrupa’ya dayandırırlar. Ama Avrupa’daki faiz oranları bizdeki bu faiz âşıklarının yaygaralarının aksinedir. Avrupa bölgesindeki bazı devletlerin faiz oranları şöyledir:

Bosna Hersek % 3,44, Hırvatistan % 2,5, Macaristan % 1,8, Birleşik Krallık % 0,1, Euro Bölgesi % 0, Danimarka% -0,6, İsviçre % -0,75…

Japonya’nın uyguladığı faiz oranı % -0.1, Amerika Birleşik Devletleri’nin % 0.25, Belarus’un % 9,25, Ukrayna’nın % 8,5, Rusya’nın % 6,75’tir

Ekonomisi battı, iflas etti dediğimiz Yunanistan’ın dahi faiz oranı % 0’dır.

Her konuda önümüze Avrupa’yı koyanlar sıra faize gelince tam aksi düşünceleri sıralıyorlar.

Faizin düşük olması her halükarda ülkenin çıkarınadır. Bu durum ülkelerde yerli üretimin hayat bulmasına vesile olur. Yerli üretimin yüksek olduğu devletler enflasyon korkusu yaşamazlar, dışarıdan gelme ihtimali olan ekonomik saldırılardan emin olurlar.

 

* * * * *

Faizin ferdi boyutuna bakmakta fayda vardır.

İnançlı her Müslüman, Allah Rasulü’nün ve ashabının yapmış olduğu gibi faizi “ayakları altına” alabilmelidir.

Hz. Peygamber (s.a.v) Veda Hutbesinde, “Cahiliyeye ait her şey ayaklarımın altındadır” diyerek faizi yasaklamış, faizin her çeşidini ayakları altına almıştı.

Mecbur ve mahkûm olunan durumlar haricinde faizin her türlüsünü reddedip, Müslümanca bir duruş sergilenebilmelidir.

Gücümüz ve imkânımız oranında faizle mücadelemizi yapmazsak, devletleri ve çeteleri topa tutmanın bir anlamı olmayacaktır.

Faizle arasına sınır koymayanların, Allah ve Rasulü ile savaş halinde olduklarını unutmamaları gerekir:“Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı terk edin. Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Rasulü tarafından faizcilere karşı açılan savaştan haberiniz olsun.” (Bakara 2/276) Her kim bu savaşa dâhil olursa Allah ve Rasulü’nün karşısında yer almış demektir. Bu kişilerin ise dünya ve ahirette zelil olacağı aşikârdır.

Acıdır ki, cahiliye döneminde olduğu gibi günümüz İslam dünyasında faizli işlemlerde bulunmak ticaretin devamlılığı için gerekli görülmekte, faizsiz ticaretin yürüyemeyeceği düşüncesi aşılanmakta ve bu düşünce Müslümanlar arasına yerleştirilmeye çalışılmaktadır.

Ancak ticaret ve faiz birbirlerinden farklı şeylerdir. Zira her şeyin en iyisini bilen Halik, “Allah, alışverişi helal, faizi ise haram kılmıştır” (Al-i İmran 2/130) ilanını yapmış, “Allah, faizle elde edilen malı mahveder” (Bakara, 278) uyarısında bulunmuştur.

Faizin sahibine sağlayacağı tek kazanç dünyada huzursuzluk, ahirette azaptır. Rasûlullah (s.a.v), “Faiz yoluyla mal çoğaltan hiç kimse, malının hayrını göremez” buyurarak, faizle iştigal edenlerin, gerek maddi, gerekse manevi açıdan iflas etmeye mahkûm olduklarını haber verir.

Dinimizin bütün ikazlarına rağmen faizi terk etmeyenlerin karşılaşacağı hüsran, Kur’an-ı Kerim’de şöyle haber verilir: “Faiz yiyenler, kabirlerinden şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların ‘Alışveriş de faiz gibidir’ demelerinden dolayıdır. (Bakara2/275)

İslâm’ın haram kıldığı ve faillerine Allah’ın savaş ilân ettiği tefecilik ve banka faizciliği büyük günahlardandır. Faiz alışverişinde bulunan Müslüman günahkâr olur. Ama faizi meşru gören, helal sayan Müslüman, kâfir olur. Kâfirin ahiretteki kalıcı yeri ise cehennemdir.

Faiz, sadece malın değil, ömrün de bereketini alır götürür… Faiz belasına yakalanıp kurtulma imkânı oluşmaması sonucu nice iflaslar yaşanmış, nice aileler dağılmış ve nice kişiler intihar ederek dünya ve ahiretleri felakete dönüşmüştür.

Tüm bunların sonunda, İslam toplumunun hızlı bir şekilde faizsiz bankacılık sistemine geçmesinin gerekliliğini söyleyebiliriz. Bu noktada, İslam ülkelerinde kısmi olarak yer bulan ve fetva otoritelerinin de cevaz verdiği katılım bankacılığının, soru işaretleri bulunan taraflarının giderilip Müslümanların güvenini kazanacak bir konuma ulaştırılması şarttır. Müslümanların da faiz sistemi yerine faizsiz sistemi tercih etmeleri önem arz etmektedir.

Konuyu, faiz belasının ciddiyetini anlatan Peygamberimizin şu hadis-i şerifi ile tamamlayalım: “Faiz yiyene, faiz verene, faiz muamelesine kâtiplik ve şahitlik yapanlara Allah lanet etsin.” (Buhari, Büyû’ 24, 25, 113; Tirmizi, Büyû’ 2)

Başka söze gerek var mı?