21 Temmuz 2022

Ecel Vardır Gelir Bir Gün

Ölümsüz olmak, insan için önemli bir idealdi. Kimileri biyolojik olarak ölümsüzlüğün ardına düştü kimileri ise manen ölümsüzlüğü aradı. Çağlar boyunca var olan ve belki mahşere dek sürecek olan biyolojik ölümsüzlük arayışı insan için bir ütopyaydı aslında ve sonu hep hüsrandı. Bu arayış hala da bitmiş değil. Amerikan emperyalizminin sembol isimlerinden biri olan ünlü milyarder iş adamı David Rockefeller, dünyanın en zengin ve güçlü insanlarından biriydi. Kendince bir hesap yapmıştı ve öngörüsü 200 yıl yaşamaktı. Bu amaç için pek çok kez farklı organ nakilleri olduğuna dair haberler yayınlandı. Fakat tüm planlardan daha baskın ve yüce olan Kader-i İlahi onun planlarını bozdu ve 101 yaşında öldü.

 

Bu kısa hikâye insanın sonsuzluğa uzanmak, yaşamak ve belki ölmemek gayretinin küçük bir örneği aslında. Pek çok insan için uzun bir ömür sürmek önemli bir arzu. Bazı insanlar içinse dünya bir sürgün ve gurbetten ibaret. Aynı dünya ama herkes için farklı bir değer ve anlam ifade ediyor işte.

 

Her ne kadar bilim insanları ölümü durdurmak ve sonsuza dek var olmak için uğraşsa da Allah’ın kâinata yerleştirdiği oluş, bozuluş ve yok oluş döngüsü binlerce yıldır kusursuz biçimde tecelli ediyor. Sırası gelen, süresi dolan sessizce bırakıp gidiyor dünyayı. Kısa bir süreliğine dünya, artık kalanların dünyası oluyor. Sahi ne çok insan göçtü, terk eyledi vazgeçilmez dediğimiz, vazgeçemediğimiz dünyayı. Nasıl da vaz geçtiler, bırakıp gittiler.

 

Ilık bir Anadolu akşamında yürüdüğüm sokak, kırık pencerelerinden ve yıkık duvarlarından haykırıyor bu hakikati. Her ne kadar duymak ve görmek istemesem de her döndüğüm köşe aynı yere çıkıyor. Her boş ve metruk bina aynı hakikati bağırıyor. “Bu ihtişamlı evlerin sahipleri nerede?” “Bu güzel bahçeler neden sessiz?” Evet ecel vardır, gelir bir gün.

 

Madem ki ecel var, madem ki insan ölümlü madem ki dünya fani, o vakit bu hakikati her daim nazarda tutarak bakmak gerek. Ölümü ve ölümlü oluşumuzu her daim akılda tutarak ölçüp, tartmak, yaşamak gerek. Elimizdeki kısacık ömür sermayesini hayırlı işlerde, hayırlı yerlerde kullanmak gerek. Aksi halde kısacık ömrümüzün sonu hüsran olacak.

 

İnsanoğlunun hayatı yaz mevsiminde kar satan adamın hikayesine benzer. Kardan başka satacak bir şeyi olmayan adam şöyle bağırıyormuş; “Sermayesi erimekte olan kimseye merhametli olunuz” (En-Neyrizi, s. 136).

 

Evet ömür sermayemiz her gün, he saat, her dakika ve her saniye biraz daha eriyor, kayboluyor. İnsan kendisine bir lütuf olarak verilen bu değerli sermaye ile fazilet ve saadete de ulaşabilir rezalet ve kedere de müstahak olabilir. Öyleyse Allah’ın rızasını gözeterek, insanlara faydalı olmaya gayret ederek, kalp kırmadan, hak yemeden bu dünyadan göçüp gitmek gerek. 

 

İnsan dünyadaki tercihleri ve yaşamı ile kendi cennetini ve cehennemini inşa etmektedir. Çünkü diğer tüm varlıklardan farklı olarak insana akıl ve seçme özgürlüğü verilmiştir. İnsan da bu yüzden hesaba çekilecek ve sorumlu tutulacaktır. Yani dünya yaşamı bir hazırlık yurdudur. Ne mutlu bu hakikati bilerek yaşayan ve ölenlere. Sözlerime üstat Erdem Bayazıt’ın dizeleriyle son veriyorum...

 

“Sonra eğildi sevgilinin yüzüne

Sürdü bulutlanmış gözlerini

O güzellikler ülkesine

Baktı baktı ve dedi:

-Hayatında güzeldin

Ölümünde güzelsin

Öldün

Bir daha ölmeyeceksin.”

 

Vesselam…