Ecel Vardır Gelir Bir Gün
Ölümsüz olmak, insan için önemli bir idealdi. Kimileri biyolojik olarak ölümsüzlüğün ardına düştü kimileri ise manen ölümsüzlüğü aradı. Çağlar boyunca var olan ve belki mahşere dek sürecek olan biyolojik ölümsüzlük arayışı insan için bir ütopyaydı aslında ve sonu hep hüsrandı. Bu arayış hala da bitmiş değil. Amerikan emperyalizminin sembol isimlerinden biri olan ünlü milyarder iş adamı David Rockefeller, dünyanın en zengin ve güçlü insanlarından biriydi. Kendince bir hesap yapmıştı ve öngörüsü 200 yıl yaşamaktı. Bu amaç için pek çok kez farklı organ nakilleri olduğuna dair haberler yayınlandı. Fakat tüm planlardan daha baskın ve yüce olan Kader-i İlahi onun planlarını bozdu ve 101 yaşında öldü.
Bu kısa hikâye insanın sonsuzluğa uzanmak, yaşamak ve belki ölmemek
gayretinin küçük bir örneği aslında. Pek çok insan için uzun bir ömür sürmek
önemli bir arzu. Bazı insanlar içinse dünya bir sürgün ve gurbetten ibaret.
Aynı dünya ama herkes için farklı bir değer ve anlam ifade ediyor işte.
Her ne kadar bilim insanları ölümü
durdurmak ve sonsuza dek var olmak için uğraşsa da Allah’ın kâinata
yerleştirdiği oluş, bozuluş ve yok oluş döngüsü binlerce yıldır kusursuz
biçimde tecelli ediyor. Sırası gelen, süresi dolan sessizce bırakıp
gidiyor dünyayı. Kısa bir süreliğine dünya, artık kalanların dünyası oluyor.
Sahi ne çok insan göçtü, terk eyledi vazgeçilmez dediğimiz, vazgeçemediğimiz
dünyayı. Nasıl da vaz geçtiler, bırakıp gittiler.
Ilık bir Anadolu akşamında yürüdüğüm sokak,
kırık pencerelerinden ve yıkık duvarlarından haykırıyor bu hakikati. Her ne
kadar duymak ve görmek istemesem de her döndüğüm köşe aynı yere çıkıyor. Her
boş ve metruk bina aynı hakikati bağırıyor. “Bu ihtişamlı evlerin sahipleri
nerede?” “Bu güzel bahçeler neden sessiz?” Evet ecel vardır, gelir bir gün.
Madem ki ecel var, madem ki insan ölümlü madem ki dünya fani, o vakit
bu hakikati her daim nazarda tutarak bakmak gerek. Ölümü ve ölümlü oluşumuzu
her daim akılda tutarak ölçüp, tartmak, yaşamak gerek. Elimizdeki kısacık ömür
sermayesini hayırlı işlerde, hayırlı yerlerde kullanmak gerek. Aksi halde
kısacık ömrümüzün sonu hüsran olacak.
İnsanoğlunun hayatı yaz mevsiminde kar satan adamın hikayesine benzer.
Kardan başka satacak bir şeyi olmayan adam şöyle bağırıyormuş; “Sermayesi
erimekte olan kimseye merhametli olunuz” (En-Neyrizi, s. 136).
Evet ömür sermayemiz her gün, he saat, her dakika ve her saniye biraz
daha eriyor, kayboluyor. İnsan kendisine bir lütuf olarak verilen bu değerli
sermaye ile fazilet ve saadete de ulaşabilir rezalet ve kedere de müstahak
olabilir. Öyleyse Allah’ın rızasını gözeterek, insanlara faydalı olmaya gayret
ederek, kalp kırmadan, hak yemeden bu dünyadan göçüp gitmek gerek.
İnsan dünyadaki tercihleri ve yaşamı ile kendi cennetini ve
cehennemini inşa etmektedir. Çünkü diğer tüm varlıklardan farklı olarak insana
akıl ve seçme özgürlüğü verilmiştir. İnsan da bu yüzden hesaba çekilecek ve
sorumlu tutulacaktır. Yani dünya yaşamı bir hazırlık yurdudur. Ne mutlu bu
hakikati bilerek yaşayan ve ölenlere. Sözlerime üstat Erdem Bayazıt’ın dizeleriyle
son veriyorum...
“Sonra eğildi sevgilinin yüzüne
Sürdü bulutlanmış gözlerini
O güzellikler ülkesine
Baktı baktı ve dedi:
-Hayatında güzeldin
Ölümünde güzelsin
Öldün
Bir daha ölmeyeceksin.”
Vesselam…