Eğitim için bir hâl çaresi: Türkiye okuma ve yazma merkezleri

Günümüzde öncelikle fertlere okuma becerisini kazandırmak, daha sonra onları düzenli okur hâline getirmek, okunacak kitap ve diğer materyallerin sayısını artırıp çeşitlendirmek ve nihai olarak nitelikli okur yetiştirmek hemen her ülkenin eğitimdeki öncelikli hedefleri arasındadır. Çünkü okumanın ülkelerin eğitimdeki verimliliğini yüzde 30 düzeyinde, eğitimin de ekonomideki verimliliği yüzde 44 oranında etkilediği tespit edilmiştir.[1]

Okuma kültürünün kelime dağarcığıyla birlikte düşünme yeteneğini geliştirmeye, konuşma ve yazma için altyapı oluşturmaya ve bakış açısını genişletmeye katkısından dolayı kişinin akademik performansının artmasına yol açtığı kabul edilir. Bu durum okumayı bütün dersler için gerekli olan temel bir beceri hâline getirmiştir. Rita Felski’nin okumaya yüklediği “bilme ve tanıma” işlevlerine ek olarak Bizim Yunus’un “kendini ve hakkı bilmeyi” de dâhil etmesi meselenin ciddiyetini artırır. Daha da ötesi Cevdet Said’in insanların esas probleminin “okuma” olduğunu belirtip insanlığın geleceğini kalemin ömrüne bağlaması da oldukça manidardır.

Okumayı fertlerin hayatı boyunca devam ettirdiği bir kültür hâline getirmek için ciddi ve etkili çalışmaların yapılması gerektiği ortadadır. Bunun için pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de ulusal boyutta çalışmalar yapılmış[2] ve son yıllarda iyileşme kat edildiği gözlenmiştir.[3] Ancak 2018 yılında ani ve ilginç bir kararla uygulamasına son verilen ilköğretim ve lise öğrencileri için “100 Temel Eser” çalışmasından sonra ulusal boyutta ciddi bir faaliyetin ortaya konmadığı söylenebilir.

İletişimin ve sosyal hayatın iyice değişip dönüştüğü şimdilerde, okumayla birlikte yazma becerisinin de geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Bu becerinin gelişmesiyle birlikte öğrenciler, bir olayı, düşünceyi kanıtları ile birlikte ifade etme, rapor yazma, metni gözden geçirme, plan yapma, değerlendirme ve bilgilerini derinleştirerek o alanda daha yetkin bir duruma ulaşmış olurlar. Yazma becerisi bireylerin bilgiyi transfer etme, kendi düşünceleri ile bilgiler arasında bağlantı kurma ve metnin yapısında tutarlılık sağlama imkânlarını artırabilir. Yine okul ortamında yazılı anlatım becerisinin gelişmiş olması öğrencilerin akademik başarılarını olumlu yönde etkileyebilir. Ayrıca bu beceri öğrencilerin estetik yönden gelişmelerine de katkı sağlayabilir. Dahası Türk çocuklarının PISA ve PIRLS gibi uluslararası değerlendirmelerde okumadan ziyade yazmaya / yorumlamaya ihtiyaç duydukları da bir gerçektir.

Türkiye’de ilkokulda başlanıp üniversiteye kadar devam edilen derslere rağmen öğrencilerinin yazılı anlatım becerilerinin yeterince iyi olmadığı, hangi öğretim kademesinde olursa olsun yazmadan pek hoşnut olunmadığı bilinir. Hatta öğrencilerin en çok zorlandıkları, isteksiz oldukları dil becerisinin yazma olduğu da bilinen bir gerçektir. Kısacası araştırmalarda eğitimin temeli diyeceğimiz okuma ve yazma konusunda Türkiye’de çözülmeyi bekleyen çok ciddi sorunlar olduğu tespit edilmiştir.

Ebeveynlerin ilgisizlikleri, okuduğunu tam ve doğru anlayamama, teste dayalı sınav sistemi, yeterince okumayan ve yazmayan çevre, ekonomik sıkıntılar, okuma ve yazma eğitiminin zor bir süreç olarak algılanması ve bunları ihtiyaç olarak görmeme, geleneksel anlayışla okuma ve yazma eğitiminin devam etmesi, öğrencilerin yaşamış olduğu olumsuz okuma ve yazma deneyimlerine bağlı isteksizlikler, gereksiz medya/sosyal medya kullanımı ve sınıflardaki öğrenci yoğunluğu bu sorunların bazılarıdır.

Bir kısmını ortaya koyduğumuz mezkûr sorunların giderilmesi, yeni bir paradigmaya işaret etmekle birlikte çeşitli yapısal düzenlemelere gidilmesini ve geniş çaplı çalışmaların yapılmasını gerekli kılar. Ayrıca kapsamlı çalışmaların icra edilerek sonuç alınmasının belli bir süreci gerektirdiği de hatırdan çıkarılmamalıdır. Dolayısıyla meselenin önem düzeyi ve kapsamı bu işin bir merkez veya merkezler tarafından yürütülebileceğine işaret eder.

Hülasa, toplumun bütün kesimlerine yönelik okuma ve yazma politikaları belirleyecek, bunları planlayacak, uygulamasını ve koordinasyonunu yapacak bir kurum veya ajansa ihtiyaç olduğunu söyleyebiliriz. Müstakbel kuruma yönelik isim teklifimiz, “Türkiye Okuma ve Yazma Merkezleri (TOYMER)” şeklindedir.

Kalkınma ajanslarına benzer bir yapıda kurulacak bu merkezlerde okuma ve yazma alanlarında yetkin akademik uzman ve öğretmenlerin görev yapmasının yanı sıra çeşitli zamanlarda dışarıdan (üniversite ve okullardan) eleman görevlendirilerek desteklenmesi sağlanabilir. Yine belediye, üniversite ve okullarla (anaokulu, ilkokul, ortaokul ve lise) işbirliğiyle başta anne ve babalar olmak üzere öğrencilere eğitimler verilmesine yönelik projeler uygulanarak okuma ve yazma sorunları giderilebilir.

TOYMER’in öncelikli görevi kitabı, okumayı ve yazmayı başta öğrencilere daha sonra da topluma sevdirmek olmalıdır. Bu amaçla Türkçe, edebiyat, anaokulu ve sınıf öğretmenlerinin devamında da diğer öğretmenlerin okuma konusunda eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi; ebeveynler ile diğer aile bireylerinin kitaba, okumaya ve yazmaya ilgisi sağlanıp artırılabilir. Yine okullarda “kültür ortamları” (kompozisyon yarışmaları, okul gazete ve dergilerinin çıkarılması vs.) oluşturulmasına katkı sağlanabilir. Ayrıca toplumun farklı kesimleri, meslek ve yaş grupları için kitap listeleri oluşturulabilir.

TOYMER, çeşitli kurum ve kuruluşlarla işbirliği içinde olmalı, eğitim politikaları geliştirmeli, yeni düzenlemelere gidilmesine ön ayak olmalıdır. Bu kurumların başında YÖK, MEB, Kültür Bakanlığı ve ÖSYM gelmektedir. Bu konuda yapılacak çalışmaların ilki öğretmen yetiştirme sisteminin yeniden ele alınarak bu kurumların ıslahı olmalıdır. Bu kurumlara öğrenci alınmasıyla başlanıp buradaki akademik personelin niteliğiyle birlikte niceliğiyle devam eden ve nihai olarak öğretmenlerin istihdamlarıyla sürüp giden sorunlar çözülerek merkezinde okuma ve yazma kültürünün olduğu bir öğretmen yetiştirme felsefesi oluşturulmalıdır. Daha sonra okuma ve yazma kültürünü geliştirmeye yönelik ulusal ve uluslararası projeler üretilmelidir. Ayrıca okul kütüphaneleri başta olmak üzere kütüphaneler yeniden yapılandırılarak bu mekânların işlevsel hale getirilmesi sağlanmalı; çeşitli basın yayın faaliyetleri düzenlenmelidir. Kurumun daha dar kapsamlı bir örneği olarak ABD’deki National Writing Project’in (NWP) faaliyetlerine bakılabilir.



[1] Çocuk Vakfı. (2006). Türkiye’nin okuma alışkanlığı karnesi.  İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları.

[2] Eurydice (2011). Avrupa’da okuma eğitimi: Bağlam, politika ve uygulamalar, http://eacea.ec.europa.eu/education/eurydice (Erişim Tarihi: 25.12.2020)

[3] Oku-Yay. (2019). Türkiye okuma kültürü araştırması. İstanbul: Oku-Yay Platformu.