Eğitim ve toplum
Toplumsal dertlerimizin çokluğu bizi üzse de bu dertlerin çözümsüz olmayışı bizi sevindirir. Bu yazımda önemsediğim konulardan biri olan eğitim üzerine deneyimlerimden yararlanarak bir şeyler anlatmaya çalışacağım inşallah.
Toplumların hayatında eğitimin rolü çok büyüktür.
Bir toplumun huzur ve refah içerisinde kalkınmasını, ilerlemesini, çağdaşı olan
diğer toplumlarla karşılıklı iyi ilişkilerle barış içerisinde yaşamasını
sağlayan eğitimdir.
Eğitim, önceden verilen bilgiler yardımıyla insanların
davranışlarında değişiklikler beklemektir. Eğitim, küçük yaşlardan itibaren
başlar. “Ağaç yaş iken eğilir.” atasözünde vurgulandığı üzere
hedeflediğimiz en iyi verimi alabilmemizi için çocuklarımızı küçükken
eğitmeliyiz. Toplum olarak insanlarımızdan her fırsatta şikayet ederiz. Ancak
bu şikayetlerin bizden kaynaklandığını görmezlikten geliriz. Zamanında ve
gereği gibi çocuklarımızı eğitseydik bu şikayetlere konu olan olaylar başımıza
gelmezdi şüphesiz. Yıllar önce bir kitapta okumuştum: Bir akademisyen, inşaat
mühendisliği fakültesindeki öğrencilerini alıp eğitim amaçlı geziye çıkıyor.
Yıkılan bir köprüyü görünce dikkatini çekiyor ve öğrencilerle beraber
incelemelerde bulunuyor. Hoca öğrencilerine soruyor: ”Söyleyin bakalım, bu
köprü sizce neden yıkılmış olabilir?” Öğrenciler sırasıyla söz isteyip almış
oldukları teknik bilgilere göre cevaplar veriyorlar. Kimisi betonda kullanılan
çimentonun eksik, kimisi de kullanılan demir yetersizdir diye cevap veriyor.
Daha başka teknik eksiklikler de söyleniyor diğer öğrenciler tarafından. En
sonunda hoca dayanamıyor ve şunu söylüyor: “Evet sizin söyledikleriniz
olabilir; ancak asıl eksiklik ahlak eksikliğidir. Çünkü ahlak olsaydı bu
söylediğiniz malzemeler eksik kullanılmazdı. Günümüzde toplumsal yaşamımızda görülen
aksaklıkların gerçek nedeni, içinde bulunduğumuz koşullarda ülkemizde
sürdürülmekte olan eğitimden beklenen verimi alamayışımızdır. Bu verimi
alamayışımızın elbette ki çok çeşitli nedenleri vardır. Önemli ve acil çözüm
bekleyenlerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz: Kent merkezlerindeki derslik
başına düşen öğrenci sayısı çok fazla. Bazı okullarımızda kalabalıktan dolayı
ikili öğretim yapılmaktadır. Oysa eğitim literatüründe ikili öğretim diye bir
kavram yoktur. Zor durumlar karşısında icat edip eğitim literatürüne yamamışız.
Bu eğitimde temel bir sorundur. Yukarıdan bakınca bu ayrıntılar görülmeyebilir.
Ama işin içine girince durumun yukarıdan görüldüğü gibi olmadığı ortaya
çıkıyor. Bir sınıfta 50 kişi oturunca öğretmen sağlıklı bir ders işleyemez. Liselerde
olduğu gibi bir sıraya üç öğrenci sığmadığı için kollarını oynatacak durumda olmuyorlar ve iş daha
da zorlaşır. Bir başka temel sorun da okullarımızda temizlik, bakım
elemanlarının olmayışı ya da yetersiz oluşudur. Bakanlık eleman ihtiyacını İş-Kur’dan TYÇP kapsamında temin etme yoluna gidiyor.
İş-Kur da eğitim öğretim başladıktan aylar sonra söz gelimi ocak veya şubat
aylarında ancak eleman verilebiliyor. Oysa okulda eğitim öğretim 6 aydır devam
ediyor. Diğer yönden verilen bu elemanlar da sayısal olarak yetersiz geliyor.
Bir diğer sorun da okullarda zorunlu ihtiyaçlarda kullanılacak paranın
olmayışıdır. Okullarda temizlik malzemesi, kırtasiye giderleri, büro
malzemeleri alımında kullanılacak paranın olmayışı ayrı bir sıkıntı… Sorunlara
tanı koymak bizi bir yere götürmez. Çözüm önerilerini de söylemek gerekir. İşte
öneriler:
1. Bir defaya özgü
MEB’in bütçesi yeterli hale getirilerek gerekirse süper bir bütçeyle derslik
sayıları yeterli hale getirilmeli, ikili veya kalabalık sınıflardan okullar
kurtarılmalıdır.
2.
Yardımcı hizmetler sınıfında yeteri kadar personel alımı yapılmalıdır.
3. Her
yıl bütçe hazırlanırken 222 sayılı yasanın 76. maddesi gereği Bakanlık
bütçesine konan ilköğretim ödeneğinin okulların cari ihtiyacı için harcanması
gerekir.
4. Ücretsiz kitaba harcanan bütçe her yıl sonunda çöpe
atıldığı için ücretsiz kitap dağıtımına son verilmeli ve harcanan para okullara
bütçe olarak verilerek okulun ihtiyacında kullanılmalıdır. Bu yapılamıyorsa
sadece ihtiyaç sahibi öğrenciler tespit edilip kitap verilmelidir. Böylece
maddi imkanı olanlara dağıtılmayan kitaptan kalan para okullara verilmelidir.
Bu da yapılamıyorsa kitapların öğrencilerce temiz kullanılması sağlanıp sene
sonunda okul tarafından teslim alınmalı ve ertesi yıl yeni gelecek öğrencilere
dağıtılmalı.
Daha söylenecek çok
şey var; ancak şimdilik bu kadarıyla yetinelim… Eğitim ve öğretimde istenen
verimi elde edip başarılı olabilmemiz için sorunları yerinde çözmemiz gerekir.
Yoksa havanda su dövmekten başka bir iş yapmamış oluruz.