01 Şubat 2023

Eğitim ve toplum

Toplumsal dertlerimizin çokluğu bizi üzse de bu dertlerin çözümsüz olmayışı bizi sevindirir. Bu yazımda önemsediğim konulardan biri olan eğitim üzerine deneyimlerimden yararlanarak bir şeyler anlatmaya çalışacağım inşallah.

Toplumların hayatında eğitimin rolü çok büyüktür. Bir toplumun huzur ve refah içerisinde kalkınmasını, ilerlemesini, çağdaşı olan diğer toplumlarla karşılıklı iyi ilişkilerle barış içerisinde yaşamasını sağlayan eğitimdir.

Eğitim, önceden verilen bilgiler yardımıyla insanların davranışlarında değişiklikler beklemektir. Eğitim, küçük yaşlardan itibaren başlar. “Ağaç yaş iken eğilir.” atasözünde vurgulandığı üzere hedeflediğimiz en iyi verimi alabilmemizi için çocuklarımızı küçükken eğitmeliyiz. Toplum olarak insanlarımızdan her fırsatta şikayet ederiz. Ancak bu şikayetlerin bizden kaynaklandığını görmezlikten geliriz. Zamanında ve gereği gibi çocuklarımızı eğitseydik bu şikayetlere konu olan olaylar başımıza gelmezdi şüphesiz. Yıllar önce bir kitapta okumuştum: Bir akademisyen, inşaat mühendisliği fakültesindeki öğrencilerini alıp eğitim amaçlı geziye çıkıyor. Yıkılan bir köprüyü görünce dikkatini çekiyor ve öğrencilerle beraber incelemelerde bulunuyor. Hoca öğrencilerine soruyor: ”Söyleyin bakalım, bu köprü sizce neden yıkılmış olabilir?” Öğrenciler sırasıyla söz isteyip almış oldukları teknik bilgilere göre cevaplar veriyorlar. Kimisi betonda kullanılan çimentonun eksik, kimisi de kullanılan demir yetersizdir diye cevap veriyor. Daha başka teknik eksiklikler de söyleniyor diğer öğrenciler tarafından. En sonunda hoca dayanamıyor ve şunu söylüyor: “Evet sizin söyledikleriniz olabilir; ancak asıl eksiklik ahlak eksikliğidir. Çünkü ahlak olsaydı bu söylediğiniz malzemeler eksik kullanılmazdı. Günümüzde toplumsal yaşamımızda görülen aksaklıkların gerçek nedeni, içinde bulunduğumuz koşullarda ülkemizde sürdürülmekte olan eğitimden beklenen verimi alamayışımızdır. Bu verimi alamayışımızın elbette ki çok çeşitli nedenleri vardır. Önemli ve acil çözüm bekleyenlerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz: Kent merkezlerindeki derslik başına düşen öğrenci sayısı çok fazla. Bazı okullarımızda kalabalıktan dolayı ikili öğretim yapılmaktadır. Oysa eğitim literatüründe ikili öğretim diye bir kavram yoktur. Zor durumlar karşısında icat edip eğitim literatürüne yamamışız. Bu eğitimde temel bir sorundur. Yukarıdan bakınca bu ayrıntılar görülmeyebilir. Ama işin içine girince durumun yukarıdan görüldüğü gibi olmadığı ortaya çıkıyor. Bir sınıfta 50 kişi oturunca öğretmen sağlıklı bir ders işleyemez. Liselerde olduğu gibi bir sıraya üç öğrenci sığmadığı için kollarını oynatacak durumda olmuyorlar ve iş daha da zorlaşır. Bir başka temel sorun da okullarımızda temizlik, bakım elemanlarının olmayışı ya da yetersiz oluşudur. Bakanlık eleman ihtiyacını İş-Kur’dan TYÇP kapsamında temin etme yoluna gidiyor. İş-Kur da eğitim öğretim başladıktan aylar sonra söz gelimi ocak veya şubat aylarında ancak eleman verilebiliyor. Oysa okulda eğitim öğretim 6 aydır devam ediyor. Diğer yönden verilen bu elemanlar da sayısal olarak yetersiz geliyor. Bir diğer sorun da okullarda zorunlu ihtiyaçlarda kullanılacak paranın olmayışıdır. Okullarda temizlik malzemesi, kırtasiye giderleri, büro malzemeleri alımında kullanılacak paranın olmayışı ayrı bir sıkıntı… Sorunlara tanı koymak bizi bir yere götürmez. Çözüm önerilerini de söylemek gerekir. İşte öneriler:

1. Bir defaya özgü MEB’in bütçesi yeterli hale getirilerek gerekirse süper bir bütçeyle derslik sayıları yeterli hale getirilmeli, ikili veya kalabalık sınıflardan okullar kurtarılmalıdır.

2. Yardımcı hizmetler sınıfında yeteri kadar personel alımı yapılmalıdır.

3. Her yıl bütçe hazırlanırken 222 sayılı yasanın 76. maddesi gereği Bakanlık bütçesine konan ilköğretim ödeneğinin okulların cari ihtiyacı için harcanması gerekir.

4. Ücretsiz kitaba harcanan bütçe her yıl sonunda çöpe atıldığı için ücretsiz kitap dağıtımına son verilmeli ve harcanan para okullara bütçe olarak verilerek okulun ihtiyacında kullanılmalıdır. Bu yapılamıyorsa sadece ihtiyaç sahibi öğrenciler tespit edilip kitap verilmelidir. Böylece maddi imkanı olanlara dağıtılmayan kitaptan kalan para okullara verilmelidir. Bu da yapılamıyorsa kitapların öğrencilerce temiz kullanılması sağlanıp sene sonunda okul tarafından teslim alınmalı ve ertesi yıl yeni gelecek öğrencilere dağıtılmalı.

Daha söylenecek çok şey var; ancak şimdilik bu kadarıyla yetinelim… Eğitim ve öğretimde istenen verimi elde edip başarılı olabilmemiz için sorunları yerinde çözmemiz gerekir. Yoksa havanda su dövmekten başka bir iş yapmamış oluruz.