26 Ocak 2019

Eğitimde çözüm ama 'nasıl'? – 1

“Eğitimde kilidi açacak harika anahtar”ın birinci boyutunun; dünyaya pırıl pırıl gönderilen nesillerin insanî, ahlâkî ve manevî değerlerle kabına sığamaz şekilde donanması; ikinci boyutunun ise; öğrenciyi olabildiğince hızlı, kolay, zevkli ve özgün yollarla olağanüstü güçlendirerek hem yüklerini hafifleştirmek, hem de eğitimin kalitesini yükseltmek olduğunu ifade etmiştik.

Devam edelim.

Modeli anlatmadan önce amacı, felsefesi ve karakteristik özellikleri üzerinde biraz duralım.

  1. Bu model, “medeniyetimizden hareketle evrenseli yakalama ve medeniyetimiz adına insanlığa sunma anlayışında”dır. “Efradını câmi, ağyârını mâni / Denmemeli “Şu fazla, bu hani?” prensibiyle hazırlanmıştır. Hayatın bütün alanlarında etkin olarak kullanılabilir. Zekâ, yetenekler, kişisel özellikler ve ahlâkî gelişimleri bütün olarak geliştirmek amacındadır. Öğrenciyi uygulamada yarış atı gibi gören yaklaşımların aksine insan fıtratına, yapısına uygundur.

İnsanlığa insanlığı hâkim kılma misyonu ve çağlara rehberlik edecek nesiller yetiştirmek vizyonu ile üretilen, geliştirilen ve sürekli gelişim anlayışında, kendi içinde sistematik özgün ve seçilmiş teknikler, metodlar ve yaklaşımlar bütünüdür.

  1. Genelde olduğu gibi “mevcudun dizaynı”nda kalmayıp; medeniyetimiz ve insanlık adına, hem süreç hem de sonuç itibariyle pek verimli, çok yönlü özgün zenginlikler ortaya koyma düşüncesindedir.
  2. Sadece ithal değil, medeniyetimizin ruhuna uygun özgün tekniklerin -ağırlığını koyarak, hakkıyla- merkezi oluşturduğu bir sistemdir. Çünkü;
  3. a) Sadece ithal teknikler, ya da ithal tekniklerin ağırlıkta olduğu bir sistemle yetişen öğrenciler, iyi seçilmiş dokümanlar ve hocalarla, en güzel mânâda yetiştirilseler bile, Kur'ân'da Allah insanları bine yakın yerde düşünmeye davet ederken, Peygamberimiz (sav) “Akıl en büyük nimettir.” buyururken, ithal tekniklerin hâkim olduğu eğitimlerle yetişmenin, yetiştirilmenin kompleksini yaşar mı, yaşamaz mı?..
  4. b) “İlim evrenseldir” ama hani bu en büyük medeniyetin modeli, modelleri? Hem de ihraç etmesi gereken modelleri?.. Bu noktada sadece ithal, sıkıntı kaynağıdır. İçini ne kadar doldurabilirsiniz?.. Tam anlamıyla doldursanız bile öğrencide de, öğretmende de, velide de, herkeste komplekse yol açar.
  5. c) Teknik ve metodları aldığınız yerler, size her şeyi vermezler, en son ve en iyilerini kendilerine saklarlar, ancak verdiklerini alırsınız ve teknolojide olduğu gibi bir üst model denerek ha bire alan, satın alan, takip eden konumunda kalırsınız.
  6. d) Onlardan en son ürettiklerini alsanız bile onlar -üreten yapı içinde- sürekli yenilerini üretir, siz de sürekli geri kalırsınız.

Daimî kompleks, bağımlılık ve mahkûmiyet…

Peki, olması gereken ne? Olması gereken şu olmalı:

  1. a) Bu en yüce medeniyetin mensuplarının, bu medeniyetin ruhuna uygun şekil ve özde ürettiği tekniklerin merkeze ağırlığını koyması lâzım.
  2. b) “Hikmet mü'minin yitik malıdır, nerede bulursa alır.” anlayışıyla dünya medeniyetlerine bakıp medeniyetimizin ölçülerine vurup seçmeler yaparak almak ve onları da geliştirmek. Çünkü kul yapısı; kusuru, eksikleri, yanlışları, çelişkileri olmaya mahkûmdur.

İnsan kaynaklı her metod geliştirilebilir, aşılabilir, yenileri üretilebilir. Prensip, aynen kullanmama, geliştirme ve daha iyilerini üretme, ürettirme, taklide değil özgüne talip olma anlayışıdır. Bu modelin kendi teknik, metod ve yaklaşımlarına bakışı da aynı şekilde dinamiktir.

Müslüman komplekse düşmemeli; tam aksine, kendisine verilenler ve kaynağından aldığı kuvvetle ortaya koydukları ve koyacakları ile -gerekirse- komplekse sokmalı… Kendini müdafaa durumuna düşmekten, mevziî savunmalardan öte topyekûn atakta olmalı… Bu fetret, geçiş döneminden İslâm'ın ruhuna, gücüne, güzelliğine yakışır şekil ve özde, hızla çıkmalı. İslâm'ın hakkı budur. Müslüman o güneşe hakkıyla âyine olmaya çalışmalı…

  1. “Dünya ile rekâbet edecek bir nesil yetiştirmek” yaygın sözünü söyleyenler, bu medeniyetin gücünün farkında değiller. Çünkü Allah ve Resûl'ünden gelen vahiy medeniyetine yakışan, “Dünya ile rekâbet edecek bir nesil yetiştirmek” olamaz; ancak, “Dünyanın rekâbet edemeyeceği nesiller yetiştirmek” olur. Böyle bir medeniyetin çocukları, daha sahaya çıkarken en az birkaç adım önde olmalı ve rakiplerinin, “Ben bunlarla nasıl rekâbet edeceğim!.” diye düşünerek yürekleri, beyinleri, ayakları titremeli.

Biz Müslümanız! Bizimle yarışılamaz… Eğer bu söz burada kalırsa hamasî olarak görülebilir. Fakat Müslüman, kalbini Kur'ân'a ve Resûlullah'a açıp, beynini orada patlatırsa, bu medeniyetin dâhileri, üstün zekâlıları değil, sıradan gözükenleri de ortaya harikalar koymaya başlar.

Bu bir ahkâm kesmek değil, altı hem de çok boyutlu olarak dolu dolu bir tespittir…

Maalesef öyle bir devirde yaşıyoruz ki, bu güzeller güzeli medeniyetin, “Ben dâvâ adamıyım!” diyen entelektüellerinin kâhir ekseriyeti, çeşitli sebepler altında, bu medeniyetin gücünün -maalesef- farkında değil. Bir çeşit “Kaşıkçı Elması”nı bulan fakat kıymetini bilemeyen adamın hâli gibi…

Fakat bu bir geçiş süreci. Bütün insanlığın şiddetle ihtiyacı olan bu asil medeniyet, şânına yakışır güçte ve güzellikte inşallah çok yakında yine arz-ı endâm edecek; bütün tembelliklerimize, zaaflarımıza, idrâksizliklerimize, çok bilmiş gözüken fakat aslında -sahada görüldüğü üzere- pek de çok şey bilmeyen hâllerimize, birileri ve nefsimiz alışverişte görsünlüklerimize, gafletlerimize ve düşmanın zâhiren çok kavî olmasına rağmen!.. Tarih, İslâm'ın lehine doğru akıyor, akacak inşallah!..

İnsanlığın, canlı-cansız bütün yaratılmışların, deniyetler karşısında bu medeniyetin ayağa kalkmasına çok ama çok ihtiyacı var!..

Gönülden selam, sevgi, saygı, dua ve dua taleplerimle!..