16 Ağustos 2023

Elçilerin çileleri

İnsanı yaratan; insanın insanlık özelliklerini (yaratılıştan gelen özellikler/ fıtrat) kaybetmemesi ve böylece sınav salonu dünyada yaşarken sağlıklı ve mutlu olması için insana çeşitli yol ve yöntemler göstermiş ve değşik araçlarla önlemini almıştır. Ne var ki insanoğlu bu sınav arenasında yaratanının değil de yaratanın düşmanlarının ve kontrolsüz iç isteklerinin dediğini yaparak aklı sıra daha iyisini ve güzelini yaptığını kabul etmiş ve yaşamaya çalışmıştır. İnsanoğlunun, gösterdiği yoldan gitmesi için yaratanının aldığı önlemlerden biri de elçi görevlendirmek olmuştur. Bu elçiler görevlerini yaparken karşılaştıkları en çetin çileleri çekmiş ve görevlerini başarıtla yerine getirmişlerdir. Bu yazımda üzerinde çalıştığım "Elçilerin Çileleri" adlı çalışmamdan örnekler vermek istiyorum ki yukarıda anlattıklarımın anlaşılması için bir ipucu vermiş olayım.

 

Hz. Adem'in ilk çilesi:

 

Yaklaştı sevecen, anlattı bize usulca,

Sıraladı kelimeleri tatlı tatlı, ustaca:

 

“Bildiniz mi, neden yasak o ağaç size?

Melek olup sonsuz olmayasınız diye!”

 

Ant içti, gerçeği öğütlemek istediğini,

Yalnızca munisçe iyilik düşündüğünü!

 

İnanıp yedik, yemez olaydık o ağaçtan,

Utanç yerlerimize örtü aradık yapraktan!

 

Seslendi bahçenin sahibi; ulu Yaratan:

“Kovdum sizi bahçemden, inin oradan!”

 

Kararsızlığın cezası; sürüldük dünyaya,

Çarptı gözyaşı girdabında gemi kayaya!

 

 

Yalvarıp efendimize pişmanlık sunduk:

Kanarak zarar verdik özümüze; dedik!

 

Bağışlamaz ve acımazsan zararlı çıkarız,

Gayri senden başka, kime elimizi açarız?

 

Bağışladı bizi acıma sahibi Rabb’imiz,

Sınavdasınız dedi, siz ve çocuklarınız:

 

“Düşmandır iblis, unutmayın yaşadıkça,

Zarar veremez; kullarım bana sığındıkça!”

 

“Sona ermez savaş, dünyada yaşadıkça,

Sağ gösterip sol vuracak fırsat buldukça!

 

Sürüldük gurbete, başladı çilemiz!

Dünya durdukça bitmez sınavımız!

 

Şimdi ise elçilerden örnek çileler göreceğiz:

 

 

GEMİ                                                                     

Atladık gemiye, atıldık denize kuradan!

Kurtulamadık balığın aç ve açık ağzından!

 

Bindik gemiye, kurtulduk dağ gibi dalgalardan!

 

Yüzdük gemiyle suda, derdik gülleri bahardan!                                                                

Yüzerken, tutunurken gemiye; var koruyan,

Açken dalgaların üzerinde; var bir doyuran!

 

Kurtaran Tufan’dan bizi, bir gemiydi,

Balığa yem eden bizi, bir gemiciydi!

 

Nil’de saklayan bizi bir bebek gemisiydi!

Gemilerin kaptanı, kaptanların “Kaptan”ıydı!

 

Bir başka çilekeş elçiyi dinleyelim:

 

 

Dokuz yüz küsur yıl çağırdık sabırla,

Yola gelmedi zorba nankörler, inatla!

 

Meydan okuyarak dedik toplumumuza:

Toplanıp karar alın siz ne yapacağınıza!

 

Aldığınız karar büyük dert açacak başınıza,

Bin pişman olacaksınız dedik yaptığınıza!

 

Uygula bize dediler; söylediğin doğruysa,

Bizimle uğraştın ve dokundun sabrımıza!

 

Tükendi güç, istedik yardımını Allah’ın:

Gözetiminde yaptık gemimizi Rahman’ın!

 

Alay ettiler toplumun yöneticileri, bizimle,

Alay edin, biz de alay ederiz dedik ileride!

 

Fokurdadı sular, tamamlayınca gemimizi, 

Aldık her canlı cinsinden gemiye iki çifti!

 

 

“Binin haydi gemiye! dedik, çevir dümeni,

Anın; yüzerken, dururken Allah’ın adını!”      (1)            

 

Aldık gemiye ailemizi, uymayanlar dışında,

Rabb’imizin sözü gerçekleşti bu aşamada!

 

Seslendik, bir kenarda duran oğlumuza: 

Gel oğlum bin gemiye, katıl ordumuza!

 

Sığınırım, dedi sudan kurtaracak bir dağa!

Koruyamaz azabından dedik ondan başka!

 

Çevirdik dümeni, açıldık delirmiş denize!   

Yüzüp dağ gibi dalgalar çarptı yüzümüze!

 

Yükseldik, alçaldık kanatsız; dalgalarda!

Yardık kara bulutları göğün doruğunda!

 

Kayboldu gözden, girdi dalga aramıza,

 

Evlat acısı, kurşun gibi girdi bağrımıza!

 

Yılmadan gemimiz; yarıldı dev dalgalar!

Geride kaldı tehlikeli anlar ve korkular!

 

Geldi Rabb’imizden nazenin ipek komut:

“Ey yer suyunu yut! Ey gök suyunu tut!”

 

(1) Hud:41

 

Yurt eyleyince gemimiz dağın tepesini,

Baktık, göremedik oğlumuzun gölgesini!

 

İçi boş, yöneldik Rabb’imize, açtık elimizi,

Söz vermiştin dedik, kurtaracaktın ailemizi!

 

Dönmezsin sözünden, bilir ve inanırız sana,

Kurtarmadın oğlumu, ailemden biriydi oysa!

 

İnanmadığı için olamaz; dedi ailenden,

Bilgin olmayan bir şeyi, isteme benden!

 

İstemem hakka uymayanlardan olmanı,

Selamlıyorum seni ve senin inananlarını!

 

Gönderdik, baksın; dışarı nasıl, bülbülü,

Gelmedi ulak, görünce renk cümbüşünü!

 

Bahar gelmiş, açmış dışarıda renkli çiçekler,

Kalmışız biz, uzun süre dünyadan bihaber!

 

Yol verin, insin nazik, değerli yolculara,

Ceylan gözlü, sırma saçlı, canlı konuklara!

 

İnşaAllah devam edeceğiz bu konuya. Kalın sağlıcakla...