17 May 2016

Eleştiriden eleştiriye fark olduğunu unutmadan…

Daha önce de yazdım. Doğrudur, güncel siyaseti yakından takip eden her insanın az çok haberdar olduğu ve herkesin kendince eleştirdiği noktalardan bahsediyordu Pelikan Bildirisi.

Lakin kendi ismini gizlemeyi mesele etmeden ‘Reisçi' veya ‘Hocacı' diye sınıflandırdıklarının isimlerini ulu orta yayınlayıp, birine övgüler dizerken, diğerini cepheden hedef gösteren bir bildiri, her şeyden önce bütün bir toplum adına çalınacağı aşikâr bir çanın varlığına işaret eder.

Neden? Çünkü bildirinin kaleme alınma şekli, eskilerde kalması gereken ahlaksal bir körleşmeyi ve yozlaşmayı temsil eder cinstendir de ondan.

O sebepten bu türden tavırlara daha ortaya çıktığı anda yüz verilmemesi her şeyden önce ilkeli, prensipli insanların çoğaldığı bir ülke hayali kuran herkesin görevi olmalıdır.

Hele de Cumhurbaşkanı Erdoğan için Başbakan Davutoğlu'na dönük keskin ifadelerle palazlandırılan Reisçi ve Hocacı ayrımını savunmanın, Başbakan'ın Cumhurbaşkanı'nın kızının nikâh şahidi olması ile birlikte başlı başına alelâde bir ‘kraldan çok kralcı' kesilme örneğine dönüştüğü bir zamanda.

Baştan söyleyeyim. Bildiride adı geçenlerden hiç kimseyi kefili olacak denli tanımam. Derdim, eksik bilgilerimle birilerini yermek de değil kurtarmak da. Kimin ne hesapla, hangi işin neresinden nasıl tuttuğunu Allah'ın verdiği ve yaşattığı hayatın kazandırdıklarıyla yorumlayıp, anlamaya çalışırken bilirim ki insan, altını koklanıp ham veya olgun olduğu anlaşılacak kavun değildir.

Ne var ki bu eksikliğim, isimsiz bildirilerle kişiler ya da konulara dair doğru ve yanlışları göstererek yapıcı tenkitleri yapanların da eleştiri hakkını gasp edebileceği…

Ya da bu hakkın kullanması konusunda muhlis insanları ikircikli davranmaya itecek marazi bir ruh halini yaygınlaştırabileceği gerçeğini aklıma getirmeme engel değil.

Çünkü her daim eleştiriden eleştiriye bir farkın olduğunu düşünür, her eleştirinin ‘kötü' olarak damgalanmasından önce; yapılan eleştirinin objektifliği, iyi niyeti, samimiyeti yanında eleştirenin farklı bir bakış getirmek, yol göstermek, çözüm üretmek gibi niyetinin olup olmadığına dikkat edilmesi gerektiğine inanırım.

Eleştiri hakkını kullanmanın ağır bir bedel ödemeyi göze almakla eşdeğer olacağına inanan insanların çoğalması durumunda, toplumsal aklın nasıl olumsuz etkilenip dumura uğrayacağı üzerine kafa yorulmasının gerektiğini de tabii ki.

Öyle ya her kelamını ‘adalet' ve ‘vicdan'  desturunun süzgecinden geçirmeye çabalayan hakkaniyet sevdalılarının eleştiri hakkının engellendiğine dair içlerinde şüphe uyanması halinde, onların yaşanan olaylara ve öznelerine dair sürekli bir oto-kontrol içine girmelerinin zararı en çok kime dokunur?

Hiç kuşkusuz ki daha zengin ve âdilâne bir ülke olma hayali kuran herkese.

***

Neyi, ne kadar doğru söylediği her daim muğlâklık taşıyan ve  'gizli tanık' garabetlikleriyle ortalığa savrulan bildirilerin, sesli ya da sessiz olsun bütün devrimlerin önce kendi çocuklarını yemeye başlamasının işareti sayıldığını tarih defalarca göstermişken bunları anımsamalı.

Hele de bu kadim topraklarda muntazam başarılar elde edenlerin, hayal edilemeyenleri gerçekleştirenlerin yaptıkları sessiz devrimlerin de aynı kirli tekerrüre düşüp, her yana sızmış Paralelci hainlerin yerine iyi niyetli kendi çocuklarını yemesi için çırpınanların at oynattığı zamanlarda.

O yüzden dikkat etmeli... Bu ülkenin AK Parti ile yaşadığı nice devrim de kolayca, eski devrimlerin kaderini yaşamak zorunda kalmamalı.

Ve unutmamalı… Her biri Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın en yalın, en temiz, en pirüpak haliyle başarılı olmasını istediğini söyleyen kalem sahiplerinin dediklerine veya yaptıklarına göre onları hedefe koymak kadar; kimin, kim adına, hangi hakla isimsiz ve esrarengiz bildiriler yazabilme cesaretleri gösterdiği ve bu pervasızlığın ardındaki ruh halini sorgulamak da önemlidir.

Yapıcı her eleştiriyi yıkıcı olandan ayırt edecek sabır ve aklıselimlilik gösterildiği sürece, yürünecek her yolda, meçhul işler çevirmeyi marifet bilenlerden çok, derinlikli ve çok yönlü düşünme yeteneklerimizi geliştirecek samimi, dostane ve kimliği aşikâr eleştirilere ihtiyacımız var çünkü.

Merak edilmesin, meseleleri anlamak için çaba ve güven her korkuyu mutlaka yenecektir.