26 Nisan 2017

En büyük umudumuz Cumhurbaşkanı Erdoğan…

 

Referandum da bitti.

Her ne kadar belli edilmese de sistemsel bir değişikliğin arifesinde herkes stresliydi.

Kendi adıma haftalar öncesinden referandumun sonucunun bıçak sırtı olduğunu söylememin tek sebebi referandumların kendine öz belirsizliği değildi.

Yaptığım tahmini binde iki gibi çok düşük bir yanılmayla tutturabilmemin nedeni de.  

Bıçak sırtı bir sonuçtan da öte ‘Evet' için yaptığım tahmini pekâlâ ‘Hayır'a döndürebilecek daha büyük bir tehlikeyi görüyordum çünkü.

Başını CHP'nin çektiği ‘tek Erdoğan gitsin de…' cinnetiyle ‘Hayır' diyenlerin bir araya gelmesi değildi bu tehlike.

Ya da Parti ve devlet içinde hâlâ etkisini koruyan FETÖ'cülerin Hayır çıkması için ellerinden geleni artlarına koymayacak olmaları...

Özgürlük, demokrasi, insan hakları meselelerinde maskeleri düşmüş Batılı ülkelerin ‘Hayır' için kendilerini açıktan paralamaları...

Veya Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile bürokratik oligarşiye ciddi bir ayar verileceğini sezen ensesi kalın bürokratların ‘Hayır' oyu verecek olmaları da değildi.

Referandum sonucunu bıçak sırtı yapan asıl tehlike AK Parti içindeki tökezlemelerin, aksamaların, eksikliklerin, yanlışların dürüst ve karakteri muhkem insanlarda yarattığı kırgınlıktı.

Nicedir ayyuka çıkan basiret eksikliğinin, kibirli hallerin, çıkara tamah etme hallerinin, dertlere kulak asmama ilgisizliğinin artmasından duyulan sıkıntılardı.

Asıl tehlike ehliyet, liyakat diye diye birikimlerinin, deneyimlerinin, bilgilerinin adeta heder edildiğine şahit olan nice yetişmiş insanların yaşadığı umutsuzluktu.

Asıl tehlike yıllarca nice makamı, imkânı kirli amacı için gasp eden, üstüne bu ülkeye 15 Temmuz gibi bir günü yaşatan FETÖ artıklarıyla yeterli mücadele yapılmadığının yarattığı öfkeydi.

Asıl tehlike AK Parti içinde parti olanaklarını ve siyasilerle ilişkilerini rant, çıkar, çevre, iltimas derdine kullanan çakalların çoğalmasının getirdiği infialdi.

Asıl tehlike dar gelirli insanların bütün adanmışlıklarına rağmen sorunlarına ilgisizliğin çığ gibi büyüdüğünü ve var olan imkanların türlü ‘sakat sadakat' ilişkileriyle hep benzer kişilere akıtıldığına şahit olmalarının bıkkınlığıydı.

Asıl tehlike orta sınıfın yaşadığı sayısal ve oransal ekonomik refaha toplumun düşük gelirli kesimlerinin henüz ulaşmadığını görenlerin rahatsızlığıydı.

Asıl tehlike en canlı örneğinin 15 Temmuz'da yaşandığı gibi iradesine sahip çıkma inancının güçlü olduğu kesimlerin ekonomik zenginliklerden eşit ve yeterli düzeyde yararlanamamasının getirdiği gerginlikti.

Asıl tehlike PKK ve FETÖ kumpaslarıyla başlatılan çukur savaşı nedeniyle yeni bir yıkım ve acı sarmalına giren Kürt halkının yeterince kucaklanmamasının yarattığı tedirginlikti.

Asıl tehlike çevreden, kentsel dönüşüme, tarımsal ürün fiyatlarından belediye hizmetlerine kadar çarpıklığı yaratanların hâlâ diledikleri gibi at oynatabilmelerine şahit olmanın getirdiği umutsuzluktu.   

Asıl tehlike Hükümet adına da olsa tek yanlı ve methiyeci bir medyanın, aksaklıkların görülmesi ve düzeltilmesi imkanlarını es geçmesinin yanlış olduğunu söyleyenlere kulak asılmamasıydı.

Asıl tehlike tipik algı operasyonu yöntemleriyle Hükümet ve Erdoğan için çalışır görünürken dahi hesapların bozulması durumunda dakikasında saf değiştirebilecek karakterini gizleyemeyen bir medyanın aşırı şımartılmasının anlaşılmamasıydı.

Bütün bu korkulara, kırgınlıklara, kızgınlıklara, öfkelere, umutsuzluklara rağmen Anadolu halkı referandumda söz konusu olanın AK Parti değil de Recep Tayyip Erdoğan'ın itibarı olduğunu gördü ve öyle gitti sandığa.

AK Parti teşkilatlarında ve parti ile ilişkili medyada, bürokraside, iş dünyasında yaşanan aksaklıkların, yanlışların, kopuklukların, şımarıklıkların, pervasızlıkların, adam sendeci durumların alayını ‘şimdilik' kaydıyla defterine not ederek ama.

Şimdi yine eğri oturup doğru konuşmanın vakti.

Bu bir genel seçim olsaydı AK Parti bu haliyle maalesef yüzde 40'ların altını dahi görebilirdi.

O yüzden Anadolu halkının şapka çıkarılacak bir ayarla şimdilik uyarmakla kaldığı tehlikenin bir an önce bertaraf edilmesi elzem.

Halk bunları bir tek Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yapacağına inanıyor.

Dürüst ve hakkaniyetli bir ekiple AK Parti'nin bakanlarını, vekillerini, teşkilat üyelerini, Belediye başkanlarını, Meclis üyelerini sıkı bir elekten geçirmek…

Parti ve devlet içindeki FETÖ'cüler kadar tehlikeli olan ne kadar kendini düşünen, rantçı, hesapçı, çap, bilgi, erdem, karakter yoksunu kişi varsa söküp atmak...

Belirledikleri 10 tane akıl danesiyle işi gücü sabah akşam tek yanlı programlarla, yağ çekmek olan medya ile bütün ilişkileri ilkeli, düzeyli ve objektif bir kulvara çekmek...

Bürokratından iş dünyasına, televizyoncusundan sporcusuna, akademisyeninden şarkıcısına kadar karakteri toplumla uyuşmayan herkesten uzak durabilmek...

Ehliyet ve liyakat ölçüleriyle alanlarında birikimli, deneyimli herkesi bir ‘İnsan Kaynakları Bankası' altında kayda almak ve ihtiyaç olduğunda onlardan yararlanmak ancak onun öncülüğünde başarılabilir çünkü.