16 Ocak 2017

En uzun gecenin en uzun şiiri ‘YENİ BİR DESTAN’

Bu gün yazdığı şiirler ve hikayelerle yüreklere dokunan bir şair- yazar ve söz ustasından bahsedeceğim.

 'Sol Yanım Acıyor Anne' mısralarıyla tanıdık onu. Öyle bir duygulu şiirdi ki her platformda okundu. Kısa zamanda gönüllerde yerini aldı. Çok sayıda kişi seslendirdi bu güzel şiiri.

'Duvağını Melekler Açsın Sevdiğim' adlı bir başka şiirini İbrahim Sadri okudu. Harika bir kişilik. Şiirlerindeki gibi duygusal bir yapıya sahip. Otururken, kalkarken, konuşurken karıncayı bile incitmemeyi çalışan bir yapıya sahip. Akşamları köşesine çekilerek çay içerek şiir yazmayı çok seviyor.

Okul yaşamında birçok başarılı kompozisyonlar yazmıştır. Şiirleriyle ve hikayeleriyle insanlara manevi anlamda bir şeyler vermenin mutluluğunu yaşıyor.

15 Temmuz ile ilgili en uzun şiiri o yazdı. Ben şiir desem de o bir destan yazdı. İsmi de ‘Yeni bir destan' zaten. Okuyunca zihninizde bir film canlanacak. Duygularınız tavan yapacak. Bazen gözleriniz yaşaracak. Ecdadınız ve millet olarak kendinizle gurur duyacaksınız.

Evet bugün sizlere şair- yazar- gönül insanı-radyo programcısı ve daha ötesi kalem ve kağıda aşık Ayla Aydemir'i anlatacağım.

Uzun uzun konuştuk kendisiyle. 15 Temmuz ile ilgili ‘yeni bir destan' şiirini ve o geceyi konuştuk.

İkimizin de çok sevdiği çay eşliğinde yaptığımız sohbetin özünü sunuyorum şimdi.

Kalem, kâğıt ve mikrofonu çok seviyorum

Kalemi ve kâğıdı çok seviyorum.  Bir de mikrofonu. Radyo programcısıyım. Şiir, hikâye kalemin nasibince yazıyorum ve metin yazarlığı yapmaya gayret ediyorum. Çok kişinin lise yıllarında başlayan şiir merakı bende bitmedi ve imam hatip sıralarında kitaplarımın kenar boşluklarına yazarak başlayan bu tutku o günden beri devam ediyor. 

Şiir çok ağırlıklı hayatımda ve yaptığım diğer işlerden ziyade şiirlerimle biliniyorum sanırım.  Sahne programları, şiir dinletilerinin de etkisiyle tabii. Kalem, mikrofon ve ben iyi üçlü olmaya çalışıyoruz.

‘Yeni bir destan' nasıl doğdu

Şiirlerimde de hikâyelerimde de sosyal içerikli, memleketin resmini çizen, bize yabancı olmayan satırlar olsun diye gayret ediyorum. Ve elbette öyle bir gecede ne dil ne kalem susardı. Ne o gece yaşansaydı ne de şiir yazılsaydı lakin yaşandı. 

O gece şiirlere sığacak gibi bir gece değildi. O gece gerçekten kâbustu. İnsanın konuşmaya, evlatlarına anlatmaya ar edeceği büyük bir utançtı. Hala içim ürperiyor, hala dehşete düşüyorum düşündükçe. Meclis bombalandı, Cumhurbaşkanına suikast düzenlendi, halka kurşun sıkıldı! Düşmanın etmediğini ettiler bize. Ve kim yaptı? Bu toprağın göğsünden emenler, dağında gezenler, suyunu içenler vatana, millet hainlik ettiler, kurşun sıktılar!

Ortalık hareketlenmeye başladığında dışarıdaydım aslında ama ne olduğunu tam kestiremedim. Belli bir sebebi yok tamamen tevafuk o hafta hep önceki darbelerle ilgili belgeseller izlemiş, bulabildiğim yazıları okumuştum. Belki de onun etkisiyle askeri hareketlerden dolayı aklımdan darbe gibi bir şey geçti ama sonra dedim yok canım daha neler.  Olacak şey değil.  Eve geldiğimde işin rengi netleşmişti.  Dehşetle takip etmeye başladım herkes gibi. Güzüm kulağım Cumhurbaşkanımızdan gelecek haberdeydi.  Onu sağ salim görünce çok şükür dedim. Bu millet bu gece yaralanır ama Allah'ın izniyle yıkılmaz. Çünkü cumhurbaşkanı dimdik ayakta duruyor ve halkını ayakta durmaya direnmeye birlikte göğüs germeye davet ediyordu.

Bu vatanın evladı olmakla o gece bir kere daha gurur duydum.

Ailem İzmir'de Konak Meydanı'nda ben İstanbul'da vatanına, bayrağına sevdalıların ne yapması gerekiyorduysa onu yaptık.  Taki Yeni Kapı buluşmasına kadar her gece payımıza ne düştüyse meydanlarda ona gayret ettik. Kah konuştuk, kah sustuk kah bayrağın gölgesinde sabahladık.  Bu vatanın evladı olmakla o gece bir kere daha gurur duydum.

Ben hep şükrederim bu konuda ama o geceden sonra bir kere daha ettim. Allah'ım beni bu topraklarda, bu milletin bir parçası olarak yarattığın için bin şükür derim hep. Farklı bir ülke düşüm hiç olmamıştır, 15 Temmuz sonrası hele hiç olamaz.

Gece kâbus çöktü fakat millet şahlandı, aslanpençesini vurdu.  BU millet kendi iradesine sahip çıkmak için çoluk çocuk sokaklarda canını verdi. Vatan için şehit oldu.  Hangi söz anlatabilir ki?

Vatana ana diyen,  vatanı namus bilen kaç millet var acaba?

Çanakkale'den kokular yayılır her rüzgârda, her yağmurda

Seyit Onbaşı dedemiz,  Hatice Bacı, Nene Hatun ninemiz?

Ardı destan, önü destan bu şanlı millete

Yeniden destan yazmak mı düştü?

O halde, Ya Allah Bismillah!

 Bu vatan, terle, kanla, emekle, gözyaşıyla alındı, savunuldu. Her karışı helaldir. Helal olan zayi olmaz Allah'ın izniyle. Ve ardımızda bizi mahcup edecek bir tarih yok. Aç susuz, dişiyle tırnağıyla vatanı namus bilmiş dedelerimiz, ezan susacaksa bayrak inecekse sen de geri gelme diye evladını savaşa gönderen ninelerimizden bahsediyoruz ecdat diye.  Desten yazdılar yoklar ile Çanakkale'de. Ve torunları da yeniden yazmak gerekirse yazarız dediler o gece. “15 Temmuz,  18 Mart gibi göğsümüzde gurur madalyası.

Ve bir detay daha var aslında. “Beli bükülmüş ihtiyarlar, düşe kalka koşuyor.

Gözlerinde kanlı yaşlar “Biz uyuduk, Menderesi astılar!

Ölmek var bir daha uyumak yok! Kahırlanıyorlar”

Menderes'in idamı o dönemde suskun kalanların içinde iflah olmaz bir pişmanlık, ah olarak kaldı. O olaya şahit olanlar vicdan azabını yansıttılar çocuklarına, torunlarına. Biz o vicdan azabıyla, pişmanlıkla kavrulan neslin ya çocuğu ya torunuyuz. Çok uzak değil yani. Onları görüp de aynı hatayı düşmek gafletin en büyüğü olurdu.

Ninenin öğrettikleri

1926 doğumlu bir nine ile tanıştım Saraçhane nöbetinde. Kalp ameliyatı olmuş, pil takılı diğer hastalıklar da cabası. Ayakta duracak takati yok. Elinde bayrak sallamaya mecali yok ama gitmiyor evine. Biraz sohbet ettik. Dedi ki, “vallahi gitmem. Öleceksem de burada öleyim. Bir tabut bulur koyarlar ne yapayım. Ben diğer darbeleri de gördüm.” 12 Eylül'ü anlattı uzun uzun. Yaşadıkları, gördüklerini… “Menderes'i astılar biliyor musun? Ben onu da gördüm. Çok iyi adamdı, iyilikten başka bir şey yapmadı ama astılar. Biz anlamadık, uyuduk, Sokağa çıkmadık. Çıkmayın dediler çıkmadık!  Biz sahip çıkamadık başbakana, korktuk, astılar! Şimdi nasıl girilir eve?”

Biz tabii bu nine gibi çok kişi gördük duyduk. Aynı delikten ısırılmak olmaz.  Bir de “ölsek de beraber, yenden dirilsek de” diyen bir lider olunca kim tutacaktı bu milleti..

15 Temmuz şiirlerde öykülerde anlatılmalı

Akıl almaz, gönle sığmaz bir gece…  Şiirlerde, öykülerde, romanlarda anlatılmalı. Belgeseller, filmler yapılmalı.  o gece verilen mücadele, şehitlerimiz ve bu direnişin sebebi her seviye için ayrı ayrı düşünülerek çalışılmalı anlatılmalı.  15 Temmuzdan sonra doğan çocuklarımız böyle bir utanç yaşanmış deyip ders çıkaracakları detayları ile birlikte çok iyi ezber etmeli. Ama sadece o gecenin anlatılması değil mesele. Öncesi de sonrası da… Allah korusun bu tür girişimlerin başarı göstermesi sonucunda neler olabileceğini gençler çok iyi tahayyül edebilmeli.  İstihlalin, istikbalin ne olduğunu idrak edemezsek verilen mücadelenin de anlamını tam kavrayamayız.

Allah göstermesin bir daha. Dedelerimizden, babalarımızdan dinlediğimiz 27 Mayıslar, 12 Eylüller yeterince utanç verici kara lekelerdir. Telafi edilemez neticeler doğurmuş her biri.  O günlerin acısı memleket sinesinde hala duruyorken, hesabı verilememişken onca zulmün haksızlığın, idamın; darbenin adının anılması dahi ar edilesidir demokrasinin dillerden düşmediği bu yüzyılda!

Allah Cumhurbaşkanımızdan razı olsun

Eğer cumhurbaşkanımız bizi yönlendirmeseydi ya da netice ne olursa olsun ben de sizinle beraberim demeseydi her şey farklı olabilirdi. Ne o halkını bıraktı ne halk onu.  Biri el çekseydi diğeri tutunamazdı. Ne vücut ne baş ikisi de tek başına olmazdı.

Allah bu yiğit cumhura kendine layık bir baş nasip etti diye düşünüyorum. O gece bir kere daha şahit olduk şükürler olsun. 

 Bir cumhurbaşkanı düşünün milletinin sinesine gelmek için düşüyor yollara, ölüm kusan uçakların arasından geçiyor.  Allah'a sığınıp, ölümse ölüm milletimi bırakıp gidecek değilim diyor. İstese gidebilecekken…  Kendi canını bizim canımızdan kıymetli görmedi.  Kaç lider yapardı?

Allah razı olsun onurumuzu, milli irademizi satılmış postallara ezdirmeyen herkesten. Milletinin başında dimdik duran cumhurbaşkanımızdan,  mecliste, “Bize düşen burada ölmektir” diye destana ilişenlerden. Siyasi görüşü ne olursa olsun ay yıldız etrafında kenetlenen her yürekten.

Evet şimdi de ‘Yeni bir destan' şiirini okumaya davet ediyorum..

YENİ BİR DESTAN

 15 Temmuz…  Gün geceye uzanırken gölge düştü üstüne

İçimizden sıyrılıp, ihanete meyleden kalleşler

Üstünde Mehmetçik üniforması, elinde silahı

Altında devletin tankı ile devletin başına ölüm kusmak istedi!

Koynunda büyüdüğü vatana,

Vatanı ayakta tutan halkına; boyunduruk düşledi!

Kararmasaydı kalpleri, sıkılmasaydı tasmaları, bilirlerdi

Boyun eğdiğimize kim şahitlik edebilmişti!

Ceddimizden öğrendik; hürriyetten geçmek, ölmekten beterdi!

 

Ardı destan, önü destan bu şanlı millete

Yeniden destan yazmak mı düştü?

O halde, Ya Allah Bismillah!

 

Ey tarih! Aç bağrını!

Kahraman bir halkın şiiri yazılacak, imzası atılacak yeniden.

Kalem, asil bir millet, mürekkebi kendi kanı

Onurla bir destan yazılıp, özgürlük beratı alınacak bu gece.

15 Temmuz,  18 Mart gibi göğsümüzde gurur madalyası

Şavkı,  hainlerin gözünü kör edecek

Başlar dik.  Evlatlara, çiğnetilmemiş namus, dokundurulmamış izzet

Tertemiz bir dün bırakılacak!

Notalara sığmayacak Temmuz'un türküsü

 

Kapkara kefen biçmişler iblisin terzileri

Örtmek istemişler göğümüze!

Ey Bilâller! Silin gecenin karanlığını

Salâlarla asın tepemize kandilleri

Yer ve gök ve arasındakiler bir daha unutmasın sesinizi!

 

Ey kendi gölgesinde böbürlenen!

Nereye böyle salına salına? 

Bu toprağın her karışı kanla, gözyaşıyla, terle yoğruldu.

Biz vatan dedik adına. Ana bildik, namus bildik.

Cirit atamazsın satılmış postallarınla!

 

Ve bir ses, bir çağrı yetti; yurduna,  hürriyetine sevdalı, liderinden emin olanlara

“Sokaklar sizin, vatan sizin, yürüyün ve sahip çıkın sizin olan her şeye!

Meclisinize, Meclisinizdeki vekilinize,  başbakanınıza, iradenize, istikbalinize!”

 Ey yiğit milletin yiğit lideri! Sana bu halk reis dediyse, sözünü yere düşürmez elbet. 

Kendi eliyle, kendi rızasıyla ‘ben cumhur, sen başsın” diye teslim ettiyse memleketi

Ananın ak sütü gibi helaldir o makam. Helal olana bulaşmaz kir!

Sen dik dur yeter bize. Yürü hak bildiğin yolda, uğruna ömür tükettiğin vatanın evlatları seninle.

Seninle, bağrı yanık anaların duaları

Allah, mazluma sırt çevirmeyenle!

 

Çıkın dediyse Başkomutanı, vatan size emanet dediyse

Kim durdurabilecekmiş Fatih'in torununu? Hangi silah, hangi tank?

Sokaklar insan seli. Dalga dalga akıyor tekbirlerle

Kükrüyor ateş saçan ejderhaların üstüne

 

Kana boyarken katiller; İstanbul'u,  Ankara'yı

Geri durmak mı? Haşa!  Korkma! Diye başlıyor milletin marşı

Savaş uçaklarına, tanklara, silahlara taş atıyor

Süs havuzlarından abdest alıp, yalın ayak koşan ebabiller!

Dönmek yok! Ne yüzle varılır eve, boyunda zincirle?

Nesi olur ki hürriyeti olmayanın! ?

Ne ana, ne evlat ne can …

 

 Beli bükük ihtiyarlar, düşe kalka koşuyor

Gözlerinde kanlı yaşlar “Biz uyuduk, Menderesi astılar!”

Ölmek var bir daha uyumak yok! Kahırlanıyorlar

Kadını, çocuğu, delikanlısı

Bir kuru canımız var,  bugün vatan için feda edilmeyecekse neye yarar

Ölüme, şahadet diye sokuluyor!

 

Asil,  sokaklarda kanıyla, tanka yumruk sallayarak kurşun altında ıslanırken

Mecliste Vekili  “ Bize düşen burada ölmektir!”  haykırışıyla destana ilişiyor

Ve perçinliyor kelle koltukta yürüyen reis: “ölümse ölüm. Biz, kefenimizi giydik çıktık yola!”

“Ölürsek de beraber,  yeniden dirilirsek de! “ 

Kenetlendi, yekvücut herkes.  Ay yıldız tacımız.

Al bayrak ana eli gibi sırtımızda, örttü cümle farklılıkları. Biriz!

Kaderde ne varsa, eyvallah! Düştü başkomutan yollara.   

Geçti, beyinleri zapt edilmiş katillerin arasından, kavuştu milletin sinesine.

 Beddua mı etmişti aklı kendinden ırak olan alçak?

Bilememiş mi, tükürük saça saça ilenmesi ulaşmaz;  yetim duasını alana?

 

Tank mı yürüyecek üstümüze? Bomba mı düşecek?

Ölüm mü tehdit diye savurduğun? Korkuttuğun?

Be hey gafil!  O bayrağın rengi nereden sanırsın?

Her yüreği kendin gibi korkak, hain mi bilirsin?

 

Bu toprak, onca kuduz gördü üstünde, salyasını akıtan

Görmemiştik böyle kalleşini,

Din bilmez, kural bilmez, ahlak, sınır bilmez sırtlanlar atılmıştı lokma lokma etmeye

Kuzu postunda sokulup, ciğere el atanını görmemişti!

 

Ey kardeş dediğinin hançeri ile yaralanan, kırgın millet!

Dayanır da çatlamazsa yüreğin, bunu da anlat

Bu toprağın göğsünden emen, dağlarında gezen, suyundan için göz dikti

Anasının, babasının, kardeşinin kanına

 

Ey kalem! Utanırsın yazmaya

Şahit, yuvası bozulan kuşlar!

Bu milletin meclisi bombalandı

Bu milletin üzerine tanklar yürüdü, tepesinden kurşunlar yağdı

Bu milletin, Cumhurun “Baş “ dediğine kalleşçe pusular kuruldu

Sokaklarda masum analar evlatlarıyla vuruldu!

Gözümüzden sakındığımız Mehmetçiğimiz, polisimiz,

Sırtını dayadığı, omzunu omuz verdiği silah arkadaşından yedi kurşunu!

 

Ey zalim! Firavun olsan da gel

Kızıldeniz olmak için bekleyen

Erollar, Abdullah Tayyipler, Haliller, Muratlar var,

Aynı ocakta büyüyen, aynı şerbetten için Ahmetler, Mehmetler var!

Meleklerin kanat olmak için yarıştığı Ömer Halisler var…

 

Böyle bir yiğide yakışır mıydı başka ad?

Kimin safındaysa ona güven veren, karşısındakine korku salan

Tek başına kükreyip meydanda, “Cesaretiniz varsa mani olun” diye öne atılan

Bir avuç müslümana heyecan, umut olan, yol açan Hz.Ömer'e uçmak için takındı otuz kanat

Kalleşin alnından çıkardı, milletini düze.

Ey adı şanı olan Ömer!

Halis kalbinle, bizden de selam götür; adını layıkıyla taşıdığına, Kerbelâ susuzlarına, Bedr'in aslanlarına…

Otuz gülfidanı taşıdın cennet bahçelerine.  

Kokunu bırak, hakkını helal et bize

 

Çanakkale'den kokular yayılır her rüzgârda, her yağmurda

Seyit Onbaşı dememiz olur, Hatice Bacı, Nene Hatun ninemiz?

Aç, susuz, cephanesiz dişiyle tırnağıyla düşmanın pençesinden aldıkları toprağı

Sinsi yılanlara yuva eder mi torunu!?

 

Bir şiirde, bir türküde ağlayan yürek de bizde

Al bayrağı duvak gibi başında taşıyan vatana, nazlı gelin gibi bakan yürek de

Vay ki, biri kaşını çatsa, kirli elini uzatsa

Atılıp soluğunu kesecek yürek de!

 

Gördü âlem, şahit oldu melekler

Vatanın tırnağına bulaşan katranı, kanıyla temizleyen cennet yolcularını

Mübarek olsun makamınız Allah'ın bahtlı kulları

Boy veren her çocukta, yeşeren her ağaçta var hakkınız

Siz ölmediniz,  dirildik “biz” yeniden.

Şükürler olsun kuluna yardım edene

Şükürler olsun sancağı yere düşürmeyene

Adını anıp koşana, cennetini layık görene…

 

Türkiye'm… Ezanın, bayrağın, milletin, ırmağın, çakıl taşın

Sana, yeniden âşık olmayan kalbi kurumuş sayarım…

 

Ey tarih.

Ey insanlık

Ey aziz milletin doğmamış torunları

15 Temmuz 2016

Yeni bir destan yazıldı

Şanlı destanın altına, İki yüz kırk bir mühür basıldı!

 Ayla Aydemir / 26 Temmuz 2016