18 Ocak 2024

ENlerin ardında tükenEN insan

En başarılı insan, en yakışıklı adam, en güzel kadın, en havalı genç, en hızlı atlet, en çok izlenen televizyon kanalı, en çok satan ürün, en yeni moda, en meşhur lokanta…Diye uzuyor, bitmek tükenmek bilmeyen “en” ler listesi. Sadece insanların değil, duyuların, duyguların, yeteneklerin hatta nesnelerin bile yarıştırıldığı modern dünyada. Ve “en”lerin ardında tükeniyoruz “en” basit ifadeyle...

 

Birbiri ardınca önümüze konuyor “en” lerle ilgili hedefler. Birine ulaştığımızda ve artık biraz dinlenme, yavaşlama ve düşünme zamanı dediğimizde hemen başka bir “en” olmak zorunda buluyoruz kendimizi. Üstelik bu amansız yarış henüz çok küçük yaşlarda başlıyor. Sınıfın en çalışkan öğrencisi, okulun en başarılı öğrencisi, takımın en gözde sporcusu, ailenin en akıllı çocuğu olmak için tüketiyoruz çocukluğumuzu, tüketiyoruz çocuklarımızı.

 

Diğer bütün insanlar, bizim rakibimiz. En hızlı, en güçlü, en pratik ve en fırsatçı olanın başarılı olduğu, başarılı olmak için her yolun mubah sayıldığı yarışlarda savrulup duruyoruz. Fırsat eşitliğinin, yeteneklerin ve olanakların denk olmadığı yarışlarda; şampiyonların, birincilerin ihtişamıyla büyüleniyor gözlerimiz. Gözleri yaşlı, yüreği buruk, cesareti kırık kaybedenler, dikkatini çekmiyor kimselerin. Vitrinlerin ardındaki acılar perdeleniyor, ışıltılı lambalarla.

 

Zayıf olanlara, geride kalanlara, yeterince güzel olmayanlara ve başarısızlara yer yok bu sözde modern dünyada. En güzel, en güçlü, en havalı ve en başarılı olmalısın. Medyanın tüm vasıtalarıyla zihnimize ilmek ilmek işleniyor bu düşünceler. Ve bugün henüz ortaokulda eğitim gören kız çocukları bile estetik operasyonlar yaptırıyorlar, en güzel olmak için. Yaşamlarının baharında, çocukluğun çok uzağında yaşıyorlar, adına yaşamak denirse.

 

İyi bir lisede mi okumak istiyorsun, o zaman “en başarılı % 1’lik” dilime girmelisin. İyi bir üniversiteyi mi kazanmak istiyorsun, “en başarılı 20 binde” yer almalısın. “En” listelerinin birinde yer alamayan milyonların hatta milyarların yok sayıldığı, değersiz görüldüğü ve yaşamın her alanından kovulduğu bir dünya. “En iyi insan”, “en merhametli insan”, “en saygılı insan”, “en duyarlı insan” gibi unvanların olmadığı, bunların değersiz ve aşağı görüldüğü, bir zorbalık çağı.

 

Bu amansız yarış ve bu rekabetçi yaşayış ardında yorgun, yalnız ve mutsuz insan kalabalıkları bırakıyor. Her zaman bizden daha başarılı, daha güzel, daha çalışkan birileri olacak. Dolayısıyla, daha basit yaşamak, hata yapabileceğimizi ve başarısız olabileceğimizi kabullenmek gerek. Dünyada yarışamayacağımız kadar çok sayıda ve yetenekte insan var.

 

Yaşam bir denge sanatıdır. Düşüncelerde, duygularda ve davranışlarda dengeli olmayı gerektirir. Ruhumuzu ve bedenimizi “enlerin” esaretinden kurtaralım. Sadece kendimizi değil, etrafımızdaki insanları, özellikle çocuklarımızı bir “en” de özne olmaya zorlamayalım. Çünkü bu asla emin olunamayacak bir düşüncedir. Tüm “enlerin” üstünde, onları ve daha fazlasını yaratan bir Yaratıcının yani Allah’ın olduğunu bilerek, teslimiyet içerisinde ve elbette gayretle yürümek gerek, dünya yolculuğumuz sırasında. Yol insanı terbiye eder, yol insana bir sonu olduğunu hatırlatır. Kırmadan ve incitmeden yola revan olalım…

 

Vesselam…