ENlerin ardında tükenEN insan
En başarılı insan, en yakışıklı adam, en güzel kadın, en havalı genç, en hızlı atlet, en çok izlenen televizyon kanalı, en çok satan ürün, en yeni moda, en meşhur lokanta…Diye uzuyor, bitmek tükenmek bilmeyen “en” ler listesi. Sadece insanların değil, duyuların, duyguların, yeteneklerin hatta nesnelerin bile yarıştırıldığı modern dünyada. Ve “en”lerin ardında tükeniyoruz “en” basit ifadeyle...
Birbiri ardınca önümüze konuyor “en” lerle ilgili hedefler. Birine
ulaştığımızda ve artık biraz dinlenme, yavaşlama ve düşünme zamanı dediğimizde
hemen başka bir “en” olmak zorunda buluyoruz kendimizi. Üstelik bu amansız
yarış henüz çok küçük yaşlarda başlıyor. Sınıfın
en çalışkan öğrencisi, okulun en başarılı öğrencisi, takımın en gözde sporcusu,
ailenin en akıllı çocuğu olmak için tüketiyoruz çocukluğumuzu, tüketiyoruz
çocuklarımızı.
Diğer bütün insanlar, bizim rakibimiz. En
hızlı, en güçlü, en pratik ve en fırsatçı olanın başarılı olduğu, başarılı
olmak için her yolun mubah sayıldığı yarışlarda savrulup duruyoruz. Fırsat
eşitliğinin, yeteneklerin ve olanakların denk olmadığı yarışlarda;
şampiyonların, birincilerin ihtişamıyla büyüleniyor gözlerimiz. Gözleri yaşlı,
yüreği buruk, cesareti kırık kaybedenler, dikkatini çekmiyor kimselerin.
Vitrinlerin ardındaki acılar perdeleniyor, ışıltılı lambalarla.
Zayıf olanlara, geride kalanlara,
yeterince güzel olmayanlara ve başarısızlara yer yok bu sözde modern dünyada. En güzel, en güçlü, en havalı ve en
başarılı olmalısın. Medyanın tüm vasıtalarıyla zihnimize ilmek ilmek işleniyor
bu düşünceler. Ve bugün henüz ortaokulda eğitim gören kız çocukları bile
estetik operasyonlar yaptırıyorlar, en güzel olmak için. Yaşamlarının
baharında, çocukluğun çok uzağında yaşıyorlar, adına yaşamak denirse.
İyi bir lisede mi okumak istiyorsun, o
zaman “en başarılı % 1’lik” dilime girmelisin. İyi bir üniversiteyi mi kazanmak
istiyorsun, “en başarılı 20 binde” yer almalısın. “En” listelerinin birinde yer
alamayan milyonların hatta milyarların yok sayıldığı, değersiz görüldüğü ve
yaşamın her alanından kovulduğu bir dünya. “En iyi insan”, “en merhametli
insan”, “en saygılı insan”, “en duyarlı insan” gibi unvanların olmadığı,
bunların değersiz ve aşağı görüldüğü, bir zorbalık çağı.
Bu amansız yarış ve bu rekabetçi yaşayış ardında yorgun, yalnız ve
mutsuz insan kalabalıkları bırakıyor. Her zaman bizden daha başarılı, daha
güzel, daha çalışkan birileri olacak. Dolayısıyla, daha basit yaşamak, hata
yapabileceğimizi ve başarısız olabileceğimizi kabullenmek gerek. Dünyada
yarışamayacağımız kadar çok sayıda ve yetenekte insan var.
Yaşam bir denge sanatıdır. Düşüncelerde, duygularda
ve davranışlarda dengeli olmayı gerektirir. Ruhumuzu ve bedenimizi “enlerin”
esaretinden kurtaralım. Sadece kendimizi değil, etrafımızdaki insanları,
özellikle çocuklarımızı bir “en” de özne olmaya zorlamayalım. Çünkü bu asla
emin olunamayacak bir düşüncedir. Tüm “enlerin” üstünde, onları ve daha
fazlasını yaratan bir Yaratıcının yani Allah’ın olduğunu bilerek, teslimiyet
içerisinde ve elbette gayretle yürümek gerek, dünya yolculuğumuz sırasında. Yol
insanı terbiye eder, yol insana bir sonu olduğunu hatırlatır. Kırmadan ve
incitmeden yola revan olalım…
Vesselam…