01 Ocak 2016

Erdoğan’la AK Parti arasına “Kürt Sorunu” mu girdi?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, 2 Mayıs 2015 günü hem de Batman'da yaptığı konuşmadaki sözleri çok açıktı: “Ülkemizde artık Kürt sorunu yoktur diyorum ama Kürt vatandaşlarımızın bazı sorunları vardır.”

Bu sözler, “Kürt Sorunu” sarmalında onlarca yıldır süren terörü ve küresel sistemin taşeronluğunu meşrulaştıranların kimyasını bozmuştu.

Temelinde etnik ayrımcılık barındıran, Türkiye'nin bölgesel güç olma hamleleri karşısında bir barikata dönüştürülen terörün, bölgenin sosyo-psikolojik sorunlarının bir sonucu olduğu tezlerini reddeden bir çıkıştı bu.

Erdoğan o konuşmada, “Çözüm Sürecini sadece Kürt sorunu parantezinde tutmak isteyenlerin dertleri başka” derken de bunları kastediyordu aslında.

Bu sözlerle, kendini Kürt siyasetinin merkezinde konumlandıran işbirlikçilerin kimyasının bozulması kadar doğal bir şey yoktu. Çünkü meşru zeminde siyaset yerine teröre odaklı siyaset fantezilerinin meşruiyet arayışlarını da kökten tüketen bir çıkıştı.

Adına Çözüm Süreci denilen ve gerek kerameti kendinden menkul Akiller gerekse Kürtlerin acı ve gözyaşını siyasi ranta dönüştüren Kürt Ergenekonu'nun pespayeliğiyle garabete dönüşen süreç de Erdoğan'ın bu sözleriyle derin dondurucuya kaldırıldı.

2015 Temmuz'undan bu yana yürütülen etkili ve kararlı mücadelede de o derin dondurucu PKK'nın kazdığı hendeklere gömüldü.

Erdoğan'ın 2 Mayıs günü Batman'da hem de Kürt'lere hitaben sarf ettiği yukarıdaki sözleri, muhataplarının çok iyi anladığı bugün çok daha belli. Erdoğan'ı bir kaşık suda boğmak isteyecek kadar kin ve nefret sarmalına hapsolmaları da bu rahatsızlık ve bozulan kimyanın yansıması …

Peki ya kimi AK Partililer, sözüm ona Kürtlerle terör örgütü arasındaki makası açmakla görevli milletvekilleri ve danışmanlar Erdoğan'ı anlamadı mı? Ya AK Parti iktidarının imkânlarını semire semire yiyen medya mensupları? Bunlar hiç mi anlamadılar Erdoğan'ı?

Çözüm Süreci denilen ucube masayı yeniden kurmayı teklif ettiklerine göre hiç anlamamışlar. O masanın aktörlerini değiştirmek dışında yeni bir önerileri olmadığına göre, o ucube sürecin küresel ayağının taşeronu bile olabilirler.

Mesela kimileri yeniden kurulacak masada Öcalan'a rol biçiyor. Hızını alamayıp, “Öcalan yürütülecek sürecin antibiyotiği olabilir” diyeni bile var.

Bir başkası, HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ başta olmak üzere bu parti yöneticilerinin tasfiye edilmesi durumunda, masada HDP'nin olabileceğini teklif ediyor. HDP'yi Demirteş ve Yüksekdağ'ın olduğu yönetimin değil; Brüksel, Washington gibi başkentlerin yanında Kandil'in yönettiğini bilmeyecek kadar da cahil ve sığ(ır).

Bunların ortak özelliği ise; PKK terörünü, Doğu ve Güneydoğu'daki sosyolojik sorunların sonucu olarak kabul etmeleri. Mesela iktidar nimetlerinden en çok yararlanan Yeni Şafak'ta Abdülkadir Selvi 29 Aralık günü kaleme aldığı yazısında aynen şu ifadeleri kullandı: “90'lı yılların sendromunu yaşayanların çocukları bugün YDG-H oldu, Cizre'de, Sur'da, Silopi'de hendek savaşları veriyorlar.” Bu ifadeleri Hürriyet'te Ahmet Hakan yazsa o gün hain diye linç edilir, soruşturma açılsın çağrıları ayyuka çıkardı.

Gelelim Başbakan Başdanışmanı Yılmaz Ensaroğlu'na…

O da PKK ve terörün bir sonuç olduğunu savunanlardan. Örgütle Kürtler arasındaki makasın açılması gibi bir misyonu bulunan Ensaroğlu, “PKK, bölgede yaşanan terör, göç gibi sorunların nedenleri değil sonuçlarıdır” ön kabulüyle, bu makası daraltacak bir çizgide. Başbakan Başdanışmanını kullandığı bu ifadeyi, örgüt elebaşılardan Karayılan, Bayık, Kalkan gibiler her fırsatta kullanarak meşruiyet aramıyor mu?

Çok uzatmayacağım yazıyı…

AK Parti, terörle mücadeledeki etkili ve kararlı mücadele iradesiyle milli hassasiyetlere sahip adres arayanlar için tek alternatif. Ama AK Parti içinde bir damar var ki; gerek medyasında gerekse hiyerarşi çarkı içerisinde, milli hassasiyetleri törpüleyen, ülkeyi bölme ve parçalama projelerinin değirmenine su taşıyan her türlü eylem ve sözlemin merkezinde yer alıyor. Bunların, Erdoğan sonrasında daha bir pervasızlaşması, Erdoğan'ı yalnızlaştırma projesinin de merkezinde olması elbette tesadüf değil.

Bunları biz görüp okuduğumuza göre Cumhurbaşkanı Erdoğan da görüyor ve okuyordur elbette.

Bütün siyasi hassasiyetler bir kenara; Devlet'in başı Erdoğan'ın, bunların hala Kürt Sorunundan dem vurup, barış ve kardeşliği Kürt Sorunu parantezinde hapsetme çabasına ne kadar sessiz kalacağını merak ediyorum doğrusu.

Usta gazeteci Hasan Karakaya Hak'ın rahmetine kavuşmuştur. Ruhu şâd, mekanı cennet olsun.

zihnicakir@gmail.com

@zihnicakir