29 Nisan 2017

Erol Güngör İle Kendimiz Olmak

Prof. Dr. Erol Güngör, kültür hayatımızın sadra şifa son büyük düşünce adalarından biridir. Onun yazdıkları tek başına bir nesle yol gösterecek ve şahsiyetini tahkim etmesine yarayacak bir keyfiyet ve özgün tefekkürü gösterir. Yerli ve milli, bu topraklara bağlı, garpzede olmayan bir zihin olarak Erol Güngör aklımızı çekinmeden emanet edebileceğimiz nadir isimlerden biridir. Millet ve milliyet yaratılışın bir gerçeği ve bunun üzerine düşünmek temel insanı faaliyetlerden biri. Gökle yer arasında tarihi bir zeminde milletimizin yeri nedir, merhum Güngör buna dair ne der?

Bizi, Ey insanlar! Bakın, Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık,  ve sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki birbirinizi tanıyabilesiniz.  Şüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, O'na karşı derin bir sorumluluk bilincine sahip olanınızdır. Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır (Hucurat 13) ve Göklerin ve yerin yaratılması, renklerinizin ve dillerinizin farklılaştırılması (da) O'nun alametlerindendir: bunda, kuşkusuz, [fıtrî] bilgiye (anlama ve kavrama yeteneğine) sahip insanlar için dersler vardır! (Rum 22) hikmetiyle gök ile yer arasında erkek ve kadın olarak yaratan, kavimler ve kabilelere ayırıp dillerimizi ve renklerimizi birer kültürel işaret haline getiren, üstünlüğü ise takvaya bağlayan Allah, tasavvurumuzun en temel meselelerini aydınlatır. Bu hikmeti, Türk'ün bengü taşları Orhun abidelerindeki Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında kişi oğlu yaratılmış. Kişi oğullarını yönetmek için atalarım Bumin Kağan, İstemi Kağan Taht'a oturmuş. Taht'a oturunca, Türk milletinin iline, töresine sahip olmuş, düzene sokmuş”sözleriyle birlikte hatırlayınca milletimizin kozmolojisinin varoluş hikmetine ne kadar yakın olduğunu hayretle görmemek mümkün değildir. Delili olmasa da hikmetin memelerinden beslenildiği ise“Türk milletinin adı, sanı yok olmasın diye babam kağanı, anam hatunu yücelten Tanrı, il veren Tanrı, yine Türk milletinin adı, sanı yok olmasın diye, bu defa özümü kağan yaptı.” sözlerinde görülür.  Erkek ve kadını yaratan Tanrı, yer ve gök arasına nizam için Türk'ü tavzif eder. Burada teo-ontolojik olarak varoluşun tasavvurunun tarihi bir çerçevede gerçekliğini bulduğunu söylemek mümkündür.

 İşte Erol Güngör, bu gerçekliğin sahibi bir milletin ve milliyetçiliğin meselelerini modern zamanlarda başta Dünden Bugüne Tarih-Kültür ve Milliyetçilik,  Türk Kültürü ve Milliyetçilik eserleri olmak üzere pek çok yerde ele alır. Modernitenin milli ve dini aklımızı allak bullak ettiği bir kültürel soğuma ve kırılma döneminde Güngör bulanmamış bir su gibi akar. “Biz büyük bir imparatorluğun ve büyük bir medeniyetin çocuklarıyız, bizim milliyetçiliğimiz sömürgecilerin işgalinden kurtulmak için yapılan siyasi istiklal mücadelelerine yahut sıfırdan başlayarak milli kültür yaratma hareketlerine benzemez.(s.11)” sözleriyle yola çıkarken ne olduğumuzu bize anlatır. Onun milliyetçilik anlayışı pejoratiflik, vulgarizasyon ve reaksiyonerlikten çok uzaktır.

“Milliyetçilik, milli kültürü bizzat bir medeniyet kaynağı haline getirmek ve cemiyeti soysuz değişmelerin açık pazar yeri halinden kurtarmak hareketidir. Binaenaleyh milliyetçilik aynı zamanda bir medeniyet davasıdır. S.100” Milliyetçilik bu suretle O'nda, yerli ve milli olarak istiklal ve istikbale sahip çıkma davasıdır. Burada bir ırk kutsamasını değil yerle gök arasında nizam ile görevli bir aklın modern zamanlardaki sözünü görüyoruz.

“Milliyetçilik bir memleketteki milli kültüre dayanır. Hâlbuki Türkiye'de batılılaşma hareketleri sonunda münevver  tabaka Türk kültürüne büyük ölçüde yabancı kalmış, hakiki bir kültür yaratarak bunu milletin bütün tabakalarına yaymayı da başaramamıştır. Tarih içinde gelişen Türk milli kültürünü daha çok halk kitleleri muhafaza etmiş bulunuyorlar. Şu halde milli kültürün modern imkânlarla geliştirilmesi demek olan milliyetçilik, ister istemez, halk içinde yaşamakta olan temel kültür unsurlarına dayanmak zorundadır. (s.9-11)” Kendimizden uzağa gittiğimiz her yerde gurbette kaldık diyen Nurettin Topçu'yu hatırlamak burada bu sözleri anlamak için kâfidir.  Nihayet, “Milliyetçilik halka dayanan hareketler olduğu için milli iradeye azami serbestlik tanımak, yani demokratik olmak zorundadır. Fikir Hürriyetine imkân vermeyen bir milliyetçilik düşünülemez. Milliyetçi görüşün nüanslarını temsil eden grubun veya şahısların bulunması hareketin zaafını değil, gücünü gösterir. S.141” tespitleri zamanın ruhu ve kavramları ile milli olanın imtizacının esasını anlatır. Milliyetçiliğin ırkçılık zannedenler için modern zamanlarda yaşayıp, modern sorunlarla yüzleşmiş bir aydından yerli ve bize dair bir tefekkür. Milliyetçiliği bize dönen bir namluya çeviren emperyalistlerin etnik faşistliği ile burada ortaya konulan sağduyu arasındaki fark ise her türlü izahtan varestedir. Kendimiz olmak için kendimizde olmamız şarttır.

24 Nisan 1983'te Hakka tevdi ettiğimiz bu büyük mütefekkiri rahmetle anarken, düşünce dünyamızın nadir de olsa büyük düşünce vahalarının daha iyi anlaşılarak milli aklımıza yeni bir tefekkürle sunulması dileğiyle, ruhun şad olsun Erol Hocam.