Erol Güngör'ün kültür ve medeniyet fikri
Sosyal ilimlerin Batılı şablona göre yazıldığı Türkiye’de, sosyal psikolog Prof. Dr. Erol Güngör (1938-1983), Türk milletinin içtimaî ve kültürel yapısını yerli, yâni millî bir şablona oturtarak etraflıca yazan bir âlim ve mütefekkirdir. Medeniyet ve kültür kimliğimizi hâlen belirleyemediğimiz bir zamanda onun kültür ve medeniyet fikri önemlidir.
Hocası Mümtaz Turhan’ın milliyetçi çizgideki modernleşme tezlerini
Osmanlı Türk tarihi ve medeniyet değerlerine yaslanarak esaslı bir şekilde
tenkit eder. Batı medeniyetinin ölçülerinden ve tesirlerinden tam mânasıyla
sıyrılamayan Ziya Gökalp’in üçlü nazariyesinden biri olan “Batı
medeniyetindenim…” anlayışının yanlışlarını hakkıyla ortaya koyup doğrusunu
gösterir.
GÖKALP’İ
TENKİD EDER: “MEDENİYET MİLLÎDİR”
Güngör’e göre, Gökalp’in Kültür-medeniyet ayrımının hatâlı
olduğunu, her ikisinin de millî zeminde tek bir potada olması gerek: “Bir Türk
medeniyeti vardır ve başlı başına bir kıymeti vardır. Batı medeniyetinin ne
reddi ne kabulü söz konusudur. Bizim onunla bir medeniyet olarak alışverişimiz
olabilir. Gökalp ve Turhan’dan
farklı olarak, Batı modernleşmesini millî karakter sayesinde kontrol edilerek
alınması gereken teknik zaruretler olarak görür. Seleflerinin Türk kültürünü
eklektik târif etmelerinin aksine o kültürü de medeniyeti de dinî zeminde
oluşan, târih içinde şekillenen ve esaslarının çok da değişmeyeceğini ve
Avrupalılaşmayı imkânsız kılan şeyin işte bu olduğunu söyler. (Güngör, Kültür
Değişmesi ve Milliyetçilik, s. 16)
Gökalp’in kültür ve medeniyet ayrımını ve medeniyetin
“beynelmilel” olduğu fikrini doğru bulmaz. Ona göre, millî kültürüyle büyük bir
medeniyet kuran Türk Milleti için, özellikle Osmanlı Devleti’nde bu ayrımı
kesin çizgilerle yapmak, sınırlamak mümkün değil. Türklerin kendi kültürleriyle
Maveraünnehir’de, Selçuklu’da medeniyet inşa etmişlerdir. Osmanlı medeniyeti
Türklerin elinde yükselen bir medeniyettir. (Güngör, a.g.e., s.49)
Batıcı inkılâpçıların ve seküler milliyetçi aydınların medeniyet tekliflerinin
ve Türk Milleti’nin millet ve medeniyet anlayışını ona hiç benzemeyen
milletlerle karşılaştırmanın ve aynı şablon üzerinde oturtmanın yanlış olduğunu
beyan eder. (Güngör, a.g.e., s.49)
GÜNGÖR:
MEDENİYET İSLÂM’LA İNŞA EDİLİR
Ona göre, medeniyet İslâm’la inşa edilir. İslâm, Müslümanların mânevî
dünyasını tanzim ettiği gibi, toplum ve hayat nizamı da sunar. Kültür ve
medeniyet birbirinden ayrı değerler değildir. Zemini ve belirleyicisi
İslâm’dır. Osmanlı döneminde Türkler, Tanzimat’la birlikte medeniyet buhranı
yaşamışlardır. İslâm eksenli bir medeniyet inşa edilecekse, Batı tekniklerini
kökten reddedici bir tavır içinde değil, İslâm’ın ilim birikimiyle “akıllıca”
yaklaşılmalıdır. İslâm din ve dünya ayrımı yapmaz; medeniyet ve hayata dair
şümullüdür. Bu dünyada ne kadar iyi işler yapılırsa âhirette de o derece
mükâfatı olacağını, dolayısıyla çalışmayı emreder. (Güngör, Sosyal Meseleler ve
Aydınlar, s.480)
Bu fikirlerinden anlaşıldığı üzere Güngör, İslâm ve medeniyet
arasında bir fark görmez. Gökalp gibi medeniyeti dinden, yâni İslâm’dan ayırmaz.
“İslâm’ın Bugünkü Meseleleri“ adlı kitabında “Bütün Müslümanların Batı
medeniyeti karşısında yeni bir medeniyet kurmak ve bunu kabul ettirmek
mecburiyetinde oldukları düşüncesini” etraflıca ortaya koyar ve İslâm dîninin
dünyada en güçlü ve tek medeniyet olduğu fikrini devrinin eklektik ve
sentezci milliyetçi aydınlarının fikrini boşa düşürecek şekilde ortaya
koyar.
“KÜLTÜR VE MEDENİYET İNANÇLAR SİSTEMİDİR”
Millî kültürün muhafaza edilerek makul bir modernleşme yanlısıdır.
Fakat Batılılaşma tehlikesine karşı daima hassastır. Devlet ve aydınlar bütün
gayretini seferber ederek yöneldiğimiz Batı dünyasının medenî gelişmelerini
taklit ederken, onların sosyal ve kültürel özelliklerini de benimseyecek
miydik, diyerek hassasiyetini yüksek sesle belirtir. (Güngör, a.g.e., s. 57)
“Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik” kitabında Batı kültürünün
hızla yayıldığı ve gümrükleri delip geçtiği bir çağda İslâmî zemininde millî kültürü
inşa etmenin, teknoloji ve kültür değişmesinin kontrolünün, millî tarih, millî
karakter, örf ve âdet gibi gelenekli değerleri esas alarak nasıl
yapılabileceğini sarahatle anlatır:
“Bir medeniyet her şeyden önce
bir değerler, inançlar sistemidir. Müesseseler
bu değer ve inançların birer eseri olarak ortaya çıkar. O halde Müslümanların
asıl bakmaları gereken şey iktisadî, askerî, siyasî vs. müesseseleri değil,
onların gerisindeki zihniyettir. (…) Müslümanların temel doktrinini teşkil eden
Kur’ân ve hadisler bu dünyayı kendi maksatlarımız için devamlı tetkik etmeyi ve
kullanmayı teşvik etmektedir…”
sözlerinden anlaşıldığı üzere medeniyeti İslâmî zemine oturtturur.
İslâm’ın tayin ettiği bir millet kültüründen bahseder. “Kültür bir inançlar,
bilgiler, his ve heyecanlar bütünüdür; yani maddî değildir. Bu manevî bütün
uygulama hâlinde maddî formlara bürünür.” (Güngör, Kültür ve Milliyetçilik,
s.47)
“TEKNOLOJİYİ KULLANAN AHLÂK VE KÜLTÜR”
Müslümanların modern teknolojinin
veya genel bir ifadeyle modernizmin “dünyayı sürüklemekte olduğu uçuruma karşı
bir engel koyması gerektiği” den bahseder. Teknolojiye eşya olarak bütünüyle
karşı tavır almanın doğru olmadığını, kendi ahlâk, kültür ve medeniyet
ölçülerimiz içinde intibak ederek, kendi ahlâkımıza göre kullanmanın ve
geliştirmenin makul olduğunu, dînimizce de bir mahzurunun bulunmadığını
belirtir. Sait Hâlim Paşa ve Mehmed Âkif gibi İslâm medeniyet zemininde kalarak
Batı’nın teknik metodlarının alınmasında bir beis görmez: “Her milletin tarih
ve kültürünün o millete mahsus olduğunu kabul ettiğimize göre, her milletin
modern teknolojiyi benimseme ve kullanma tarzının da kendine mahsus olacağını
kabul etmeliyiz.” (Güngör, a.g.e., s. 18)
“Kültürü koruma” dan sıkça
bahsederken, milletin tarih içinde değişerek aldığı formları fazlaca öne
çıkarır. Bu vaziyette “kültürün değişen formlarının” üzerinde dînin denetleyici
vasfının nasıl olacağına dair tafsilatlı bir izah getirmediğini de
söylemeliyiz. Kültür değerlerini İslâmî zemine oturtan Güngör, Türkiye’nin,
millî kültür meselesini hâlledip, kendi millî kıymetler nizamını kurmadıkça,
dev bir medeniyet karşısında hiçbir zaman kuvvetli bir unsur olmayacağını,
Hıristiyan kültürünün yayılmasının da bu nizamsızlıktan istifade ederek
bünyemize girdiğini söyler.
Kültürün korunması ve kültür değişmelerine dair fikirlerini hülâsa
edersek; ona göre tarihten bu güne saf bir kültür olmamıştır ve kültür
alışverişleri hep olagelmiştir. Kültür kimliğinden emin olan toplum için bir
başka kültürden unsurlar alınabilir ve kendi ölçülerimize karakterize edilir.
Bir kültür, başka bir kültürden bir şeyler alırken, bunları otomatik bir sıraya
bağlı olarak değil, seçerek alır. Bu unsurlardan bazıları alınmak üzere
seçilir, başkaları da ilgi sahası dışında kalır. Modern teknoloji Avrupa ve Amerika
dışında bir kültür bölgesine yerleştiği zaman, artık orada Avrupa’dakinin aynı
olamaz; nitekim olmamaktadır. Çünkü kültür o teknolojiyi alıp özümseyecek ve
kendi ahlâk ve anlayışına uyarlayacaktır. Buna değiştirerek bünyeye alma
denilmektedir. (Güngör, a. g.e., s. 17)
GÜNGÖR’E GÖRE MODERNLEŞME VE BATILILAŞMA AYRIDIR
Türkiye’de Batılılaşma ve modernleşmenin aynı olmadığını ileri
süren ve belli nisbette ikna eden ilk fikir adamı Erol Güngör’dür. Pratiği tam
olarak ortaya konulmamışsa da, ona göre Batılılaşma ayrı, modernleşme ayrıdır.
Bu iki kavramın dünya görüşü farklıdır. Modernleşme birçok milletin yahut
kültürlerin ortak çabasının mahsulüdür. Batılılaşma veya Avrupalılaşma
ideolojik ve kültürel bir zihniyetin adıdır. Batılılaşma Avrupalılaşmak, Avrupa’nın
kültürünü taklit etmektir.
Türk aydınları içinde ilk kez modernleşmenin ölçülerini ortaya
koymuş ve “Kime göre modernleşme?” “Neye göre modernleşme?” sorularıyla bu
problemli sahada ciddî bir şekilde yol açıcı olmuştur. Üç çeşit modernleşmeden
bahseder: “Mutlak modernizm”, “kontrollü modernizm”, “modernleşme karşıtlığı.”
Batı kültürünü maddî ve mânevî unsurlarıyla kabul etmek “Mutlak modernizmdir.”
Batı’nın bütün değerlerini değil, millet yapımıza lüzumlu olanlarını almak
“Kontrollü modernleşmedir.” “Modernleşme karşıtlığı” nın tatbikatı yoktur.
(Güngör, a.g.e., s. 45)
Modernleşmenin Batılılaşmayla aynı mânada anlaşılması Kemalist
ilkelere sahip Cumhuriyet’in İslâm’ı dışlayan ideolojik tavrıyla ve Batı
medeniyetinin pozitivist zihniyetini Türk modernleşmesine tepeden inme bir
metodla dayatmasıyla başlamıştır. (Güngör, a.g.e., s. 46)
Hülâsa olarak; Güngör, modernleşmeyle millî kültür ve medeniyetin
ortadan kalkacağı görüşlerini kabul etmez. “Kontrollü” şekilde modernleşirken
millî kültür muhafaza edilir. Ona göre asıl mesele modernleşme değil, millî
vasıflarıyla köklü bir kültürün dünden bugüne bütün değerleriyle varlığının
güçlü bir şekilde sürüp sürmemesidir.
(ilbeyali@hotmail.com)