11 Şubat 2020

“EŞHEDÜ” (BEN ŞAHİDİM)’NÜN İÇİ DOLUYOR MU?

"Allah'ı bulana kadar ellerimle her yere dokunacağım. Ve bulduğumda da, kalbimin bütün sırları dahil, her şeyi anlatacağım."

Yukarıdaki alıntı, The Color Of Paradise/Cennetin Rengi filminde, doğuştan görme engeli olan Muhammed'in çocuk kalbinden çıkan bir replik...

Muhammed'in bu repliğine zihnimizin dikkat merceğini tuttuğumuz zaman, onun, Allah'ı bulabilmek için, O'nu hissedebilmek için; dış dünyayı, varlığı, değişimi, düzeni ve ilkeleri gözlemleme yetisini köreltmediğini görebiliriz.

 Muhammed'i zihnimizin en güzel köşesinde misafir olarak ağırladıktan sonra şimdi dikkat merceklerimizi kendimize tutalım. Nedenselliğin, Gaye ve Nizamın görkemli şovu karşısında hakkıyla şahitlik yapabiliyor muyuz? Sallapati bir “eşhedü” (ben şahidim)'den öteye geçemiyoruz.

Ve kuru bir Eşhedü'den hicap da duymuyoruz. Oysa insanın hasletinde; merak etmek, ötesine bakmak, keşfetmek ve tefekkür etmek yok muydu?

Kısırlaştırılan köhne zihinlerin, hayranlık düzeyi nasıl arttırılmalı?

Bu sorunun ehemmiyetini ve dilhunlaşan vicdanlarımızı göz önünde bulundurarak cevap bulmak adına bir iki kelâm etmek isterim.

Gökyüzü, yeryüzü ve ikisi arasındaki yaratılmışlara insan, bir durup bakmalı. Göreceği şey mukannen bir nizam ve incelikle usta bir ressamın kaleminden dökülmüş gibi yaratılan çeşit çeşit varlıklar. Grift bir kâinat değil de kurallarla, ölçülerle bezenmiş bir evrenin varlığını görmeli.

 Yaratılanlara doğru bakan penceremizin ufkuna doğru bakarsak işin arkasında duran; o muhteşem, eksikliklerden münezzeh ve tek olan varlığı görebiliriz. Tıp kı görme engeli olan Muhammed'in de gözleriyle yapamasa da elleriyle yaptığı gibi. İnsan, kâinat ve içindekilerin sahip olduğu nizamı ve ölçüyü gördükçe yaratıcıya bir adım daha yaklaşabileceğini bilmeli ve buna şahit olmalı.

Haddizâtında insan, “eşhedü” (ben şahidim)'nün içini doldurabilmeli.

Herkesin şahitliğini, hayret ve hayranlıkla doldurabilmesi temennisiyle.