08 May 2017

Ev kadını burada oturmuyor

Farabi şehri “menzil-ev”den başlatmaktadır. Bu ev birtakım ortaklıklardan (iştirâkat) oluşur ve onlarla meydana gelir. Bunların sayısı dörttür: 1) Karı-koca, 2) Efendi ve hizmetçi, 3) Anne-baba ve çocuklar, 4) Mal-mülk ve sahibi. Farabi'ye göre evi oluşturan dört unsur ve ortaklıkların yöneticisi, bir bütün olarak onların ortak işler yapmalarını amaçlar. Tek bir amacın gerçekleşmesi, evin iyi şeylerle tam olarak tesisi, iyi şeylerin ve ev halkının korunması, onların karşılıklı olarak yardımlaşmalarının sağlanması, onların bir kısmının diğerleriyle birleştirilmesi, evin yöneticisiyle gerçekleşir. O'na aile reisi (el menziliyyu) denir. Evdeki bu kişi, şehrin yöneticisine benzer. Evlerin her birisi, birbirine bitişik ve farklı derecelere sahip, her birisi bağımsız olarak belirli bir fiili yapan, fiilleri evin ve şehrin amacının tamamlanması için karşılıklı yardımlaşmada birleşen belirli sayıda farklı kısımlardan meydana gelir. (Farabi, Fusulü'l Medeni, Haz: Hanifi Özcan, M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 2005: 61-62).

Farabi'nin açtığı yolu genişleten müellifler olmuş ancak zamanla Osmanlı idarî zihniyetini şekillendiren İbn Haldunizm nedeniyle toplumu “menzil”den hareketle inşa eden tefekkür kaybedilmiştir. Farabi'nin dört bileşenli ‘ev-menzil' kavramlaştırmasının daha önce Aristo'nun “oeconomica” teriminin gösterdiği yapıyla ilişkisi bulunduğu ileri sürülebilecektir. Aristo, “Ekonomi” adlı risalesinde ev'in mal-mülk ile kurulabileceğini ifade etmektedir: “Toplum dediğimizde kastettiğimiz şey, insanların uygar bir yaşam sürebilmek için gerekli ev, toprak ve mülkiyete sahip olmalarıdır (…) devlet de böylesi bir yaşam sonucunda ortaya çıkar. Toplum bu şekilde doğar (…) ev yönetme sanatının devlet yönetme sanatından eski olduğunu görüyoruz (…) Evin bileşenleri arasında evdeki insanlar ve mal-mülk yer almaktadır (…) Bundan dolayı ev yönetme sanatının işlerinden biri, kadın ve erkek arasındaki ilişkiyi tanımlamak ve kimin ne yapması gerektiğini belirlemektir (…) Tarım doğal meslektir (…) Eve sahip çıkan ilk kimsenin kadın olduğunu görürüz” (Aristo, Ekonomi,  Say Yayınları, 2016: 23-25).

Anlaşılacağı üzere Farabi'nin fikirleri Aristo'yu izlemektedir. Nasreddin Tûsî de insanın yaşamak için yemeğe ihtiyaç duyduğunu, ihtiyaçlarını karşılamak için meslek edinip gıdasını hazırladığını ifade etmektedir. İnsan yiyeceklerini uzun emek ve çabayla hazırlayabilmektedir. Bu çaba günübirlik yürütülememektedir. Zira iklimin değişmesiyle erzakın hammaddesini oluşturan gıda tabiatta sürekli kalmamaktadır. Yiyecek maddelerinin tükenmesi açlık tehlikesi oluşturduğundan, gıdanın ihtiyat gereği toplanması ve muhafaza edilmesi gerekmektedir. Tûsî, “Bunun için de ev yapmak zaruridir” der (Nasreddin Tûsî, Ahlâk-ı Nâsırî, Fecr Yayınları, 2005: 203). Farabi'de dört bileşenli olarak zikredilen ‘ev', Tûsî'de beş bileşenlidir: “Aile ve evlerin temeli baba, ana, evlatlar, hizmetçi ve erzak olmak üzere beş kısma ayrılmaktadır” (Tûsî, 2005: 204). Tûsî, “Hepiniz çobansınız, güttüğünüz sürüden mesulsünüz… Aile reisi aile fertlerinden sorumludur. Kadın kocasının evinden, çocuklardan ve maldan sorumludur” hadisini naklederek kocayı evin reisi göstermektedir.

Adudüddin el-Îcî de “tedbirü'l menzil” bahsinde ilk gözetilecek meselenin mal olduğunu dile getirir. “Ev idaresi, malın muhafazası ve harcanması hakkındadır” diyen Îcî, mal temini konusunda meslek önerisinde bulunur: “Tedarike gelince ondan tedbire müteallik olanı ticaret ve sanat olup, sanat daha kalıcı ve riski (âfet cihetiyle) daha azdır. Tedarikte şu iki şeye riayet etmek gerekir: Adalet ve ahlâk (mürûet)” (Adudüddin el-Îcî, Ahlâku Adudüddin, TDV Yayınları, 2015: 65). Îcî, “Mala sahip olan, ihtiyata binaen mallarını nakid, metâ ve akar olarak taksim eder” demektedir. Îcî'ye göre evlilikte şehvet değil, nesil ve evin düzeni talep edilmelidir.

İmam Mâtürîdî de evliliğin (ev kurmanın) gerekçesini şehvetin giderilmesi meselesine hasretmemiş, ihtiyaçlara işaret etmiştir. O'na göre “Cinsî ilişki, dünya hayatı planında nefsânî arzuları tatmin etme ile ilgili olmamış ve dünya hayatı bunun için yaratılmamıştır. Nefsânî arzuların tatmini için özel olarak yaratılan yer cennettir. Dünya ise ihtiyaçların yerine getirilmesi için var edilmiştir (…) [Böylece] cinsel ilişkinin neslin üreyip devam etmesi için meşru kılındığı ortaya çıkar” (Mâtürîdî, Te'vîlâtü'l Kur'an, Ensar Yayınları, c: 2, 2015: 61-62). Mâtürîdî'ye göre evlenmenin amacı, eşlerin birlikteliğinin nedeni evlat yetiştirmektir. Mâtürîdî, bu görüşüne delil olarak da Âdem, İmran, Zekeriyya ve İbrahim'i örnek gösterir: “Allah Âdem'i seçti (3: 33); Birbirinden gelme nesiller olarak (3: 34). Istıfa kelimesi, dünya kirleri ile kirlenmemiş, saf ve temiz kişileri seçip ayırmak anlamına gelir (…) Bu beyan hakkında denilmiştir ki, Âdem'den (as) sonra gelen soy, sonra Nuh'tan gelen nesil, sonra da İbrahim'den gelen kuşaklar kastedilmiştir. Bunun birbirlerinden gelen nesiller, ayrıca birbirlerinin özünden gelen soy anlamına geldiği de söylenmiştir (…) Peygamber (as) şöyle buyurmuştur: Allah'ın buyruklarına karşı gelmekten sakınan herkes, benim âlimdendir (aile, ona bağlı). Bir zamanlar İmran'ın karısı şöyle demişti: Rabbim karnımdakini kayıtsız şartsız sana adadım (3: 35). (…) Buna göre çocuk isteyen herkese düşen görev, İmran'ın karısının ve Zekeriyya'nın istemiş olduğu gibi Allah'ın rızasını istemektir. Zekeriyya şöyle dua etmiştir: Rabbim bana tarafından temiz bir nesil ihsan eyle. Hz. İbrahim de şunu istemişti: Rabbim bana iyilerden olacak bir evlat ver.” (Mâtürîdî, 2015: 322). Mâtürîdî, bundan sonra şu ayeti de delil gösterir: “Rabbim, bana iyilerden olacak bir evlat ver. Bunun üzerine kendisine akıllı ve edepli bir erkek çocuğu olacağını müjdeledik” (37 Saffat, 100-101).

Evin helal mülk ve hayırlı evlat bileşenlerinin eksilmesi onu ev olmaktan çıkarıp “kulübe”ye dönüştürmektedir. Farabi'ye göre en küçük toplumsal birim ev-hane'dir, kulübe değildir. “Ev kadını” konusu tartışılacaksa önce klasik metinlerde ev'in nasıl tarif edildiği gözetilmelidir. Aradığımız ev kadını artık burada oturmuyor; Tom Amca, Cuma'yı esir alıyor.