Ev

-Ruzname; Kelime Günlüğü'nden-

Hareketi azaldı dünyanın ve dünyalıların.

Trafikte daha az araç, yollarda ve meydanlarda daha az insan var.

Tenhası gür kırlıklarda yaşayanların üç aşağı beş yukarı değişmemiş hayatları için hareket ziyanı söz konusu değil hiçbir zaman. İaşesini evini çevreleyen o gür tenhalıklarda bulanlar da kentliler gibi değil. Dolayısıyla insanı insana hayati risk eyleyen korona gamından kentliler kadar pay almadılar. Zaten yenilenmiş bir hayat sunan bahar aylarında, olan gam da dağılıp gitmiştir.

Azalan/kısıtlanan hareketlenme, istatistiklere göre en önce hava kirliliğini aşağı çekti. Bu hareketsizleşmenin en olumlu tarafıydı. İnsanlar mecburi olarak eve kapandıklarında dünyaya daha az zarar veriyor sonucu çıkıyor. Fakat mecburi olarak dışarıda olmak zorunda olanların dışarıdaki varlığını asgari bir tüketim ve hareket içinde tutma zorunluğunun da bunda payı var. İsteyerek değil ama hayatta kalmak ve başkalarının hayatlarının idamesini sağlamak dışında herhangi bir sosyallik içinde değiller.

Temel ihtiyaçlara indirgenmiş ve sosyalliğin evle sınırlandığı bu istisna dönem, tekil ve çoğul bağlamda birçok meseleyi düşünmemize yol açıyor.

Fıtrattan uzaklaşmış hayatların yeniden fıtratıyla buluşma sevincini veya sancılarını gözlemliyoruz. Anne-baba çocuğuyla hiç olmadığı kadar bir arada. Okul evde, iş evde, annelik evde, babalık evde. Büyük ölçüde büyükanne ve büyükbabalara terk edilmiş şehir çocuklukları anne ve babayla zaman geçirmenin ayrıcalığını tadıyor. Sosyalliği evden çok dışarda inşa etmeye alışmış anne-babalar için ise bunun daraltıcı yönleri var. Geleceğini inşa etmek için çabalayıp durdukları çocuklarının hayali çizgilerini aşan gerçek mizacıyla tanışıyorlar ve bu onları bir miktar sarsıyor. Dış sosyallik tamahkârlığının ibresi kıran eve dönüşün meydana getirdiği etki, devamlı olanın sıhhatli olup olmadığını sorgulatmaya yetti. Günü üçe bölme prensibinin dışına çıkmış, ve aile içi ilişkilere günde bir saat ayırmayı bile fazla gören ebeveynlerin zihninde bunun ne kadar tuhaf olduğuna dair ışıklar yanmaya başladı bile. Önümüzdeki süreçte yeni tür mesai düzenlemeleri ile karşılaşabiliriz.

Bir diğer konu da sokaklar… şimdilerde nispeten boş ama insansızlığa pek alışmamış sokaklar. Sokaklarımız, caddelerimiz, meydanlarımız hiç görmediğimiz kadar temiz. Bilhassa İstanbul'daki ilçe belediyelerinin birçoğu çöp ve çevre temizliği meselesine duyarlı. Ama semt ve ilçe sakinleri bu duyarlılığa değişen ölçülerde karşılık veriyor ya da vermiyor. Kimileri sokağı da evi gibi temiz görmek istiyor, kimileri sokağa çöp atmamayı bir fedakârlık olarak görüyor, kimileri çevre temizlikçilerinin o sokağa çöp atmaya devam ettikçe ekmek yiyebileceğine inanıyor kimileri de “çöp sokağa atılır” diyecek kadar ileri gidiyor. Neyse ki herhangi bir bahaneyle çöpü sokağa atabileceğini düşünenlerin bir kısmı halen dışarıdaysa da canı pahasına bu inadı sürdürmekten çekinen de az değil. “Korana diye bir virüs yok, hepsi yalan!” minvalindeki sokak röportajları, sokak çöplük değildir, diye her uyardığınızda “çöp sokağa atılır” inadındaki kirleticileri aklıma getirdi. Her iki zihniyet de dünyadan habersiz, kendisi için yapılanların farkına varmayı reddeden, etrafına karşı acımasız ve bencil.

Bir taraftan geçim derdi var. Belli ki birçok insan kısa bir zaman içinde sektör değiştirecek, belki de meslek… Yevmiyeli işçilerin durumu herkesten daha güç. "Şüphesiz ki her güçlükle beraber bir kolaylık vardır." (İnşirâh: 5) ayetinden teselli buluyoruz ve bulabildiğimiz için şükrediyoruz. 

Bütün bu gözlem ve izlenimler eşliğinde birçok kitabın sayfaları, satır sayısı sürekli değişen günlükler, sükûnet eşliğinde izlenebilecek büyük filmlerden kareler, başkalarının tecrübelerini gözlemleme fırsatı sunan belgeseller, fotoğraflar, tuvaller, hayatı küçücük bir sayfada dondurmuş çizimler, güzellik üretmiş insanlar, tevekkül ve sabır birikiyor heybemizde. Hepsi de yeni bir şey söylemeye yol tutmaya durmuşçasına heyecanlı…

Sokak sessizleştikçe acısıyla tatlısıyla demlenen bir şehir yükseliyor sanki. Sanki nicedir ihtiyacını duyduğumuz gibi… biz de şehirle temizleniyormuşuz gibi.

Üreten insan mutludur.

Üretmek, insana fayda, gelişim, esenlik ve sağlıklı bir yolculuk olması yoluyla mutluluk verir.

En azından şunu fark ettik; evde yaşama sürecinde, üreten insana gam yok.

***

Künye: Eski Türkçe kökenli bir kelime olan ev, yalnız bir ailenin oturabileceği biçimde yapılmış yapı; bir kimsenin veya ailenin içinde yaşadığı yer, konut, hane; aile; soy, nesil anlamlarına gelir.