30 Ocak 2017

EVET mi, Hayır mı, Karar bizim

Dünya değişiyor. Türkiye referandum sürecine girmiş durumda, Cumhurbaşkanı muhtemelen 9 Nisan da referandum olacak şekilde Anayasa değişikliğini onaylayacaktır.

Peki, Anayasa değişikliğinde hedef ve amaç sadece Erdoğan'ın seçilmiş Cumhurbaşkanlığı meselesi midir? Yoksa bir sistem değişikliği midir?

Hayırcı cenah Erdoğan'ın Başkanlığı meselesine dayattığı Hayır rengini, bir kesim de Erdoğan'a EVET çerçevesinde şekillendirmeye başladı. Amaç zaten büyük bir kesimi bu tuzağa çekmekti; hedef Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığıdır, safsatası doğrultusunda sistem değişikliğini perdelediler ve bunda da başarılı oldular gibi.

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bugüne Başkanlık sistemi tartışılmış, bazı dönemlerde yarı diktatörlük yaşanmış ama seçilmiş Cumhurbaşkanlığına bir türlü geçilememiştir. Erbakan'ın, Demirel'in Özal'ın istediği sistem değişikliği ilk defa somut olarak ortaya konmuş, Ak Parti ve MHP bu somut eylemi bir adım ileri götürerek meclisten geçirmiş, Cumhurbaşkanının onayında olan Anayasa değişikliği halkoyuna sunulacağı günü beklemeye başlamış oldu.

Bu Anayasa değişikli teklifi keşke daha önce üzerinde anlaşılan 62 maddeyi de kapsasaydı. O zaman daha rahat anlatılma şansı yakalayabilirdi. 18 maddeye indirgenmiş Anayasa değişikliği ciddi manada sanki Başkanlık ve Erdoğan eksenin de hazırlanmış bir Anayasa değişikliğine EVET denecekmiş gibi bir izlenim yaratmaya yönelik özel bir tuzak haline getirildi. Zaten korktuğumuz da tam da buydu. Halk arasında kamplaşma yaratmak için EVET diyorum, Hayır diyorum şeklinde bir kampanya da başlatılınca kamplaşmanın kapısı aralanmış oldu. Eh modaya uyup hadi bende sosyal medyada paylaşayım hikâyesi de araya girince hayırcı cephe mal bulmuş Mağribi modunda sevindirildi. Kutuplaşma kaybettirir noktası da es geçilmiş oldu.

Bir de süreçte olmaması gereken şeyler yapılmaya başlandı, politikası sürekli eleştirilen, hayvancılık ve et politikası dibe vurmuş Tarım ve Hayvancılık bakanlığı tarafından alel acele bu süreçte çıkarılan “Çiğ süt tebliği”, ki bu tebliği her ne kadar gerekli olsa da bu süreçte olur mu denebilecekken pat diye ortaya konması ilginçti. Altan Tan, Ayhan Bilgen, Huda Kaya gibi isimlerin gözaltına alınmaları ve “Adli Kontrol” şartıyla salıverilmeleri de bir acayip durum oldu. OHAL den dolayı görevden alınanlarla ilgili zaten bazı problemler vardı, hele bazı alakasız insanların görevden alınarak yeni mağdurlar yaratılması da hükümete desteğin azaltılması noktasında iyi işlevler görecekti, görüyor da.

Belki burada spesifik bir örnek vermek gerekirse Diyarbakır Büro Memur- Sen başkanı Necmettin Alaş'ı da örnek verebilirim. Hayatının hiçbir döneminde Fetö'cü veya PKK'lı olmayan bir adamın PKK'lı diye hemde baş Fetö'cü, darbe girişimi gecesi MİT'i basmaya giden Recep Güven döneminde yazılmış(!) Bir rapora istinaden görevden alınması, Diyarbakır STK'ları içinde tartışma konusu olmuş durumda her kes e bu gün Necmettin beye yarın bize olan olabilir demekten alamıyor kimse kendini… Ki Necmettin Bey 1-25 Aralık sürecinde Ak Parti önünde ilk açıklamaya katılan gurup içinde yer alarak zaten tarafını belli etmiş biri olarak hedefte olan bir kişiydi. Ama darbeyi PKK'dan veya başka bir yerden yemedi bir Fetöcünün bu adam PKK'lıdır, iftirasında yemiş oldu.

Daha nice örnekler sıralanabilir. Ama Referandumda olumsuz bir sonuç çıkarsa her halde artık kimse geçmişin muhasebesini yapamacaktır. Ak parti ve muhafazakar camia için bu sistem değişikliği şansı son çıkış, eğer bu defa bu adımı atıp bu sistemi revize edemezsek bir daha böyle bir şansımız ol-a-ma-ya-cak…

Hadi toplumu bir daha güzelce aydınlatmak için ayağa kalkalım ve gerçekten EVET diyelim ki hesap soracağımız bir mevki olabilsin. Safları sıkı tutalım ve güzel geleceğe yelken açalım. Eğer tersi olursa bu gemi yıllarca bir daha bu limandan kalkamayacak…

Artık karar bizim ve mühür bizde…