VF kat sol
VF kat sağ

24 Nisan 2017

Evliya Çelebi evinin yolunu kaybederse

Bir haftalığına memlekete gidiyorsunuz ve dönüşte sokağınızda birçok değişimin yaşandığını görüyorsunuz. Köşedeki eski binanın kentsel dönüşüme girerek yıkıldığını fark ediyor ve yerine büyük bir bina yapmak isteyen koca makinaların homurtularını duyuyorsunuz.  Az ileride altında market olan binanın dış cephesinin yenilendiğini ve binayı tanıyamaz hale geldiğinizi anlıyorsunuz. Süreyi biraz uzun tutarsanız 5-10 yıl içerisinde koca bölgenin veya bütün bir şehrin ne kadar değiştiğini anlatabilirsiniz dostlarınıza.

Her gün sağa sola yeni yeni binalar yapılıyor. Koca köprüler, geçitler, metro hatları ve yollar habire yaşadığımız şehri değiştiriyor. Şehre kısa bir süre sonra geldiğinizde yolunuzu bulamaz hale geliyorsanız ciddi bir problemle karşı karşıyayız demektir.

Oysa mesela 1500'lü yıllarda yaşıyor olsaydık ve bizi alıp bir şekilde 300 yıl sonrasına yani, 1800'lü yıllarda yaşadığımız bölgeye bıraksaydılar hiç sıkıntı çekmeden evimizin yolunu bulabilirdik. Çünkü değişimin hızı insan hızını aşmıyordu. Şehirler, yollar, köprüler, binalar hemen hemen aynıydı. Bugün 1, 2 yıl gibi kısa bir sürede çevremiz değişiyor. Hatta süreyi uzatırsak şehirler 3-5 yıl içerisinde tanınmaz hale gelebiliyor.

On dokuzuncu yüzyılda ciddi teknik ve sosyal değişimler hızlanınca ilk defa bir insan ömrü süresi içinde gözle görülür uyarılar gündeme geldi. Bu gidişat hızlandı ve insanın hızı artık bu değişimlere ayak uyduramıyor. 1800'lerde şehirler ne bugünkü kadar kirliydi ne de bu kadar ses vardı. Batılılar kendi tarihlerini bize yutturmaya çalışıyorlar. Bizim şehirlerimiz insan onuruna en yakışan hali ile düzenlenmişti. Tüketim hırsı, makine sesi, arabalar ve sorunlu atıklar yoktu. Bugün Müslümanların yaşadığı şehirlerin kirine, pasına, tükenmişliğine bakarak kadim zamanlarda da aynı olduğu yanılgısına düşmemek lazım.  Batılılar, dünyayı işgal ve iğfal ettiler. Bizim şehirlerimiz Batı saldırganlığının öncelikli hedefiydi.

Önce şehirlerimizi bitirdiler. Bugün Mekke – Medine dahil bir İslam şehri yoktur. Sadece Müslümanların yaşadığı şehirlerden bahsedebiliriz. Şehirlerimizi kaybettik. Sosyal hayatımız, ibadet alışkanlıklarımız, insanlar arası iletişim, aile hayatımız, idareye karşı tutumlarımız, mesleklerimiz, iş ahlakımız, çevre ile ilişkilerimiz ve özel hayatımız dâhil bu şehirsizlikten etkilenmeyen hiçbir tarafımız yoktur.

Kadın erkek ilişkilerinin Kuran – Sünnet ve binlerce yıllık tecrübelerin ışığında değil de sorunlu tiplerin yazdığı basit senaryolar ile önümüze konulan o diziler üzerinden devam etmesi kadar garabet olamaz. Asansörde karşılaştığımız komşu çocuğu ile olan muhabbetimiz ve sevgi ifademiz acaba kimlerden ve nasıl etkileniyor? 4,5 yılda bir koltuk değiştirmeyi kimden öğrendik. Daha doğrusu bu kadar sık değiştirmek zorunda kaldığımız o sıkıntılı tasarımlar hangi aklın ürünü?

Eşimle Erzurum'a köyümüze sık sık gideriz. Kendisi iç mimar, bizim göremediğimiz detaylara hakim. Misafir olduğumuz “bibimizin” evinde oturduğumuz “peke”de neden bu kadar rahat ettiğimizi merak etti ve araştırdı. Ebatlar ve sade tasarım insanların peke'de rahatça oturup kalkmasına, yatmasına, yemek yemesine müsaade ediyor. Ölçüler o kadar oturmuş ki, uzun boylu yahut kısa boylu, zayıf ya da kilolu fark etmiyor, insan bedeni ile tam uyumlu. Çünkü binlerce yıl denenmiş, binlerce yıl eksikleri hataları fark edilmiş ve düzeltilmiş. Belki ayak uzunluğu 3 nesilde, genişliği 5 nesilde, üretildiği ağaç ise 10 nesilde öğrenildi ama öğrenildi. Eşimin ölçülerini aldığı peke 1950'de yapılmış ve sonra hiç müdahale edilmemiş. 60-70 yıl tek çivi çakmadan dayanan ve otururken, yatarken, yemek yerken rahat ettiğimiz o pekeleri terk ettik ve çoğu bilgisayar başında tasarlanan bu ucube koltuk takımlarına kendimizi mahkûm ettik. Sahi, bugün aldığımız koltuk takımları kaç yıl dayanabiliyor ve daha önemlisi biz bu koltuk takımlarında kaç saat rahatça oturabiliyoruz? Farklı ve orijinal işler yapma adına, daha fazla kar getiren ürünlerin tasarımlarını yapıyor parlak zihinler. Yaptıkları koltuklarda hiç oturmamış adamların ürünleri reklam bombardımanları eşliğinde evlerimizi işgal ediyor.

Şehirlerimizi değiştiren bu kesik dansın bizi, en özel hayatımızı, oturduğumuz yeri, giydiğimiz elbiseyi, yediğimiz yemeği ve içtiğimiz suyu değiştirmeyeceğini düşünmüyoruz herhalde. Değişim değil bizi korkutan. Biz o merhameti kaybetmekten korkuyoruz. Biz şehirlerimizi kaybetmekten korkuyoruz, binlerce yıllık tecrübeyi, Kur'an ve Sünnet ile yoğrulmuş adetlerimizi, kendi öz kültürümüzü kaybetmekten korkuyoruz.

Bizi, Evliya Çelebi'nin evinin yolunu bulamama ihtimali korkutuyor dostlar.

***

MESAJLAR

  • Bu toprakların yetiştirdiği en önemli değerlerden Mimar Sinan'ın kabrinde başsız bir şekilde yattığını biliyor muydunuz? Irki sebeplerle mezarından çıkartılıp başı kesilen Mimar Sinan'ın bedeninin bu parçası Kemalist Türkiye'de Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesine gönderilmişti.
  • Kim Abdülhamid Han Hazretlerine laf söylüyorsa bizden beridir.
  • Birinci Cihan Harbi esnasında Güney Afrika'daki Zulu Kabilesini İngilizlere karşı savaşmaya teşvik ettiği gerekçesiyle şehit edilen Osmanlı Elçisi Mehmet Remzi Bey'e selam olsun. Bu satırları okuyan her bir kardeşimizden bu mübarek insan için bir dua, bir güzel söz, bir satır olsun Kur'an-ı Kerim temenni ediyoruz.

***

FAİZ NOTLARI

  • Faizin ekonomiyi üstel büyümeye zorlayarak son noktada işsizliğe, fakirliğe, devlet borcuna ve çevre tahribatına yol açtığı bilinen bir gerçek
  • Sadece günümüzde değil, tarih boyunca başta Mısır, Babil ve Roma krallıkları olmak üzere birçok medeniyette faiz ciddi sorunlara yol açmıştır.
  • İslam'daki riba yasağı kapitalist ekonomi ortamındaki zorluklarına rağmen yürürlüğünü kaybetmemiştir.
  • İslam dini faiz yasağı konusunda yalnız değildir. Sürekli olarak gündeme gelen bu yasağı aynı zamanda kutsal Kitap'ta da bulmak mümkündür. Hıristiyanlık da aynı İslam dini gibi faizi dinen yasak kılar.
  • İslam'daki yasak ile Hıristiyanlıktaki yasak yakından bakıldığında aynı köklere dayanmaktadır.
  • Talmud'daki faiz yasağı ise sadece Yahudiler için kendi aralarında kalmış ve Yahudi Bankacılar ortaçağ boyunca borç faizi almışlardır.