Ey Oğul / Eyyühe'l Veled (1)
Babasından nasihat isteyen medreseyi bitirmiş oğluna, baba İmamı Gazzalî der ki:
Ey Oğul! Benden bir nasihat istemişsin.
Nasihatin kaynağı Allah resulünün sözleridir.
Bu sebeple, Allah resulünden bir söz duymuşsan, Benim nasihatıma
ihtiyacın yoktur. Ondan bir söz duymamışsan, ilim tahsil etmek için harcadığın
yılları boşa harcamışsın. Çünkü bu yıllara karşılık, o takdirde; faydasız ilim
öğrenmişsin demektir. Halbuki Resulullah “ Allah'ım faydasız ilimden sana
sığınırım” derken, ona sahip olup o ilme aldanmaktan sakınmıştır.
Peki faydasız ilim nedir Oğul?
Faydasız ilim, kabirde sana arkadaş olup ünsiyet
vermeyen, ahirette amel terazisine geçip sana sevap kazandırmayan ilimdir.
Ey Oğul! Resulullah der ki: “Allahu Teala'nın bir
kuldan yüz çevirdiğinin alameti, kulun kendisine fayda vermeyen işlerle meşgul
olmasıdır. Bir kimsenin bir saatlik ömrü, yaratılış gayesine yönelik olmayan
boş işlerle geçerse, onun bundan dolayı uzunca bir süre hüzün duyması lazımdır.
Bir kimse kırk yaşına geldiği halde, hala kötülüğü iyiliğinden, günahı
sevabından, gafleti uyanıklığından, cehaleti ilminden fazla ise, o kimse kendisini
cehenneme hazırlasın.” Bu Resulullah'ın nasihatı kime yetmez?
Ey Oğul! Zor olan nasihat etmek değil, nasihati kabul etmektir.
Resulullah der ki: “Kıyamet gününde azabı en şiddetli olanlar, bildikleriyle
amel etmeyenlerdir.” O halde, sonsuz ve amelsiz ilimlerin talibi olan
filozoflar gibi, yalnız ilim tahsil etmenin ve çok ilmî birikime sahip olmanın
seni ahirette kurtaracağını zannetme. Aksine, gereğince amel etmezsen, kazandığın
ve sahip olduğun ilim senin mazeretini kesecek; hasret ve azabını artıracaktır.
Eğer desen ki, Allah resulü (as) “İnsanlar amelleriyle
değil, Allah'ın lütuf ve rahmetiyle Cennete giderler” buyurmuştur; ben de derim
ki, doğrudur. Çünkü hiçbir amel, insana cennet gibi sonsuz bir servet ve
devleti kazandırmaz. Ancak, amel insanı Allah Teala'nın lütuf ve merhametine
layık hale getirir.
Kul ameli ile liyakatini ispat edince, Allahu Teala da
ona misli ve benzeri görülmeyen bir iyilikte bulunur ve kendisine Cennet verir.
Hasan-ı Basri ra şöyle demiştir: “Allahu teala kıyamet
gününde müminlere şöyle der: “Ey kullarım! Cennete rahmetimle gireceksiniz,
fakat aradaki dereceleri amellerinize göre alacaksınız.”
Ey Oğul! Sevap amelin ücretidir. İş yapmadan ücret
verilmeyeceği gibi, amel etmeden de sevap verilmez. Onun için Resulullah (as) şöyle
buyurmuştur: “Akıllı insan, kendi nefsini kontrol eden ve ölümden sonrası
için amel eden kimsedir. Akılsız insan ise, nefsine uyan ve amel etmeden Allahu
Teala'dan ücret bekleyen kimsedir.”
Hz Ali (ra) şöyle demiştir: “Amel etmeden cennete
gireceğini düşünen bir kimse, kuruntu ve boş temenni sahibidir. Yalnızca ameli
sayesinde cennete gideceğini düşünen bir kimse de Allahu Teala'nın lütfunu
inkar edicidir.”
Ey Oğul! Nice zaman ilim tahsili için çabaladın;
kitaplar, göz nuru döktün, gündüzleri istirahatsiz, Geceleri uykusuz kaldın.
Bunları yapmaktaki maksadın; eğer dünya çıkarı, şöhret, mevki makam idiyse; kendine
yazık etmişsin. Fakat maksadın din ve şeriatı İhya etmek, ahlakını düzeltmek ve
nefsini terbiye etmek idiyse, ne mutlu sana!
Ey oğul! Cesedine değil, ruhuna hizmet et. Çünkü
cesedinin ömrü kısa, ruhunun ömrü ise sonsuzdur. Ömrü kısa olan cesedin ikmali
için gece gündüz çalışırken, ömrü sonsuz olan ruhu kusurlar içinde bırakmak
hangi akıl veya ilme uygundur?
Ebubekir Sıddık (ra) şöyle demiştir: “Cesetler ya
uçmaya hazırlanan kuşların yuvası, ya da yük altında inleyen hayvanların
ahırıdır. Öyleyse bak bakalım, sen himmeti cennetin yüksek derecelerinde olan
ve oraya uçmak için hazırlanan bir kuş musun, yoksa, cehennemde günahlarının
yükünü taşıyan bir hayvan mısın?”
Şöyle denilmiştir: “Dünyaya gelirken herkes gülmüş,
sen ağlamıştın. Öyle çalış ki, dünyadan giderken herkes ağlasın ve sen
gülesin.” İnsanlar, ancak amel ve ahlak sahibi kimselerin arkasından ağlarlar.
Zâlim ve fâsıklar için kimse ağlamaz. Kur'an-ı Kerim “Ne gök, ne yer kafir ve
zalimler için ağlar.” (Duhan 29) buyurur.
Ey Oğul! İlmin görevi sana amelin önemini anlatmak,
onun yapılması gerektiğine inandırmak ve onun nasıl yapıldığını açıklamaktır. Bu
görevi ifa etmeyen ilim, sahibi için vebal ve beladır. Böyle her yönüyle zararlı
olan bir ilme sahip olmaktansa, yaşlı kadınların saf, sade ve samimi inançlarına
sahip olmak tercih edilmiştir.
Ey Oğul! Kurtuluş için rastgele herhangi bir amel de
yeterli değildir. Çünkü kabul edilmesi için, amelin Allahu Teala'nın istediği
amel olması ve Allah resulünün belirlediği usul ve kurallar çerçevesinde ifa
edilmesi lazımdır. Diğer bir anlatımla amelin şeriata uyması gerekir. Bu
itibarla, şeriata uymayan ilim gibi, bu türlü amelde bid’at ve delalettir.
Allah resulü (as) şöyle buyurmuştur:
“Bize emredilen şekilde amel etmeyenin ameli reddedilir.” “Bize
emredilenin dışında yapılan ameller, bid’attır, bid’at ise delalettir, delalet
ise cehennemdir.”
Ey Oğul! Alimlerin amelsiz sözleri gibi, sufilerin amelsiz
iddia ve tafraları boştur. Bil ki hakiki sufilik, mutasavvıflık da anlaşılmaz
sözler söylemek ve anlamsız gösterişler yapmak değil, nefsinle mücadele etmek,
riyazet etmek (az yemek, az uyumak, az konuşmak) ve kötü duyguları terbiye ve
ıslah etmektir.
Bil ki, her sözü söylemeye yatkın olan dil, her arzu
ve şehvete açık olan kalp sapkınlık alametleridir. Onun için, dil ve kalbi
kayıt ve sınır altına almadıkça, iyi akıbet beklemek seraptan su beklemek gibi
bir aldanıştır.
Kalbinin ıslahını öncelikli iş haline getir. Çünkü
kalp bütün duyguları organize eden merkezdir. Bu sebeple, kalp bozuk olursa,
duygular da bozuk olur. Onun için kalbin düzelmesini sağlayan ilim ve ameldir,
o bunların birlikteliğiyle düzelir.
Ameli öngörmeyen dinler ise, felsefeden gelmiş ve
felsefeye dönüşmüş dinlerdir. Çünkü felsefe, dinin aksine, yalnızca düşünmeyi
önemser. Onun için filozoflar, dünyanın en çok düşünen insanları bile olsalar,
ahlak ve amel yönünden kusurlu insanlardır. Dünyayı fitne ve fesada veren bütün
yıkıcı düşünce ve fikir hareketleri de bunların beşeriyete musallat ettikleri
belalardır.
alp_aslan_arslan@hotmail.com