15 May 2019

Ezber Yerine Düşünmeyi Anma Yerine Anlamayı Öğreten Bir Okul İsteriz

Çanakkale savaşını, komutanlarını, cephelerini ve savaş gemilerinin ismini dahi ezberlemiştim lise öğrencisi iken. Kendimce ne de çok şey biliyordum boğaz harbine dair. Oysa Gelibolu'da şehitlikleri ve oradaki fedakarlıkları görünce tuzla buz oldu zihnimdeki bu önemsiz bilgi kırıntıları. Şehitliklerden yükselen başka bir tarih vardı aslında, benim bilmediğim, hissedemediğim, anlayamadığım.

 

Bir milletin, idealleri ve imanı uğruna dünyanın tüm egemen güçlerine karşı duruşunun eşsiz tarihi yükseliyordu mezar taşlarından. Kitaplara, okullara sığmayan bir tarih, kitapların, okulların öğretemediği bir ideal ve bugün unutulan bir vazgeçiş vardı Çanakkale'de. Anadan, babadan, yardan, kınalı kuzudan, atiden vazgeçiş.

 

Ölümü dahi öldüren bu iman ve düşmanı dahi kıskandıran bu cesaret, kitapların sayfalarında ezberlenmesi gereken birer tarihten ibaretti oysa. Kronolojik sıralamalardan ve bunların ezberlenmesinden ibaret olabilir mi böyle eşsiz ve ulvi bir tarihin çocuklara öğretimi.

 

Nurettin Topçu, Milli Maarif Davamız isimli eserinde okulu; “millet ruhu ile bağları kopartılan bugünkü okul, millete insan yetiştirmek için değil fabrikaya usta yetiştirmek için çalışıyor” şeklinde eleştirmişti.

 

Binlerce yıllık tarihine rağmen okul, bugün de tartışmaların odağında. Ülkemizde eğitim sistemine dair tartışmalar daha çok öğretmen, sınav sistemi gibi konular üzerinde yoğunlaşıyor. Bütüncül bir bakış açısıyla baktığımızda okul, toplumsal bir kurum olarak sorumluluklarını ne kadar yerine getirebiliyor acaba?

 

Bugün ki okul, toplumun değer yargılarını, kültürünü, milli ve manevi ideallerini, milletin çocuklarına aktarabiliyor mu? Yoksa tarihlerin, kuramların ezberlenmesi, milli ve manevi şahsiyetlerin anılması ile mi sınırlı kalıyor.

 

Sınav sonuçlarının başarı için tek kriter olduğu, diplomanın ve yüksek maaşın en büyük erdem olduğu bu modern çağda, okulda bu toplumsal gerçekliğe göre şekilleniyor. Zira anne babaların okuldan beklentisi de bu yönde ve sadece çocuklarının sınavı kazanıp kazanamadığı onları ilgilendiriyor.

 

Malazgirt savaşını, İstanbul'un Fethini, Çanakkale savaşını anmaktan ziyade anlamaya ihtiyacımız var. Sadece sınıf duvarları ve ruhsuz kitaplardan ibaret bir eğitim sistemi anlamayı değil ancak anmayı başarabilir. Dolayısıyla anlamak için duvarların ötesine geçmek gerekir.

 

Henüz 15 yaşındaki lise öğrencilerini taşımakta dahi zorlandıkları silahlarını kuşanıp korkusuzca ölüme atılmasını sağlayan ideal neydi?

 

Kadınıyla, ihtiyarıyla, zenginiyle, yoksuluyla bir safta birleşen bir milleti bir araya getiren hangi duyguydu?

 

Evet, bugün millet mektebinde ihtiyacımız olan şey ezber bilgiden ziyade, çocukların düşündükleri, sorguladıkları, kendi ürettikleri ve içselleştirerek davranışa dönüştürdükleri bilgidir.

 

 

Tıpkı inanç sistemleri gibi nitelikli bir eğitim sisteminin de üç boyutunun olması gerekir. Bilişsel boyut, duyuşsal boyut ve davranışsal boyut. Bilişsel boyutun; çocukların bilgiyi algılama, yapılandırma ve yeniden üretme becerilerini desteklemesi, duyuşsal boyutun; öğrenilen bilgilerin tutum ve duygular üzerinde değişimlere yol açması ve davranışsal boyutun ise bilginin davranış değişikliklerini oluşturması beklenir.

 

Eğitim sistemimizdeki temel sorun, bilişsel boyutun ötesine geçilememesidir. Zira ezber yoluyla bilgiyi öğrenen çocuklar öğrendikleri bilgiyi daha ileriye taşıyamamaktadır. Haliyle bu durum bilen ama hissetmeyen, davranışlarıyla yansıtmayan bir kuşak oluşturmakta.

 

Millet mektebinde ihtiyacımız olan şey milli ve manevi bir ruh ve idealdir. Çocukların yalnızca beynini değil, kalbini ve ahlakını da geliştirmek için programlar ve uygulamalar geliştirmek zorundayız. Eğitim bir ruh inşasıdır ve çocuklarımızın ruhunu milli, manevi ve insani değerler üzerine inşa etmeliyiz. Aksi takdirde yaklaşmakta olan modern yıkıma karşı savunmasız ve korunmasız kalacak çocuklarımız.

 

Vesselam…