Falih Rıfkı Atay'ın kaleminden Kemalizm'in Ankara'sı
Altı Ok Cumhuriyetinin kurucusu M. Kemal’in ateşli bir taraftarı ve onun birinci halkasına dâhil olan gazeteci Falih Fıfkı Atay’ın gözüyle 1923 sonrası Kemalizm’in Ankara’sı nasıl görünüyor, meraka değer doğrusu. “Çankaya” kitabında yazılanlara göre Atay’ın M. Kemal ve İnönü Dönemlerinde Hükümet üyeleri ve bürokratlarla başının hiç de iyi olmadığı anlaşılıyor. “Çankaya” kitabının Kemalist aydınların başucu kitabı olduğunu hatırlatalım. Her Kemalist bu kitaba katıksız inanır. Kitapta inkılâpçı lâdîni Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra M. Kemal’in bâzı silah ve siyaset arkadaşlarının, hükümet üyeleriyle bürokratların irtikapları, yolsuzlukları ve hazine arazilerini gaspları anlatılmaktadır.
KEMALİZM’İN ANKARA’SINDA UCUZ
TOPRAK ALIP BAKANLIKLARA SATMAK
1923 sonrası
“yeni devletin” kurulduğu ilk yıllar. Kemalizm’in Ankara’sında rant ehli ve
köşe dönme dahileri icra-ı sanat ediyorlar. Dîn-i İslâm üzere yapılan Millî
Mücadele’den çıkmış sözde “yüce devletlü” ve “kahramanların” etrafını sarıp
halkaya dâhil oluyorlar. Bu gerçekleri Atay da yazıyor:
“Ankara
başşehir olmanın ardından modern ve imarlı şehirleşme hamleleri peş peşe başlıyordu.
Bozkırdaki kasaba başşehir olma sürecine girip 13 Ekim 1923'te resmen bu unvanı
almaya başlayınca şehirleşme sancılarına tutuluyordu. Çok kısa zaman önce
değersiz birer arazi, tarla olan yerler yerleşim plânlarının aldığı şekillere
göre bir anda büyük servetlerin oluşmasına sebep oluyordu. O zaman, tek ticaret
yolu, Ankara’da ucuz toprak almak ve Bakanlara yanaşıp resmî dairelere satmak,
aradaki farkı kazanmaktı. Bu kazançtan olmak istemeyenler yapılacak olan yeni
devlet dairelerinin bir arada değil de ayrı ayrı yerlerde olmasından yüz
binlerce lira fazla kamulaştırma ödettirmişlerdi” (Çankaya, F. Rıfkı Atay,
s.425).
Atay,
“Cumhuriyetin daha ilk yılında iktidar olanların keyfiliklerinden dolayı
Ankara’nın neler kaybettiğini kısaca anlatayım” diye başlıyor söze: “Avrupalı
plânlamacılar devlet yönetiminde serilik ve verimliliğin sağlanması için devlet
dairelerinin birbirine yakın bir biçimde kurulmasını öngörmüşlerdi. Birçok
arsalar spekülasyoncuların eline geçmişti. Bunlar, devlet dairelerinin bir merhalede
toplanması fikrine karşı koydular. (...) Meclisteki spekülasyoncular, ‘devlet
daireleri bir araya toplanamaz, bir hava hücumunda hepsi yıkılır gider’ diye
kıyamet kopardılar.” (Atay, a.g.e.,s.422).
ATAY, “ANKARA’YA ON PARASIZ
GELENLER MİLYONLAR ÇALMIŞTIR”
Meclis
binasının bugünkü yerine yaptırılmak istenmemesi sebebiyle 20 bin liraya
gerçekleşecek kamulaştırmanın birkaç sene sonra 2,5 milyon liraya mal olduğunu
Atay’ın kitabından öğreniyoruz: “Başkentteki spekülasyon kısa sürede dayanılmaz
noktalara gelince de tedbir alınması düşünülecekti.(...) Binaların alt
katlarına dükkân açılması yasaklanmıştı. Bir milletvekili, bürokrat ‘garaj’
diye dükkânı kondurunca, onu başkaları takip edecekti. Ankara’ya on parasız
gelip, arsadan milyoner olan ve sonra ABD’ye yerleşen; inşaat şirketlerine kat
müsaadesi çıkartıp o şirkete ortak olan bürokrat ve milletvekilleri vardı.
Ankara’dan milyonlar çalınmıştır. Atatürk şapka ve harf devrimlerini başardı
ama bir şehir plânını tatbik edememiştir” (Atay, a.g.e., s.422 vd).
KEMALİST MİLLETVEKİLLERİN HAZİNE
ARAZİLERİNİ GASBI
O dönemde
milletvekilliği de yapan gazeteci Atay, Mecliste beraber olduğu insanların bir
başka zaafını da güya mâni olamayan, fakat itiraf eden bir insan psikolojisiyle
aktarıyor: “Ankara emval-i metrukesi ve hazine toprakları, Ankara İmar
sandığına sermaye olarak ayrılacaktır. (...) Spekülasyona dalmıştık. Herkes
saklayıp ileride satmak üzere arsa edinmek hırsına kapılmıştı” (Atay, a.g.e,
s.423).
Atay,
“Roman” adlı kitabında (s.51), M. Kemal’in Cumhurbaşkanı olduğu dönemin bir
başka garabetine dokunuyor: “Batılı yeni hayat tarzının öne çıkarılması için
basında kampanyalar başlatılmıştır. ‘Güzellik yarışması’ manşetlerden düşmüyor.
M. Kemal de Keriman Halis’in dünya güzeli seçilmesi hasebiyle ‘Türk ırkının
güzelliği’ üstüne açıklamalar yapıyor.”
Atay,
güzellik yarışması tam iki ay dokuz gün manşet olup da, İzmir’in kurtuluşunun
ise sadece dokuz gün manşet yapılmasından şikâyet ediyor: “Biz, boybos
müsabakaları ile uğraşırken Prof. Piccard havanın dışındaki laboratuvarında
çalışıyor.”(Atay, a.g.e., s.51)
M. KEMAL’E RAĞMEN YOLSUZLUKLAR
GIRLA GİDİYOR
M. Kemal’in
en yakın arkadaşlarındandır Atay. Fakat yolsuzluk gibi israf karşısında da
yüreğini kanatan çarpıklıkları yazmaktan kendini alamaz. M. Kemal’in yurt
gezileri ve karşılama törenlerinin bolca yapıldığı sıralarda masraflar arş-ı
âlâyı geçince dayanamaz: “Atatürk sefere çıktığında deniz yollarından bir yolcu
gemisini seferden alıkoymak lâzım geldiğini, bu uygulamanın mahzurları üzerine
Ertuğrul, daha sonra da ilk müşterisi Hitler olan Savarona yatları alınmıştı.”
(Atay, Çankaya, s.580)
Atay,
Kemalizm’in Ankara’sındaki siyasî nüfuz ticaretini idealist Atatürkçülüğüne zül
olarak görüyor ve M. Kemal’in etrafına toplananların “devrimin umurlarında
olmadığından” yakınıyor: “İttihat Terakki’deki nüfuz kazançlarına hasret çeken
veya Kuva-yı Millîye’nin çetecilik günlerinde vurgun ve yağma zevki tatmış
olanlar, Gâzi’nin yanında ve Mecliste idi. Birçoklarının devrim umurlarında
olmadığını biliyorduk. (...) Bu heyecanı duymayanların hatırladıkları tek şey
nüfuzlarını satmaktan ibaretti. Para kazanmak için tek sermayeleri nüfuzları
idi” (Atay, a.g.e., s. 454).
İnşaat ve
yatırımın devlet tekeliyle hız kazandığı devirdir. Yabancı sigorta şirketleri
rekabet etmektedir. İdealist geçinmesine rağmen Atay’ın şu cümleleri onun
Kemalizm’in Ankara oligarşisine hissen ve fikren bağlılığını ve bâzı
usulsüzlüklerini de tevil ettiğini gösteriyor: “Sigortacılığın bir şirketin
imtiyazına bırakılmasında tesirli olan Siirt milletvekili Mahmut’un odasında
oturuyorken, sigorta şirketinin temsilcisi gelir. Elindeki zarfları
milletvekilinin masasına bırakır ve ‘bu zat-ı âlinizin, bu.......beyefendinin,
bu da....... beyefendinin” (Atay, a.g.e., s. 457). Atay’ın, birçok Kemalist’in yolsuzluğunu
dobra dobra yazarken, iki ismi gizlemesi enteresandır.
“GÂZİ’NİN YAKINLARI VE
TANIDIKLARI DURURKEN…”
Sözde
idealist Atay, M. Kemal’in çevresinin nüfuz ticareti yapmalarını bir müktesep
hak olarak görüyor. M. Kemal’in çevresindekilerin, kendilerine muhalif
olanların iş yapmak istemeleri üzerine “Sıkıntıyı biz çekeceğiz, parasını onlar
kazanacak” serzenişlerini aktarıyor ve şu ifadeleri müktesep hak gibi
kullanıyor: “Eğer devlette bir iş görülecekse ve bu işten bir komisyon
alınacaksa, Gâzi’nin yakınları ve tanıdıkları dururken, bu kazanç neden
kendisine de, rejimine de düşman olanlara kaptırılmalı?” (Atay, a.g.e., s.
455).
Atay bu
tavrına mesnet olarak da M. Kemal’i gösteriyor: “Atatürk realist bir politikacı
olduğu için yanında bulundurmayı faydalı saydıklarını feda etmemekle beraber,
partide fazilet mücadelesi verenlerin gayretlerini hoş görüyordu” (Atay,
a.g.e., s.459). M. Kemal’in, arkadaşlarının yolsuzluklarına karşı müsamahalı
davranışını yine Atay’ın “Çankaya” kitabından öğreniyoruz: “Yurt dışına kaçan
iki Ermeni’yi gizlice İstanbul’a sokup mallarını kurtarmalarına imkân sağlamak
isteyen İş Komitesi’nin üyeleri M. Kemal’in arkadaşlarıydı. Olay patlak
verince, iki Ermeni kaçmıştı” (a.g.e.,s. 454).
Kemalizm’in
Ankara’sında yabancı sanayinin temsilcileri iş takibinde nüfuzlu kişileri
ayartmak yahut tavassutçu tutmak peşindedirler. Buna küçük misâl; Çekoslovakya
elçisi, Skoda Motor firması için Atay’ın yanına gelerek: “Eski temsilci nüfuzlu
değil, bunun için işler yürümüyor. Siz, Gâzi’nin arkadaşısınız, gazetesinin
(Ulus) başındasınız, lütfen mümessilliğimizi kabul etmez misiniz?” diyor (Atay,
a.g.e., s. 455). Atay bu teklifi kabul etmez. Ama söz konusu temsilciliği M.
Kemal’e çok yakın olan birisi alır.
“MİLLÎ MÜCADELE İÇİN GÖNDERİLEN
PARAYA M. KEMAL EL SÜRMEMELİ İDİ”
Atay ilginç
bir Kemalist Cumhuriyetçi… Bazı sûiistimallerde M. Kemal’in bizzat bildiği
yakınları içindeyse isim vermiyor. Bazen de eğip bükmeden yazan bir
gazetecidir. Bir misâl: Hilafeti kurtarmak için âlem-i İslâm adına Düvel-i
Muazzama’ya karşı savaşan Kuva-yı Millîyecilere Hindistan Müslümanlarınca
gönderilen parayla kurulan İş Bankası’nın ortakları ve hesapları konusunda
şaibeler oluşur. Bunun üzerine Atay: “Bu para (millî mücadele için gönderilen
para), millete ve devlete gönderilmişti. M. Kemal el sürmemeli idi. M. Kemal
yanındakilere bir örnek olmalı idi.”
(Atay, a.g.e.,.457)
Atay’ın
ifadesiyle yeni rejimin “yalakalarının” çelişkilerini yine adı geçen kitaptan
okuyalım: “1923, milletvekilliğimizin ilk yılında, Yakup Kadri ile Meclise
gelmiştik. Birkaç milletvekili bize bir kanun teklifi imzalatmak istediler.
Teklif şöyleydi: ‘Hidemat-ı Vataniyesine mükafaten Gâzi M. Kemal Paşa
Hazretlerine 1 milyon lira ihda edilmiştir. (...) Muzaffer komutanlarını para
ile mükafatlandırmak İngilizlerin âdeti değil miydi? M. Kemal Paşa devrimler
düzenini memlekette kökleştirmek için büyük bir partiyi teşkilatlandıracaktı.
Bunun için para lâzımdı. Beynimizden vurulmuşa döndük. Sanki zafer ve onun
bütün şânları ve şerefleri satılığa çıkarılmıştı. Kuva-yı Milliye devrinde
İngiliz entelijansı adına hareketin başından ayrılmak şartıyle M. Kemal’e büyük
bir para ve İtalya’da bir villa vadedilmişti. Bu da öyle bir şeydi. Gâzi: ‘Hiç
haberim yok. Küstahlık etmişler.’ Getirtti ve yırttı…” (Atay, a.g.e., s. 493).
Rejimin
yalakaları M. Kemal’in etrafında menfaat amacıyla yer alsa da, Atay, M. Kemal’e
çok bağlıdır ve onun “devrimlerine” muhalif olanları zemmetmekten ve “gerici”
damgası vurmaktan kaçınmaz. Şu önyargılı ve ideolojik ifadeler Atay’a ait: “Mecliste
M. Kemal’den kuşkulanan en tehlikeli ve azgın grup muhafazakârlar idi. (...)
Şair Âkif, (İstiklâl marşı şairi Mehmed Âkif’i kastediyor) sarıklı hocalardan
çoğu, Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey bu grupta idiler. Ali Şükrü Bey...
azgın ve pervasız biri idi. Mecliste bir sağlık konusu tartışması yapılırken
‘kadınlarımızdan ne ister bunlar? Yüzlerini açtırmayacağız’ diyordu” (Atay,
a.g.e., s. 283).
KEMALİZM’İN ANKARA’SI “SÜTTEN
ÇIKMIŞ AK KAŞIK” DEĞİL
Atay,
Kemalist Ankara oligarşisinin dürüst olmadığını yazmasına rağmen Kemalist
rejime sıkı sıkıya bağlıdır. İlk Meclisin ağır başlı, lüzumsuz yere konuşmayan
derviş-meşrep milletvekili millî şair Mehmed Âkif hakkındaki kanaati, onun yeni
rejime bağlılığını gösteriyor: “İstiklâl marşı şairi Âkif mecliste bir daha
ağzını açmıştı: ‘Neden sivil gazete Hakimiyet-i Milliyye’ye ödenek verilmiş de,
şeriatçı Sebilürreşad Dergisine verilmemiş. Bu yardımı esirgeyenlere ‘Dalkavuk’
diye bağırmıştır.” (Atay, a.g.e., s.283).
Sözün özü;
katıksız bir Atatürkçü olan Atay’a yazdıklarına göre Kemalizm’in Ankara’sı ve
Kemalist kadro “sütten çıkmış ak kaşık” değil.
(ilbeyali@hotmail.com)