VF kat sol
VF kat sağ

27 Ocak 2022

Falih Rıfkı Atay'ın kaleminden Kemalizm'in Ankara'sı

Altı Ok Cumhuriyetinin kurucusu M. Kemal’in ateşli bir taraftarı ve onun birinci halkasına dâhil olan gazeteci Falih Fıfkı Atay’ın gözüyle 1923 sonrası Kemalizm’in Ankara’sı nasıl görünüyor, meraka değer doğrusu. “Çankaya” kitabında yazılanlara göre Atay’ın M. Kemal ve İnönü Dönemlerinde Hükümet üyeleri ve bürokratlarla başının hiç de iyi olmadığı anlaşılıyor. “Çankaya” kitabının Kemalist aydınların başucu kitabı olduğunu hatırlatalım. Her Kemalist bu kitaba katıksız inanır. Kitapta inkılâpçı lâdîni Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra M. Kemal’in bâzı silah ve siyaset arkadaşlarının, hükümet üyeleriyle bürokratların irtikapları, yolsuzlukları ve hazine arazilerini gaspları anlatılmaktadır.

KEMALİZM’İN ANKARA’SINDA UCUZ TOPRAK ALIP BAKANLIKLARA SATMAK

1923 sonrası “yeni devletin” kurulduğu ilk yıllar. Kemalizm’in Ankara’sında rant ehli ve köşe dönme dahileri icra-ı sanat ediyorlar. Dîn-i İslâm üzere yapılan Millî Mücadele’den çıkmış sözde “yüce devletlü” ve “kahramanların” etrafını sarıp halkaya dâhil oluyorlar. Bu gerçekleri Atay da yazıyor:

“Ankara başşehir olmanın ardından modern ve imarlı şehirleşme hamleleri peş peşe başlıyordu. Bozkırdaki kasaba başşehir olma sürecine girip 13 Ekim 1923'te resmen bu unvanı almaya başlayınca şehirleşme sancılarına tutuluyordu. Çok kısa zaman önce değersiz birer arazi, tarla olan yerler yerleşim plânlarının aldığı şekillere göre bir anda büyük servetlerin oluşmasına sebep oluyordu. O zaman, tek ticaret yolu, Ankara’da ucuz toprak almak ve Bakanlara yanaşıp resmî dairelere satmak, aradaki farkı kazanmaktı. Bu kazançtan olmak istemeyenler yapılacak olan yeni devlet dairelerinin bir arada değil de ayrı ayrı yerlerde olmasından yüz binlerce lira fazla kamulaştırma ödettirmişlerdi” (Çankaya, F. Rıfkı Atay, s.425).    

Atay, “Cumhuriyetin daha ilk yılında iktidar olanların keyfiliklerinden dolayı Ankara’nın neler kaybettiğini kısaca anlatayım” diye başlıyor söze: “Avrupalı plânlamacılar devlet yönetiminde serilik ve verimliliğin sağlanması için devlet dairelerinin birbirine yakın bir biçimde kurulmasını öngörmüşlerdi. Birçok arsalar spekülasyoncuların eline geçmişti. Bunlar, devlet dairelerinin bir merhalede toplanması fikrine karşı koydular. (...) Meclisteki spekülasyoncular, ‘devlet daireleri bir araya toplanamaz, bir hava hücumunda hepsi yıkılır gider’ diye kıyamet kopardılar.” (Atay, a.g.e.,s.422).

ATAY, “ANKARA’YA ON PARASIZ GELENLER MİLYONLAR ÇALMIŞTIR”

Meclis binasının bugünkü yerine yaptırılmak istenmemesi sebebiyle 20 bin liraya gerçekleşecek kamulaştırmanın birkaç sene sonra 2,5 milyon liraya mal olduğunu Atay’ın kitabından öğreniyoruz: “Başkentteki spekülasyon kısa sürede dayanılmaz noktalara gelince de tedbir alınması düşünülecekti.(...) Binaların alt katlarına dükkân açılması yasaklanmıştı. Bir milletvekili, bürokrat ‘garaj’ diye dükkânı kondurunca, onu başkaları takip edecekti. Ankara’ya on parasız gelip, arsadan milyoner olan ve sonra ABD’ye yerleşen; inşaat şirketlerine kat müsaadesi çıkartıp o şirkete ortak olan bürokrat ve milletvekilleri vardı. Ankara’dan milyonlar çalınmıştır. Atatürk şapka ve harf devrimlerini başardı ama bir şehir plânını tatbik edememiştir” (Atay, a.g.e., s.422 vd).

KEMALİST MİLLETVEKİLLERİN HAZİNE ARAZİLERİNİ GASBI

O dönemde milletvekilliği de yapan gazeteci Atay, Mecliste beraber olduğu insanların bir başka zaafını da güya mâni olamayan, fakat itiraf eden bir insan psikolojisiyle aktarıyor: “Ankara emval-i metrukesi ve hazine toprakları, Ankara İmar sandığına sermaye olarak ayrılacaktır. (...) Spekülasyona dalmıştık. Herkes saklayıp ileride satmak üzere arsa edinmek hırsına kapılmıştı” (Atay, a.g.e, s.423).

Atay, “Roman” adlı kitabında (s.51), M. Kemal’in Cumhurbaşkanı olduğu dönemin bir başka garabetine dokunuyor: “Batılı yeni hayat tarzının öne çıkarılması için basında kampanyalar başlatılmıştır. ‘Güzellik yarışması’ manşetlerden düşmüyor. M. Kemal de Keriman Halis’in dünya güzeli seçilmesi hasebiyle ‘Türk ırkının güzelliği’ üstüne açıklamalar yapıyor.”

Atay, güzellik yarışması tam iki ay dokuz gün manşet olup da, İzmir’in kurtuluşunun ise sadece dokuz gün manşet yapılmasından şikâyet ediyor: “Biz, boybos müsabakaları ile uğraşırken Prof. Piccard havanın dışındaki laboratuvarında çalışıyor.”(Atay, a.g.e., s.51)

M. KEMAL’E RAĞMEN YOLSUZLUKLAR GIRLA GİDİYOR

M. Kemal’in en yakın arkadaşlarındandır Atay. Fakat yolsuzluk gibi israf karşısında da yüreğini kanatan çarpıklıkları yazmaktan kendini alamaz. M. Kemal’in yurt gezileri ve karşılama törenlerinin bolca yapıldığı sıralarda masraflar arş-ı âlâyı geçince dayanamaz: “Atatürk sefere çıktığında deniz yollarından bir yolcu gemisini seferden alıkoymak lâzım geldiğini, bu uygulamanın mahzurları üzerine Ertuğrul, daha sonra da ilk müşterisi Hitler olan Savarona yatları alınmıştı.” (Atay, Çankaya, s.580)

Atay, Kemalizm’in Ankara’sındaki siyasî nüfuz ticaretini idealist Atatürkçülüğüne zül olarak görüyor ve M. Kemal’in etrafına toplananların “devrimin umurlarında olmadığından” yakınıyor: “İttihat Terakki’deki nüfuz kazançlarına hasret çeken veya Kuva-yı Millîye’nin çetecilik günlerinde vurgun ve yağma zevki tatmış olanlar, Gâzi’nin yanında ve Mecliste idi. Birçoklarının devrim umurlarında olmadığını biliyorduk. (...) Bu heyecanı duymayanların hatırladıkları tek şey nüfuzlarını satmaktan ibaretti. Para kazanmak için tek sermayeleri nüfuzları idi” (Atay, a.g.e., s. 454).

İnşaat ve yatırımın devlet tekeliyle hız kazandığı devirdir. Yabancı sigorta şirketleri rekabet etmektedir. İdealist geçinmesine rağmen Atay’ın şu cümleleri onun Kemalizm’in Ankara oligarşisine hissen ve fikren bağlılığını ve bâzı usulsüzlüklerini de tevil ettiğini gösteriyor: “Sigortacılığın bir şirketin imtiyazına bırakılmasında tesirli olan Siirt milletvekili Mahmut’un odasında oturuyorken, sigorta şirketinin temsilcisi gelir. Elindeki zarfları milletvekilinin masasına bırakır ve ‘bu zat-ı âlinizin, bu.......beyefendinin, bu da....... beyefendinin” (Atay, a.g.e., s. 457).  Atay’ın, birçok Kemalist’in yolsuzluğunu dobra dobra yazarken, iki ismi gizlemesi enteresandır.     

“GÂZİ’NİN YAKINLARI VE TANIDIKLARI DURURKEN…”

Sözde idealist Atay, M. Kemal’in çevresinin nüfuz ticareti yapmalarını bir müktesep hak olarak görüyor. M. Kemal’in çevresindekilerin, kendilerine muhalif olanların iş yapmak istemeleri üzerine “Sıkıntıyı biz çekeceğiz, parasını onlar kazanacak” serzenişlerini aktarıyor ve şu ifadeleri müktesep hak gibi kullanıyor: “Eğer devlette bir iş görülecekse ve bu işten bir komisyon alınacaksa, Gâzi’nin yakınları ve tanıdıkları dururken, bu kazanç neden kendisine de, rejimine de düşman olanlara kaptırılmalı?” (Atay, a.g.e., s. 455).

Atay bu tavrına mesnet olarak da M. Kemal’i gösteriyor: “Atatürk realist bir politikacı olduğu için yanında bulundurmayı faydalı saydıklarını feda etmemekle beraber, partide fazilet mücadelesi verenlerin gayretlerini hoş görüyordu” (Atay, a.g.e., s.459). M. Kemal’in, arkadaşlarının yolsuzluklarına karşı müsamahalı davranışını yine Atay’ın “Çankaya” kitabından öğreniyoruz: “Yurt dışına kaçan iki Ermeni’yi gizlice İstanbul’a sokup mallarını kurtarmalarına imkân sağlamak isteyen İş Komitesi’nin üyeleri M. Kemal’in arkadaşlarıydı. Olay patlak verince, iki Ermeni kaçmıştı” (a.g.e.,s. 454).

Kemalizm’in Ankara’sında yabancı sanayinin temsilcileri iş takibinde nüfuzlu kişileri ayartmak yahut tavassutçu tutmak peşindedirler. Buna küçük misâl; Çekoslovakya elçisi, Skoda Motor firması için Atay’ın yanına gelerek: “Eski temsilci nüfuzlu değil, bunun için işler yürümüyor. Siz, Gâzi’nin arkadaşısınız, gazetesinin (Ulus) başındasınız, lütfen mümessilliğimizi kabul etmez misiniz?” diyor (Atay, a.g.e., s. 455). Atay bu teklifi kabul etmez. Ama söz konusu temsilciliği M. Kemal’e çok yakın olan birisi alır.

“MİLLÎ MÜCADELE İÇİN GÖNDERİLEN PARAYA M. KEMAL EL SÜRMEMELİ İDİ”

Atay ilginç bir Kemalist Cumhuriyetçi… Bazı sûiistimallerde M. Kemal’in bizzat bildiği yakınları içindeyse isim vermiyor. Bazen de eğip bükmeden yazan bir gazetecidir. Bir misâl: Hilafeti kurtarmak için âlem-i İslâm adına Düvel-i Muazzama’ya karşı savaşan Kuva-yı Millîyecilere Hindistan Müslümanlarınca gönderilen parayla kurulan İş Bankası’nın ortakları ve hesapları konusunda şaibeler oluşur. Bunun üzerine Atay: “Bu para (millî mücadele için gönderilen para), millete ve devlete gönderilmişti. M. Kemal el sürmemeli idi. M. Kemal yanındakilere bir örnek olmalı idi.”  (Atay, a.g.e.,.457)

Atay’ın ifadesiyle yeni rejimin “yalakalarının” çelişkilerini yine adı geçen kitaptan okuyalım: “1923, milletvekilliğimizin ilk yılında, Yakup Kadri ile Meclise gelmiştik. Birkaç milletvekili bize bir kanun teklifi imzalatmak istediler. Teklif şöyleydi: ‘Hidemat-ı Vataniyesine mükafaten Gâzi M. Kemal Paşa Hazretlerine 1 milyon lira ihda edilmiştir. (...) Muzaffer komutanlarını para ile mükafatlandırmak İngilizlerin âdeti değil miydi? M. Kemal Paşa devrimler düzenini memlekette kökleştirmek için büyük bir partiyi teşkilatlandıracaktı. Bunun için para lâzımdı. Beynimizden vurulmuşa döndük. Sanki zafer ve onun bütün şânları ve şerefleri satılığa çıkarılmıştı. Kuva-yı Milliye devrinde İngiliz entelijansı adına hareketin başından ayrılmak şartıyle M. Kemal’e büyük bir para ve İtalya’da bir villa vadedilmişti. Bu da öyle bir şeydi. Gâzi: ‘Hiç haberim yok. Küstahlık etmişler.’ Getirtti ve yırttı…” (Atay,  a.g.e., s. 493).         

Rejimin yalakaları M. Kemal’in etrafında menfaat amacıyla yer alsa da, Atay, M. Kemal’e çok bağlıdır ve onun “devrimlerine” muhalif olanları zemmetmekten ve “gerici” damgası vurmaktan kaçınmaz. Şu önyargılı ve ideolojik ifadeler Atay’a ait: “Mecliste M. Kemal’den kuşkulanan en tehlikeli ve azgın grup muhafazakârlar idi. (...) Şair Âkif, (İstiklâl marşı şairi Mehmed Âkif’i kastediyor) sarıklı hocalardan çoğu, Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey bu grupta idiler. Ali Şükrü Bey... azgın ve pervasız biri idi. Mecliste bir sağlık konusu tartışması yapılırken ‘kadınlarımızdan ne ister bunlar? Yüzlerini açtırmayacağız’ diyordu” (Atay, a.g.e., s. 283).

KEMALİZM’İN ANKARA’SI “SÜTTEN ÇIKMIŞ AK KAŞIK” DEĞİL

Atay, Kemalist Ankara oligarşisinin dürüst olmadığını yazmasına rağmen Kemalist rejime sıkı sıkıya bağlıdır. İlk Meclisin ağır başlı, lüzumsuz yere konuşmayan derviş-meşrep milletvekili millî şair Mehmed Âkif hakkındaki kanaati, onun yeni rejime bağlılığını gösteriyor: “İstiklâl marşı şairi Âkif mecliste bir daha ağzını açmıştı: ‘Neden sivil gazete Hakimiyet-i Milliyye’ye ödenek verilmiş de, şeriatçı Sebilürreşad Dergisine verilmemiş. Bu yardımı esirgeyenlere ‘Dalkavuk’ diye bağırmıştır.” (Atay, a.g.e., s.283).  

Sözün özü; katıksız bir Atatürkçü olan Atay’a yazdıklarına göre Kemalizm’in Ankara’sı ve Kemalist kadro “sütten çıkmış ak kaşık” değil.

(ilbeyali@hotmail.com)