25 Haziran 2017

Fazilet partisinin anayasa mahkemesi tarafından kapatılması

                                                                                   SAKLI TARİHTEN SAYFALAR

 

Bugün; 22 Haziran 2001 günü Fazilet Partisi'nin Dönemin iktidarı ve Anayasa Mahkemesi tarafından siyasi bir kararla kapatılmasını anlatacağız.

Fazilet Partisi'nin kapatılma olayını anlayabilmek için dönemin siyasi şartlarına göz atmak gerekir.

Dönemin Siyasi Atmosferi

24 Aralık 1995 seçimleri Refah Partisi'nin 158 milletvekili çıkartarak birinci parti olmasıyla sonuçlandı. % 21 oy alan Refah Partisi'nden sonra yüzde 19 oy alan ANAP 132 milletvekili ile ikinci parti, yüzde 19 oy alan DYP 135 milletvekili ile üçüncü parti olmuştu. DSP ve CHP toplam 125 milletvekili ancak çıkarabilmişlerdi. İki sol partinin bir sağ parti etmediği yeni bir dönem başlamıştı.

Erbakan Başbakanlığında kurulan Refahyol Hükümeti Darbecilerden gelen yoğun baskı üzerine  18 Haziran 1997 günü istifa etti.

1999 yılının Nisan ayında yapılan seçimler birçok parti bakımından sürpriz sonuçlara vesile oldu. DSP %22, MHP %18, ANAP %13, DYP %12, CHP %9 oy alırken üzerinden 28 Şubat Darbesi geçmiş Fazilet Partisi %15 oy alarak sadece 111 milletvekili çıkarabildi. Bir önceki seçimde RP olarak %22 ile birinci olan Erbakan'ın hareketi bu kez Fazilet olarak %15 ile üçüncü parti olmuştu.Kemalist Laik oylar DSP'de birikmiş, geleneksel muhafazakâr Türkçü oylar ise MHP'yi tercih etmişti.

Fazilet Partisi'nin düşük yoğunluklu siyaset yapma çabasına rağmen Kemalist elitler adım adım markaja devam ediyorlardı. Bu kez yıldırımlar Fazilet Partisi İstanbul Milletvekili olarak Meclis'e giren başörtülü vekil Merve Kavakçı üzerine yağmıştı.

Meclis Genel Kurulu'na yemin etmek üzere gelen Merve Kavakçı için DSP'li Bülent Ecevit ‘Burası devlete meydan okuma yeri değildir. Bu hanımı dışarı çıkartın' demiş, DSP milletvekilleri de hep bir ağızdan ‘Dışarı, dışarı' diye tempo tutmuşlardı.

Kavakçı'nın başörtüsüyle Meclis'e gelmesi Yargıtay Başsavcısı tarafından Fazilet Partisi için kapatılma davası açılmasına kadar varmıştı. Dönemin DGM Başsavcısı Nuh Mete Yüksel tarafından hapse atılmak üzere iki defa evi basılmıştı. Demirel de Kavakçı için ‘Ajan, provokatör' demişti.

7 Mayıs 1999 günü Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, Fazilet Partisi'nin Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu gerekçesiyle kapatma davası açtı. Böylece 28 Şubat Darbesi yeni bir hedefine daha ulaşmak için harekete geçmişti.

Necdet Sezer'in Cumhurbaşkanlığına Getirilmesi

28 Şubat'ın Türk siyasi hayatında bıraktığı en kalıcı darbelerden biri de Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer'in Cumhurbaşkanlığına taşınması oldu.

Türkiye 1999 yılının Nisan ayından itibaren Cumhurbaşkanlığı ile ilgili yeni sürece adım atmıştı. Her dönemde olduğu gibi çok sayıda kişinin adı geçiyordu.

Bunlardan adaylığını ilk açıklayan Genelkurmay eski 2. Başkanı Çevik Bir olmuştu. Daha sonra bir başka General Necip Torumtay'ın ismi de devreye girdi.

ANAP lideri Mesut Yılmaz ise Cumhurbaşkanlığı için fırsat kolluyordu. Demirel'in süresinin üç yıl uzatılmasını savunanlar vardı.” (Mangırcı,1999:266)

Bilahare eski Başbakanlardan Yıldırım Akbulut da sahne alarak cumhurbaşkanlığı adaylığını açıkladı. Ardından Demirel'in tekrar Cumhurbaşkanı yapılması gündeme geldi. Demirel, 5+5 formülüyle yeniden Köşke çıkmak istiyor, en büyük desteği de Fazilet Partisi'nden görüyordu.

En son olarak sahneye bir önceki yıl by pass ameliyatı geçirmiş Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer çıktı. Sezer'i görünüşte DSP Afyon milletvekili Gaffar Yakın öne sürmüştü.

Garip bir şekilde Fazilet Partisi de dahil olmak bütün üzere partiler bu isim üzerinde ittifak etmişlerdi. Halbuki Fazilet Partisi milletvekili Nevzat Yalçıntaş, resmen adaylığını açıklamıştı. Dahası Sezer, Refah Partisi'ni kapatan Anayasa Mahkemesi Başkanıydı. Demokratik sicili pek sevimli gözükmüyordu.

MHP milletvekili Sadi Somuncuoğlu ise partiye rağmen aday olduğu gerekçesiyle partili milletvekili arkadaşları tarafından tartaklanmıştı.

Sonraki yıllarda Ahmet Necdet Sezer'in etrafında bunca milletvekili ve partinin nasıl kolayca buluştuğuna dair şifreler ortaya çıkmaya başladı.

Dönemin önemli simalarından İçişleri eski Bakanı Meral Akşener “Oylarını Sezer'e vermek için ikna odalarına alındıklarını, hatta bununla da yetinilmeyip eşi ve ağabeyi ile de görüşüldüğünü açıkladı.” (Akşener:2009)

Bu ikna çabaları sonucunu verdi. O sırada iktidarda bulunan ANASOL-D iktidarının ortaklarının 8.5 saat süren bir toplantısının ardından Sezer, partilerin ortak adayı olarak açıklandı.Bu tarihten kısa bir süre önce Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu ordunun istediği tip Cumhurbaşkanının tarifini yaparak siyaset kurumuna mesaj vermişti.

Bu mesajı fırsat bilen apoletli medya ‘Ordu yakın takipte, Asker devrede' gibi manşetler atmışlardı.

Bu atmosferde gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçimleri üçüncü turda neticelendi. 5 Mayıs 2000 tarihinde gerçekleşen oylamada 330 oy alan Sezer, Türkiye'nin 10. cumhurbaşkanı olmuş oldu.

Böylece 28 Şubat süreci siyasete yapılmış bu  zirve müdahaleyle taçlanmış oldu.

Aynı günlerde Fazilet Partisi'nde Kongre heyecanı yaşanıyordu.Yenilikçi kanadın temsilcisi Abdullah Gül, Recai Kutan'a karşı 14 Mayıs 2000 tarihinde yapılacak kongrede aday olmuştu. Ne var ki Abdullah Gül, oyların sadece 521'ini alabildi.633 oy ise Kutan'a verilmişti. Ancak bu Kongre, Partide yeni bir milat oldu.” (Karaalioğlu,2001:125)

 Kayıp Yıllar ve Sezer

Özal'ın erken ölümüyle Türkiye için 1990'lı yıllar adeta kayıp yıllar olmuştu. 2002 yılında Ak Parti iktidara gelinceye kadar Türkiye tarihinin 10 yılı bir kara delik tarafından adeta yutulmuştu.

2001 yılının 19 Şubat günü gerçekleşen meşhur MGK krizi tarihe ‘kara Çarşamba' olarak geçti. Cumhuriyet tarihinin bu önemli krizi binlerce kişinin işsiz kalmasına, binlerce işyerinin kapanmasına vesile oldu.

Esasen Cumhurbaşkanı Sezer ile Başbakan Ecevit arasında bir sinir harbinin olduğu zaten biliniyordu. Ne kadar tuhaf ki daha bir yıl önce Ecevit, Sezer'i kendi elleriyle bu makama altın tepsi içinde oturtmuştu.

İşte bu sinir harbi, 19 Şubat tarihli olağan MGK toplantısında tavan yaptı. Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'ın ‘Cumhurbaşkanını, Başbakana saygıya davet etmesi üzerine' Cumhurbaşkanı Sezer önündeki Anayasa kitapçığını Başbakana doğru fırlatmıştı.

Türk tarihinde ilk defa bir devlet yönetim toplantısında böylesine bir olay gerçekleşiyordu. Bunun üzerine Başbakan Ecevit ve arkadaşları toplantıyı terk ettiler. Başbakan Ecevit müteakiben bir açıklama yaparak “Cumhurbaşkanı'nın MGK'yı bir arenaya çevirdiğini”  açıkladı.

Artık Türkiye meçhul bir akıbete doğru sürükleniyordu.

21 Şubat 2001 günü 13 saatlik kriz zirvesinin ardından ekonomik çöküş başladı. Gecelik faizler yüzde 7.500'e yükseldi.

Hükümetin dalgalı kur rejimine geçmesini ekonomik çevreler örtülü devalüasyon olarak nitelediler.

DYP lideri Çiller, hükümeti istifaya çağırarak bir milli mutabakat hükümeti önerdi.

23 Şubat günü Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel görevinden istifa etti. Onu Hazine Müsteşarının istifası izledi.

27 Şubat günü Ecevit, Dünya Bankası Başkan Yardımcılarından Kemal Derviş'i ekonomiyi düzeltmek üzere Türkiye'ye davet ettiklerini açıkladı. 2 Mart günü Kemal Derviş, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanlığına getirildi.Türkiye bir anlamda manda yönetimine girmiş gibi olmuştu.

Ancak istifa furyası dinmiyordu. DSP kökenli Bankacılık Denetleme Kurulu Başkanı Zekeriya Temizel de istifa edenler kervanına katıldı.

Ekonominin böylesine alt üst olduğu bir ortamda Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu “28 Şubat Kararları bin yıl hüküm sürecektir” (Karaalioğlu,2001:39)şeklinde siyasi ortamı alt üst eden bir açıklama yaptı.

Ülke ekonomik ve siyasi anlamda artık yönetilemez bir hale gelmişti. Ara rejim tartışmaları gazetelerin köşelerini süslüyordu. Çünkü TOBB da Başbakan Bülent Ecevit'i istifaya davet etmişti.

Fazilet Partisi'nin Son Günleri

21 Mart 1997'de Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, Refah Partisi'nin laikliğe aykırı eylemleri nedeniyle kapatılması için Anayasa Mahkemesi'nde dava açmıştı. Anayasa Mahkemesi'ndeki dava sürerken, 17 Kasım 1997'de Fazilet Partisi kuruldu.Mahkeme, 1998'de Refah Partisi hakkında kapama kararı verdi ve Erbakan ile aralarında Şevket Kazan gibi isimlerin de bulunduğu yöneticileri için siyasi yasak getirildi.   

Partinin kapatılmasından sonra Refah Partisi milletvekilleri, Fazilet Partisi'ne katıldı. Yargıtay Başsavcılığı, 7 Mayıs 1999'da Fazilet Partisi hakkında da kapatılan Refah Partisi'nin devamı olduğu gerekçesiyle dava açmıştı.

Anayasa Mahkemesi, 22 Haziran 2001 günü Fazilet Partisi'ni temelli kapattı. Mahkemenin davayı görüşme günlerinde Başkan Vekili Haşim Kılıç ‘Önümüzde siyasi bir dava var. Bunu hukuki zemine oturtmaya çalışıyoruz' (Ensaroğlu,2001) diyerek davanın boyutunu en çıplak bir şekilde açıklamıştı.

Yenilikçi kanattan Tokat milletvekili Bekir Sobacı'nın ekonomik krizden kaynaklanan esnaf eylemlerini anlatırken 28 Şubat'a sözü getirerek “28 Şubat, sütü bozuk bir süreçtir” (Karaalioğlu,2001:151) şeklinde bahsetmesi ortamı gerginleştirmiş, Sobacı'nın FP'nin kapatıldığı kararla birlikte siyaseten yasaklı hale gelmesi sonucunu doğurmuştu.

Temelli kapatmayla birlikte İstanbul Milletvekili Nazlı Ilıcak ve Tokat Milletvekili Bekir Sobacı'nın milletvekilliklerinin düşürülmesine karar verilmişti.

Kapatılma kararının ardından Fazilet Partisinin bazı yöneticileri konuyla ilgili açıklamalar yaptılar.

NTV'de Erdoğan Aktaş'ın sorularını cevaplayan FP Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç bu karara uymak durumundayız. Ancak bu karara Türk toplumu ne der bilemiyorum” dedi.

Son bir haftada herkesin FP'nin kapatılması konusunda hassasiyetlerini dile getiren Şeref Malkoç , bu girişimlerin Anayasa mahkemesin fazla etkilemediğini söyledi. Malkoç partinizin içinde sine-i millet tartışmaları vardı, bu biraz daha alevlenecek sorusunu yanıtlamadı. Aktaş'ın sorularını yanıtlayan Malkoç sözlerini şöyle sürdürdü: “Anayasa Mahkemesi'nin kararları kesindir tabi. Bütün yasama yürütme yargı organlarını bağlar. FP olarak biz de buna riayet etmek durumundayız. Ancak özellikle son bir haftada Türk kamuoyunun, medyasıyla, aydınıyla, halkıyla ve toplumun bütün sosyal kesimleriyle bir talebi vardı. Tabi Anayasa Mahkemesini çok fazla etkilemedi bu düşünce. Açıkça ifade ediyoruz, söylüyoruz ki bu karara uymak durumundayız. Ancak bu karara Türk toplumu nasıl saygı gösterir veya saygı gösterir mi göstermez mi bilmiyorum.”(ntv,22.6.2001) 

FP İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'le kapatma konusunda şunları söyledi: “Önce Türkiye'ye böyle bir kapatma kararının hiçbir faydası olmadığını düşünüyorum. Özellikle Türkiye'nin Batı'da ve dünyada imajını olumsuz etkileyeceği endişesini taşıyorum. Hangi sebeple kapatılırsa kapatılsın ben bu davanın savunma hazırlıkları içerisinde yer almış, hem yazılı hem sözlü savunması aşamasında görev üstlenmiş bir hukukçuyum, milletvekiliyim.Mesela bir örnek vereyim. Millet 5 yıl süreyle kendisine siyaset yasağı getirilen Sayın Ramazan Yenidede, eski Denizli milletvekilidir. Kendisine 5 yıl süreyle siyaset yasağı getirilmiştir. Sayın Ramazan Yenidede'nin TBMM'de hemen şurada bir basın toplantısındaki konuşması delildir. Bir o konuşması sebebiyle milletvekilliği düşürülmüştür.

Ve ben gayet iyi biliyorum ki o konuşma sebebiyle milletvekilliği sıfatından arındıktan sonra Ramazan Yenidede, Ankara DGM'de yargılandı. O konuşmadan dolayı beraat etti. Şimdi düşünebiliyor musunuz, bir şahıs bir konuşma yapmış, o konuşmadan dolayı yargılanmış ve beraat etmiş. Beraat ettiği bu konuşmadan dolayı kendisine Anayasa Mahkemesi 5 yıl süreyle siyaset yasağı getiriyor. Ben bütün bu hususları kamuoyunun takdirine bırakıyorum, hukuk çevrelerinin takdirine bırakıyorum. Bu çok çok tartışılacak. Ama ben böyle bir kapatmanın Türkiye'ye sıkıntıdan başka bir şey getirmeyeceğini düşünüyorum.”   

2001 yılının aynı günleri Türkiye'de yeni bir toplumsal dip dalgasının iyice yükseldiği günlerdi. Fazilet Partisi'nin son kongresinde Abdullah Gül'ü destekleyen ancak aradığını bulamayan ‘Yenilikçiler' çalışmalarına hız vermişler ve aşikâr bir şekilde siyaset etmeye başlamışlardı.

23 Haziran günü Bilkent Otel'de yapılan toplantıda Fazilet Partisi'nde ipler tamamen koptu. Yenilikçiler, yeni kurulacak partinin Genel Başkanlığına Bülent Arınç'ı önerdiler. Ancak Arınç da kabul görmeyince son birlik hayali uçtu. İki kanat da parti çalışmalarını hızlandırdılar.

1960'lı yılların sonlarında başlayan toplumun daha dindar kadrolarının yönetim talebi, geçen yıllar içinde daha rafine bir hale geliyor, kendine meşru bir çıkış yolu arıyordu. Milli Görüş Partileri bu vadide önemli bir fonksiyon icra etse de toplum, merkeze daha yakın, söylemi daha vasat bir dindar parti talebini her defasında bir kez daha tekrarlıyordu.

İşte bu beklentilerinin doruğa çıktığı bir noktada AK Parti siyaset sahnesinde yerini aldı.

HAFTAYA: BAŞBAKAN ÖZAL'IN KENDİNE DİKTE EDİLEN GENELKURMAY BAŞKANINA KARŞI ÇIKMASI

                                                   

 

 

                                                 KAYNAKLAR

Akşener Meral,(2009),Bugün Gazetesi,14.03.2009

Ensaroğlu Yılmaz,(2001),Basın Açıklaması, 23.6.2001

Karaalioğlu Mustafa, (2001),Hilal ve Ampul, İstanbul: Bakış Yay.

Ntv,(2001),22.6.2001

Mangırcı Faruk,(1999),Çankaya Savaşları,Ankara,