12 Şubat 2018

Festina lente- Yavaş yavaş acele edin

Castrol Global Dur-Kalk Endeksi 2017'ye göre dünya metropol kentlerinde motorlu taşıtların ortalama hızı saatte 30 km. civarındadır. Eğitimli bir at ise saatte 60–70 km. hızla koşabilmektedir. Demek ki modernizmin hız teknolojisi kentlerde sütçü beygiri hızına erişemiyor. Yüksek hız sayesinde trafik sınırsız bir şekilde ağırlaşıyor. Araçlar hızlandığında, insan ömrü trafiğin yol açtığı faaliyetlerde yığılıyor. Modern insan hız toplumunda sürat kapitalizminin çalışanına dönüşür, zaman kıtlığına yakalanır. Yolculuğa ayrılan zaman mümkün olduğunca yolcuya ait kılınmalıdır. Trafikte yolcunun ömrü makinelerin (motorlu taşıtların) kişisel üretkenliğini ortadan kaldıran hareket tekelinin eline geçer.

Eski insanlar sadece günümüzde uzak yolculuk denilebilecek mesafelerde bir ulaşım aracına ihtiyaç duymaktaydı. Bu nedenle yolculuğa çıkan kişi “seferî” olurdu. Bilindiği üzere yolcuya zekât verilebilmektedir. Modern insan, seferî olmadığı halde evinden sokağa adımını attığı anda ulaşım aracı kullanmaya ve “yola basma parası” vermeye mecbur olmuştur. Ivan Illich modern insanın bu durumu hakkında “Otomobillere zoraki bağımlılık, hızlandırılmış motorlu ulaşımın kazandırdığı değerler üzerinden insanların kendi doğal güçleriyle hareket ettiği bir topluluğu inkâr ediyor” der (Ivan Illich, Enerji ve Eşitlik, Ağaç Yayıncılık, 1992: 23). Illich'e göre insan ayakları üzerinde de çok güzel hareket ediyor. Ancak bu hareketini kaybetmiştir.

Gerek Faruk Sümer gerek Ali Abbas Çınar, Kaşgarlı'ya atıf yaparak “At Türkün kanadıdır” veya “Kuş kanadın, er atın” yargılarını hatırlatır. Faruk Sümer, Alp Er Tunga'dan “Ay gök için ne ise, at da er için o kadar gerekdur / At irge andag kim kökge ay” sözünü nakletmiştir. Ali Abbas Çınar, Ömer Hayyam'ın Nevruznâme'de geçen bu sözü Orhan Şaik Gökyay'ın da “Erge andak kim gökde yay” şeklinde telaffuz ettiğinden de bahseder (Çınar, Divanu Lügati't Türk'te At Kültürü, Türk Kültüründe At ve Çağdaş Atçılık kitabının içinde, Haz: Emine Gürsoy-Naskali, Türkiye Jokey Kulübü, 1995: 147).

Ivan Illich, otomobilleri insanlığın felaketi olarak görür ve bisikleti önerir. Çünkü yazara göre modern insanın otomobil bağımlılığı onun pasifize edilmesine ve kendi gücüyle hareket kabiliyetini kaybetmesine yol açmıştır. Gittikçe hızlanan araba, toplumları felce uğratan hız âyinini dayatır; daha fazla enerji tüketimine yol açarak zaman kıtlığına, mekân daralmasına ve sınıf ayrıcalığına sebebiyet verir. Oysa bisiklet, hareketin öz direncine insanın metabolik enerjisini en uygun şekilde aktaran bir geçiş/transport aracıdır (Illich, 1992: 61).

Bu noktada Illich'in kavramlarını hatırlamaya ihtiyaç vardır:

Trafik: İnsanların evleri dışındaki her tür harekete denir (Illich, 1992: 23).

Transport-Motorlu ulaşım (taşınma): Trafiğin sermaye-yoğun şeklidir. Müşterileri yolcular olan bir endüstriyel üründür. Transport, tanımı gereği kıttır.

Transit (geçiş): Trafiğin emek-yoğun şeklidir. Transit, bir sanayinin ürünü değildir, geçiş yapanların bağımsız teşebbüsüdür. Transitle iştigal etme kabiliyeti insan için doğal bir şeydir ve aynı yaşta sağlıklı insanlar arasında aşağı yukarı eşit oranda dağıtılmıştır (Illich, 1992: 47).

Tiryaki yolcu: Ulaştırma endüstrisinin ürününe denir. O, herkesin hâlâ kendi gücüyle hareket ettiği bir dünyadan zorla çekilip alınmış ve dünyanın merkezinde bulunduğu hissini kaybetmiştir. Tiryaki yolcu, onu her gün ortalama yirmi mil katetmek zorunda bırakan ve çoğu kez yolunu beş milden az yarıçapla sınırlayan arabalara, trenlere, metrolara ve asansörlere başvurmak zorunda bırakan çileden çıkarıcı zaman kıtlığının evrensel kölesidir. Tiryaki yolcu, aşırı şekilde ulaşıma dayalı trafik budalalığını kavrayamadığından trafik yoğunluğunun çıkmazından daha fazla trafik istemekten başka çare göremez (Illich, 1992: 29-30).

Yolcu, yüksek-hızlı araçların onu kendi gücüyle hareket ederken sahip olduğu sınırlı özerkliğin ötesine geçtiğine, özgürleştiğine inandırılmıştır. Emek-yoğun transit'in yerine planlı ulaşımın (transport) hâkim olmasına müsaade etmiştir. Fizikî çevrenin tahribatı bu teslimşiyetin en asgari neticelerinden biridir. Bunun daha acı sonucu, ruhî yalnızlığın çoğalmasıdır. Günlük hayat motorlu turlara bağımlı hale geldiğinde artık endüstri trafiğe hâkim olmakta ve radikal tekel haline gelmektedir.

Ulaşımın tekelinde bir dünyayı kabullenen yolcu, uzunluk, hız ve şeklini kendisinin kontrol edemediği mesafenin taciz edilen bir tüketicisi haline gelir. Hız eşiğini geçen her toplum, transiti (kendi gücüyle hareket edebilme kabiliyetini) ulaştırmanın (motorlu taşımanın, transport'un) kazançlarına feda eder.

Endüstri, daha önce kişisel olarak tatmin ve temin edilebilen ihtiyaçları karşılamanın tabii yolu haline geldiğinde, kişi başına belirli bir miktarın ötesine geçen herhangi bir sınaî ürün, o ihtiyacın giderilmesinde türlü üretim tekniğiyle kalıcı-radikal bir tekel haline gelir (Illich, 1992: 48-51).

Herkes için özgür, hızlı bir ulaştırmayı sağlayacak bir trafik ütopyası, kaçınılmaz olarak trafiğin insan üzerindeki sultasını daha da genişletir. Çağdaş trafiğin yol açtığı zarar, ulaşım tekelidir.

Hız ve teknoloji devletin varlık amaçlarına hizmet etmeli ama milletin hür ferdleri düşük enerjili tekniklerle hareket etmelidir. İnsanlar verimli toplumsal ilişkiler yolunda beygir hızında ilerlemeli; Türk, kanadı atla bilinmelidir.

“Yigidin mıradı attır, at saklamak dövletdir.”