05 Ağustos 2016

Fetö, Kollektivizm ve Panzehir

Ünlü düşünür Friedrich Hayek liberalizmin klasiği olan Kölelik Yolu adlı şaheserinde "kolektivizmi" çağının politik ve iktisadi durumuyla birlikte anlatır. Bu kitapta kolektivizmin zirvesi faşizmin ve komünizmin zannettiğimiz gibi, daha doğrusu Türk solunun iddia ettiği gibi birbirine zıt kutuplar olmadığını aynı totalitarizmin iki yüzünü teşkil ettiğini göstermiştir. Kolektivizmde birey değil, topluluk, kişi ve kişinin hedefleri değil, grup ve grubun hedefleri vardır.

Kolektivizmin, bireyi topluluğun ya da grubun çıkarı adına ezen yok eden bir şey olduğunu söyleyebiliriz. Kollektivizmin hakim olduğu yapılar ister politik ister dini veya seküler yapılar olsun son derece baskıcı ve otoriter yapılardır. Kolektivizm yalnızca totalitarizm çağına ait de değildir. Modern toplum demokrasiyle yönetilirken ve özgürlük söylemi baş tacı edilirken de okul, Ordu, hastahane, sektler gibi yapılarda kollektivizmin hakim olduğunu söyleyebiliriz.

Zaten ünlü Fransız düşünür Michael Foucault da modern toplumdaki bu kolektivist iktidar yapılarını tek tek teşhis etmiş ve özgürlüğün işçi sınıfının burjuvaziye karşı yapacağı devrimle değil, bu kurumları da göz önüne alarak "Heryerde direnişle" mümkün olabileceğini söylemişti. Zaten işçi sınıfı devrim yapsa da kendi Ordu'sunu, kendi okulunu, kendi hastahanesini vb. yine kurardı ve tarihsel tecrübeler gösteriyor ki kurmuştur.

Ülkemizde gerçekleşen korkunç darbe girişiminin hemen ardından bugüne kadar gizli kalmış, hiç gündeme gelmemiş pek çok hikayeyi de dinlemeye başladık. Bunlardan birisi Askeri okullarla ilgili olanıydı ki, gerçekten de bu hikaye kapalı bir yapıda neler olabileceğinin ya da Nasıl zulüm yapılabileceğinin çok iyi bir özetiydi.

Askeri okullarda Fetöcü komutanlar cemaatten olmayan öğrencilere inanılmaz işkenceler yapmış ve onları bezdirmiş kimi zaman da namusuna bile dil uzatarak okuldan atılmalarını sağlamışlardı. Bu öğrencilerin hem gelecekleri kararmış, hem psikolojileri bozulmuş hem de milyarlarca lira tazminat ödemeye mahkum olmuşlardı.

Bu meselenin en vahim tarafı ise söz konusu öğrencilerin gerekli yerlere şikayet için başvurmasına rağmen durumları ile ilgili hakikatli bir soruşturmanın yapılmaması, ardı ardına gelen suç duyurularına kulak asılmaması, her seferinde kurumun ve kurumdaki yöneticilerin kollanması korunmasıdır.

Kollektivist yapılarda grubun amacı için birey yok sayılır, görmezden gelinir demiştik. Gerçekten de bireylerin bu yapıda varolma, ayakta kalma ve haklarını arama çabalarına rağmen gerekli soruşturmalar yapılmamıştır.

Halbuki Türk Ordu'suna insan kaynağını sağlayan en önemli kurumlar olan askeri okulların bu kadar başı boş bırakılması, bir terör örgütüne neredeyse teslim edilmesi eğer kötü niyet aramayacaksak tam bir aymazlık veya vurdumduymazlıktır.

Kolektivizmi sadece devlet ve bürokratik kurumlar nezdinde düşünmemek gerekir. Sivil toplum örgütü görünümünde Kollektivist yapılara da toplumda sıkça rastlanıyor.

Fetö, sivil toplum örgütü görünümlü bir terör örgütüdür ve terör eylemlerine başlamadan önce sözde sivil bir yapı olarak üyelerini kontrol etmiş, sevketmiş - himmet adı altında haraç keserek, bünyesindeki üyelerine maddi alt yapısını sağlayan kendi bankalarına para yatırmaları için çağrı yapmak, öğrencilerin üniversitede hangi bölümlere gireceğine karar vermek ve onları o yönde kanalize etmek, memur adaylarını, sınav sorularını çalarak kendi belirledikleri konumlarda memur olmaları yönünde sevk ve idare ederek -  ve en sonunda da onlara darbe günündeki vahşi eylemlerini gerçekleştirmek üzere talimat vermiştir. Üyelerinin kendi hayatlarını feda etmesi istenmiştir.

 

Üstelik bütün bunların imam kılıklı bir kişinin nihai amacını - yoksa ABD nin mi amacı diyelim - gerçekleştirmek için planlandığını ve yapıldığını düşünürsek, bireyi yoksayan bir grubun da gerçekte başka bir bireyin ya da bir başka devletin çıkarına hizmet ettiğini açıkça görebiliriz. Geçenlerde "cemaat abilerinden bir grup" imzalı bir mektup gazeteci Ahmet Taşgetiren tarafından yayınlandı. Mektupta Fetönün ulusal ve uluslararası düzeyde nasıl örgütlendiğinin yanısıra örgüt içinde örgütsel yapıyı, onun uygulamalarını ve liderini eleştirenlere  örgüt lideri Fetullah Gülen tarafından nasıl zulüm edildiği de bütün teferruatıyla isim isim anlatılıyordu.

Bu mektup "sözde sivil" örgütsel kolektivizmin tehlikelerini açık bir şekilde ortaya sermektedir. Bu yapıyı anlayabilmek için kesinlikle okunmalıdır.

Peki Kolektivizmden korunmak mümkün müdür? Kollektivizmin panzehiri "çeşitlik"tir. Grup oluşturacak bireylerin çeşitli kimlik, aidiyet, etnisite, sosyal sınıf ve dini görüşe sahip olmaları grubun tek bir merkezden yönetilmesinde, tek bir kişinin çıkarlarına hizmet etmesinde ve "ortak çıkar"ın ne olduğu konusunda sorgulamayı da beraberinde getirecektir.

Çeşitlilik totalleşmenin ve tekelleşmenin önünde ciddi engel oluşturabilir. Bu hukuki bürokrasi için, devlet bürokrasisi için de böyledir akademik ve askeri yapılanma için de geçerlidir. Bu yüzden sözü edilen çeşitlilik kurumsal insan kaynağını oluştururken  göz önüne alınmak zorundadır.

Bu durumda sınavlar çok önemli bir İşleve sahip. Kurumlara üyelerini seçme olanağı veren sınavların toplumun her kesiminden insanı bünyeye katmak üzere seçme kabiliyetine sahip olması gerekir. Fetö bugün darbe yapabilmişse bu girişimini söz konusu çeşitliliği sınavlar üzerindeki hakimiyeti vasıtasıyla kontrol edebilme gücüne sahip olmasına borçludur.

Sınavlarda da tekel değil, çeşitlilik elzemdir. Kişiler tek bir grubun hazırladığı sınavlarla değil, ehliyete sahip farklı uzmanların hazırladığı birden fazla sınava tabi tutularak seçilebilirler.