09 Eylül 2020

Fiil olmaksızın sözün güzel olması seni süslemez

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından açıklanan istatistiklere baktığımızda Örgün Eğitim 2019-2020 verilerine göre Türkiye'de toplam 18 milyon 241 bin 881 öğrenci eğitim almaktadır.

Dikkat kesildiğimiz zaman bu sayı, birçok ülkenin toplam nüfusundan da fazladır. Eğitime, insan yetiştirmeye bu kadar önem atfedip çeşitli kaynaklarını da bu kuruma hizmet için ayıran bir ülkede yaşamaktayız. Tabandan (halk) tavana (yöneticiler) bütün ülke, eğitim konusunda ciddi bir hassasiyete sahiptir. Öyle ki insanımız, ülkesindeki hatta diğer ülkelerdeki bir öğrenciye veya bir öğretmene koşulsuz saygı, sevgi ve merhamet hislerini barındırmaktadır. Hepimiz hafızalarımızı yokladığımızda şu veya benzer cümleleri zihnimizde bulacağız:

"Kızım bir tabak yemek de yan komşumuz olan öğrencilere götür." veya "Öğretmen hanım, köyümüze hoş geldiniz ne ihtiyacınız olursa çekinmeden bize gelin."

Eğitime ciddi önem veren bir ülke olduğumuz, sayısal veriler dışında eğitimcilere ve eğitim alan öğrencilere karşı olumlu tavrımızla da kendini ön plana çıkarmaktadır.

Değinmek istediğim husus, bizim için değeri hiçbir şey ile ölçülemeyecek kadar önem arz eden bu kuruma her yıl milyonlarca insanın girip çıkmasına rağmen "ahlâklı insan yetiştirme" hususunda eksiğimiz gün geçtikçe çoğalıyor.

Tabandan tavana herkesin saygı duyduğu, sevdiği ve ülke kaynaklarının çoğunu da kendisine ayırdığı bir kurum, neden insan yetiştirmede önemli oranda tökezliyor?

Neden her gün haberlerde tavuk keser gibi insan kesen insanları(!) görüyoruz?

Neden her gün mesleki hayatında zirve yapmış sözde eğitimci insanların yaptıkları torpillerle, adam kayırmalarıyla gözümüzü açıyoruz?

Neden her gün insan, hayvan ve doğaya; insan eliyle açılan savaşlara şahit oluyoruz?

Eğitimcilerin bu soruların muhatabı olmasını istemekle haddi aşmış sayılmayacağımı düşünüyorum. Elbette eğitim kurumunun tüm yükü eğitimcilerin üzerinde değildir. Aile, öğrenciler, yöneticiler ve halk da bundan sorumludur. Fakat bir eğitimci olarak, eğitimcilerin sorumluluğuna dikkat çekmek önceliğimiz olsun der,  Aristotales'in İskender'e Vasiyetinden bir kesitle devam etmek isterim:

"Allah insanlara merhameti emretti, onlara merhamet etti.

Onlara doğruluğu emretti, onlara doğru söyledi.

Onlara cömertliği emretti, onlara karşı cömert oldu.

Affı emretti, affetti.

Sen de benzer şekilde merhametle, afla, dostlukla muamele et.

Sen bozulursan yönettiğin insanlar da iyi olmaz. Sen bozguncu olursan onların yol göstericisi olmaz. Sen sapıklık içinde olursan onların kılavuzu olmaz. Kör nasıl yol gösterir?"

Öğrencisine, kalpleri/zihinleri kör olan eğitimci, anne-baba, yönetici, halk nasıl yol gösterir? Sorumluluk bilincini taşıyan her vicdanın bu soruyla zihnini meşgul edebilmesi temennisiyle...

Görmek istediğiniz değişim için önce kendinizden başlamayı unutmayın sayın okur.