Filistin'den Türk'ün ricati yahut Gazze'nin vebali
Bugün İsrail’in Filistin’de yapabildikleri bir yönüyle Türk kalkanının 1. Dünya savaşında parçalanması ile yakından ilgilidir. Siyonistler bakımından strateji olarak İngilizlerin muhtemel zaferi Filistin’in Osmanlı’dan koparak İngiliz kontrolüne girmesi manasını taşıyordu. İşte böylece bölgede İsrail devletinin yapı taşları döşenebilecekti. İngiliz egemenliği ile Filistin’de yasaklar kalkıp bölge Yahudi iskanına açılabilirdi. Bugün tüm uluslararası yasaların çiğnenerek yaşanan iskân politikası görüleceği üzere o devir siyonistlerinin İngilizlere verdiği stratejik desteğin arkasındaki saiklerdendir. Bu bakımdan siyonistlerin genel taktiği ve çabası, İngilizlerin savaşı kazanmasına destek olmak yolunda idi. Bu açıdan bugün Doğu Akdeniz’deki İngiliz-Amerikan gemilerinin ne aradığı sorusunun cevabı köken olarak bu dönem gelişmeleri ile alakalıdır. İşte bu yolda çalışan siyonistler içinde NİLİ casusluk örgütünü kuran Aaron Aaronsohn, Fitzmaurice ve Sykes gibi İngiliz devlet ricaliyle sıkı bir Filistin pazarlığı yapmaya başladığı görülür. Bu şahıs aslında bugünkü hikâyenin sembol tiplerinden biridir. İşte söz konusu Aaron, İngilizlerin harp bittiğinde Filistin’de bir Yahudi hakimiyetini kabul etmeleri şartıyla, savaşta onlara istihbarat desteği vaad ediyordu. Sonuçta İngilizleri ikna eden Aaron, bahsedilen istihbarat faaliyetlerini yapmak üzere Kahire’deki İngiliz üssünde görevlendirildi. Görüleceği üzere Cihan harbinde Filistin cephesinde yaşananlar aynı zamanda Filistin’de bir Yahudi devleti projesinin de yürütülmesi manası taşır gözükmektedir.
Filistin ve Suriye’nin Kaybı yahut
İsrail Devleti’ne Doğru
Birinci Dünya Savaşı’nda
Güney Cephesi’nde, yürütülen Birinci ve İkinci Kanal Harekâtları, Birinci,
İkinci ve Üçüncü Gazze Muharebeleri, Birinci ve İkinci Şeria Muharebeleri ve
Nablus Meydan Muharebesi Yıldırım Ordular Grubu Orduları tarafından
kaybedilince, sırasıyla Filistin, Ürdün ve Suriye’yi boşaltarak,
Gazze-KudüsNablus-Dera-Şam- Halep çerçevesinde savunma savaşları sonunda evvela
Halep kuzeyi sonra ordular Adana’ya kadar çekilmek zorunda kalacaktı. Yani
yukarıda bahsedilen şartlar ne yazık ki gerçekleşerek Osmanlı hakimiyeti
bölgeden uzaklaştırılmıştır. Burada
Yahudilerin bu planları yürürken Şerif Hüseyin ve oğulları da bu savaşın
kaybedilmesine destek olacaklardır. General Allenby idaresindeki İngiliz
Ordusu, Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ın komutasındaki Arap Ordusu
ile birlikte, 19 Eylül 1918’de Nablus güneyinde 8, 7 ve 4.Ordulara karşı
harekatında Mareşal Liman Von Sanders’in Yıldırım Ordular Grubu bozguna uğramıştır.
Bundan sonra düşman ilerleyişi Suriye istikametinde devam etmiştir. 29 Eylül
1918’de, Faysal’ın Arap Ordusu Şam’ı işgali söz konusu olur. Birliklerimiz, 30
Eylül 1918 günü öğleden sonra Şam’ı boşaltır Arap ve İngiliz Orduları, 1 Ekim
1918’de, Şam’ı ele geçirmişlerdir. Böylece ricat Adana’ya kadar devam
edecektir.
Bir Siyonist Casusluk Şebekesi: NİLİ
NİLİ (Örgütün adı,
ajanlarının kendi aralarında kullandığı “İsrail sonsuzluğu yalan olmayacak” manasında
İbranice “Netzach Israel Lo Ishakare” parolasının kısaltması olan NİLİ’den
gelmektedir) adlı bu şebeke bahsi geçen Yahudi botanik uzmanı Aaron Aaronsohn
tarafından kurulmuştu. Romanya’da dünyaya gelen Aaron, kaderin cilvesi olacak
ya Doğu Avrupa’da alevlenen Yahudi aleyhtarlığı üzerine ailesiyle birlikte
1882’de Osmanlı Devleti’ne sığındı. Bir kısım siyasi Yahudiler Türklerin tün
dünyadaki anti-semit hareketlere inat Yahudileri koruyan tavrına her daim
Türkleri ve inançlarını zalimce örseleyerek cevap vermekten neden vaz geçmezler
anlamak zor. Lakin tüm Yahudiler emin olsunlar ki yarın mazlum düşerlerse
Türkler yine aynı atıfet ile onlara bakacaktır. Zira seciyeleri böyledir. Her
neyse sığınan aile Filistin’e yerleştirilir. İlginç ya bu Aaron Rotschild’in bir
bursuyla Fransa’da bir tarım okuluna gönderilir. İşte Aaron, okul yıllarında
Filistin’de Yahudi kolonizasyonunun genişletilmesi ve burada bir Yahudi yurdunun
kurulması yönünde Siyonist fikirlere kapıldı. Süreçte görüleceği üzere
Osmanlı’nın bölgeden çıkarılması, Arapların bir kısmının Lawrence ve
benzerlerince iğfal edilmesi ve isyanları, 1. Dünya savaşı olayları bugün
kolonizasyonun genişlemesi ile Yahudi yerleşimlerinin ve işgalinin oluşması ve
İsrail’in kurulması faaliyetine yönelik hukuk tanımaz faaliyetler temellerini
bu devirlerden alır.
İşin tuhaf tarafı ya da
kaderin bitmeyen cilvelerinden biri olarak Aaron, savaşın başında IV. Ordu’da
Cemal Paşa’nın danışmanı yapılır ve çekirgelerle mücadele ofisinde
görevlendirilir. Ne masum ve makul bir gerekçe değil mi? Adam çekirgelerle
mücadele için Cemal Paşa’nın yanındadır. İşte bu görev sayesinde bu şahsa bilimsel
çalışmalar yapmak için Osmanlı polisi ona bir “seyahat vesikası” da verir. İşte
Orta Doğulaşan bölgemizde bugün İsrail’in doğuşunda yer alan gaflet dalgasının
numunelerinden birisi. Bu vesika neye
yarar? Aaron Suriye, Filistin ve Lübnan yüksek düzey askeri ve sair
yöneticilerle alaka kurduğu gibi Berlin, Viyana ve İsviçre’de de dolaşma şansı
bularak ilişkilerini geliştirdi. Tarım
okulunda İsrail hayalleri gören Siyonist bir kişinin kendi elimizle kendimize
hançer edilmesinin ilginç bir numunesi. Peki bununla bitti mi? Hayır. Cemal
Paşa’ya yakınlığından istifade ile Aaron, ne yazık ki 1916 Haziran’ında Osmanlı
Devleti’nin Arap eyaletlerinin savunma planlarını elde etti ve bu çok kritik malumatı
Londra’daki İngiliz istihbarat servisine ulaştırdı. Hülasa verdiği sözü tutmuş
ve kendi hayalleri uğruna anti semitizmden kaçıp sığındığı Osmanlı devletine
karşı Osmanlı vatanında Siyonist bir ihanetin resmi olmuştur. Aaron’un kurduğu NİLİ
Filistin ve Suriye’deki birliklerimiz hakkında bilgileri toplarken arz-ı mevut
ve bağımsız İsrail için motive edilmiş Yahudi kızlarını da müttefik subayları
ulaşmada kullanıyordu. Sadece dışarıdan ve kadın kullanılarak bir ihanet söz
konusu değildir içeriden de hainler çıkmaktaydı. Hep çıktı ve çıkıyor. Mülazım
Bahaaddin Efendi isimli sözde Türk subayı, Belkind ve Lishansky’ye ile birlikte
hareket ediyordu. Bahaaddin Efendi akabinde Şabetay takma adıyla yurt dışında firar
eder. Osmanlı ordusunda bulunan gayri Türk kimi subaylar rüşvet karşılığında
NİLİ’yle bilgi alış verişinde bulunmaktaydı. NİLİ ABD’nin İngiltere
safında savaşa girmesi için çalışırken meşhur Arnold Toynbee’nin propaganda
ekibinde üretilen malumatı kullanıyordu. Sonuçta NİLİ tespit edilerek
çökertilmiş ve Şam ve Kudüs Divan-ı Harbileri, NİLİ casusları hakkında idam da
dahil farklı cezalara hükmetmiştir. Örgütün lider kadrosundan Naaman Belkind ve
Yossef Lishansky, Şam Divan-ı Harbisinin kararı gereği asılarak idam
edilmiştir. (Celil Bozkurt, I. Dünya Savaşı’nda Filistin Suriye Cephesi’nde Nili Casusluk Örgütünün
Faaliyetleri, https://www.atam.gov.tr/wp-content/uploads/04-Celil-BOZKURT-I.-D%C3%BCnya-Sava%C5%9F%C4%B1%E2%80%99nda-Filistin-Suriye-Cephesi%E2%80%99nde-Nili-Casusluk-%C3%96rg%C3%BCt%C3%BCn%C3%BCn-Faaliyetleri1.pdf) Hülasa Osmanlı Devleti
kendi topraklarında mühendislik ve cerrahi yapmak isteyen bu çeteyi çökertir
ama vaki zararın büyük bedellere yol açar.
1919’da Weizman’ın
asistanı olan Aaron Filistin sınırlarına dair bir raporu sunmak için Paris
Konferans’ı sorası raporu sunmak için Londra’ya gitmiş dönüşte uçağı Manş
denizine düşünce Aaron ve NİLİ orada boğulmuşsa da uğruna çalıştığı idealleri
Filistin’de gerçekleşmiştir.
Bugün Gazze’de
yaşananlar işte burada hülasanın hülasası verilen kısa malumat ve NİLİ örneği
çalışmaların güncel neticeleridir. “Lawrence’nin şu sözlerini hatırlayarak
bitirelim: Hükümet, Arapları, bizim
yanımızda savaşmaları için kesin özyönetim (selfgovernment) vaatleriyle ayağa kaldırdı.
Araplara, kurumlara değil, kişilere inanırlar. Beni İngiliz yönetiminin serbest
ajanı olarak gördüler ve benden hükümetin yazılı vaatlerinin bir onayını istediler.
Bu yüzden gizli antlaşmaya katılmak zorunda kaldım ve sözlerimin değeri her ne
ise, adamları ödülleri konusunda temin ettim. Ateş altında geçen iki yıllık ortaklığımız sırasında
onlar bana inanmayı ve benim gibi samimi olarak hükümetimizi düşünmeyi
alışkanlık haline getirdiler. Bu umutla güzel bazı şeyler yaptılar ama ben, elbette birlikte
yaptığımız şeylerle gurur duymak yerine sürekli ve acı bir şekilde utanıyordum. Savaşı biz kazanırsak bu vaatlerin ölü bir belge olacağı başından belliydi ve ben, Arapların
dürüst bir danışmanı olsaydım evlerine gitmelerini ve böyle şeyler için savaşıp
canlarını tehlikeye atmamalarını öğütlerdim… Sahtekarlığı göze aldım, benim
kanıma göre Doğu'da bizim ucuz ve hızlı zaferimiz için Arap yardımı gerekliydi
ve kazanıp sözümüzü tutmamamız kaybetmekten daha iyidir.” Bölgede bir vekalet unsuru olduğunu
görmeyerek özyönetim (self government) rüyası görenleri bu yazıdaki tarihe
bir bakmalarını tavsiye ederiz. Türk devleti çekirgelerle mücadele için
seçtiklerine, Araplar dostlarına ve bölgenin tüm Müslümanları hallerine bir
baksınlar. Gazze sanırım hepimizin tarihi ve hepimizin vebali!
Vesselam