24 Aralık 2017

Filmler yabancı, figüranlar yerli!

 

Televizyon izlediğim zamanlar tercihim belgeseller ve ülke tanıtım programlarından yana oluyor. Bu vesileyle insan, bilmediği birçok şeyi öğrenme fırsatı buluyor.

Geçen hafta sonu bir televizyon kanalında Kuzey Afrika ülkelerinden Fas tanıtılıyordu. Amerikalı filmciler Fas'ta bir şehri Ortadoğu ve Afrika filmlerinde sürekli kullanmak üzere stüdyo olarak inşa etmişler. Bu stüdyoda sinema seyircilerinin yakından tanıdığı birçok film çekilmiş.

Şehre bir de beş yıldızlı otel yapmışlar. Özellikle filmlerde rol almak üzere gelen yabancı meşhurlar bu otelde kalıyorlarmış.

Avrupa'ya olan yakınlığının yanı sıra mimari özelliklerinin korunması ve nüfusunun hemen hepsinin Fransızcayı çok düzgün konuşmaları, Avrupalı turistlerin rotasını Marakeş'e yöneltiyor. Marakeş'in bu kadar ilgi görmesinin bir diğer sebebi ise bir film stüdyosu olarak da kullanılıyor olması. Bunun için Marakeş'e dört saat uzaklıkta yer alan Ouarzazate'a gitmeniz gerekiyormuş.

Burası, Fas'a genel vali olarak atanan, Fransız General Lyautey tarafından 1929 yılında, çölden hemen önceki önemli bir ileri karargah olarak kurulmuş. Şehrin nüfusu 30 binden fazla. Coğrafi özelliklerinden dolayı, bir açık hava film stüdyosu olarak da kullanılıyor. Şu an Ouarzazate'ta özel sektöre ait dört büyük film stüdyosu ve mevcut. Şehrin içinde de bir sinema müzesi oluşturulmuş. Şehir merkezine girişte ise film endüstrisini sembolize eden bir anıt var.

Figürasyon açısından ucuz işgücü, geniş arazi ve özellikle tarihi filmlerde kullanılabilen doğal coğrafi özellikleri nedeniyle Hollywood başta üzere dünya sinema sektörü buraya akın ediyormuş.

Dileyen, bir rehber eşliğinde bu devasa dekorları gezebiliyormuş. Atlas Platosu'nda çekilen filmlerden bazıları şunlarmış:Nil'deki Elmas, Gün Işığında Suikast, Musa, Kundun, Lejyoner, Kleopatra, Gladyatör, Asteriks ve Oburiks: Görevimiz Kleopatra ve Cennetin Krallığı.

Programı izledikten sonra aklımda şöyle bir soru canlandı. Amerika'da bol miktarda çöl zaten var. Ortadoğu ve Afrika'ya benzer stüdyoları orada değil de neden Fas'ta kurdular?

Takdir edersiniz ki bir film sadece sahne, mekan ve başrol oyuncularından ibaret değil. Filmde birçok figürana da ihtiyaç var. Amerikalılar her film için uçaklarla Ortadoğu'dan adam doldurup ABD'ye getirecek değiller ya?

Sömürge ağının bir parçası olmuş bu ülkelerde; gönüllü, hiçbir ücret almadan, 'Ben bir Amerikan filminde rol aldım' diye ömrü boyunca mutlu olacak binlerce figüran var.

Böylece Hollywood, stüdyoları Fas'a kurarak figüran işini de bedavaya ya da ucuza kapatmış oluyor.

Programı izleyince Amerikalıların ülkemizde ve diğer Ortadoğu ülkelerinde çektikleri onlarca film, gözümün önünden film şeridi gibi akıp geçti.

 

'27 Mayıs 1960' filmi bunlardan biriydi mesela. Darbeciler darbe bildirisinde ilk cümle olarak NATO'ya bağlılıklarını bildirmişlerdi. Filmin ilerleyen sahnelerinde memurların maaşlarını ve emekli edilen 5.500 subayın kıdem tazminatlarını  ABD karşılamıştı.

 Film yabancı, figüranlar yerliydi. Sermaye yabancı, sahneler yerliydi.

‘12 Mart 1971' filmi, 27 Mayıs'ın değişik bir versiyonuydu. Araya birkaç aksiyon sahnesi ilave etmişler, bazı figüranları değiştirmişlerdi.

‘12 Eylül 1980' filmi ise generallerin ve askerlerin başrolde gözüktüğü bir filmdi. Ama 'esas oğlan' yine başkasıydı. Bu film ABD Devlet Başkanına sunulan 'Bizim oğlanlar başardılar' cümlesi ile son buluyordu.

‘28 Şubat 1997' filminde bu kez Müslüm Gündüz, Sisi, Fadime Şahin gibi unutulması zor figüranları da filme dahil ederek filmi eğlenceli kılmak istemişti Amerikalılar.

Nasılsa mekan bedava, stüdyo hazır, figüranlar gönüllüydü...

‘17 -25 Aralık 2014' Filmiyle yeni bir deneme yaptılar. Ancak gişe rekoru kıracaklarını tahmin ettikleri bu film, kısa sürede ellerinde patladı. Üstelik Oscar ödülü hayaliyle artistliğe soyunan figüranlar seyirciden iyi bir dayak yediler.

Pentagon'un senaristleri geçen yıl bir araya geldiler. Türkiye'de çektikleri bütün filmleri baştan sona izlediler. 'Aynı filmleri yeniden sahneye koymak sıkıcı olabilir' dediler.

Birkaç gün bir odaya kapanıp yeni senaryolar yazdılar.'15 Temmuz 2016' filmini sahneye koymayı planladılar.

Mekan olarak Ankara ve İstanbul başta olmak üzere bazı vilayetleri seçtiler.Stüdyo zaten hazırdı. Figüranlar ise yine gönüllüydü.

'Filmin tek aksiyon sahnesinden oluşması yeterli değil' diye bir macera filmi havasına sokmak istediler.

Bu son film, ABD Büyükelçisinin 'Ak Parti İmparatorluğu'nun sonu geldi' sözüyle başlıyordu.

Ne var ki çevrilen filmin bir ihanet filmi olduğunu gören seyirci kısa bir şaşkınlık anından sonra figüranları da  film stüdyosu olarak planlanan mekanları da hak ile yeksan ettiler.Figüranların bir çoğu Yunanistan'a sığınarak canlarını zor kurtardılar.

Amerikalılar hazcı (hedonist) bir toplum. Film, fırıldak çevirmeyi seviyorlar. Mekan hazır, stüdyo hazır, gönüllü figüranlar görünce dayanamıyorlar.

Ülkemizi artık Amerikan filmlerinin stüdyosu olmaktan çıkarmazsak işimiz zor.

Çünkü, ‘Meşhur olacağım, Oscar alacağım' diye her türlü role bedava soyunacak yerli ve gönüllü figüranların sayısı az değil.