01 Eylül 2016

Fırat Kalkanı ABD’nin darbe girişimine Türkiye’nin cevabıdır

Günlerdir Suriye operasyonu medyada bütün yönleriyle tartışılıyor. Uzmanlar habire yeni argümanlar öne sürüyor. Haritalar boy boy ve bu sözde uzmanlar operasyonu adım adım analiz ediyorlar. Halbuki yaşananları değerlendirmek için uzman olmaya gerek yok. Uzun uzun analizlere hiç gerek yok. Gerçek bazen son derece basit olabilir.

Suriye Operasyonu ABD nin Fetö operasyonuna karşı Türkiye'nin cevabıdır. Türkiye tanklarını Suriye'ye, PYDye, DAEŞe karşı değil, kendisini dünyanın jandarması olarak gören ABD'nin gizli kolluk kuvvetlerine karşı yürütmüştür. Bu operasyon o kadar önemlidir ki Rus devlet temsilcilerinden Amerikalı Biden'e, İran devlet adamından Barzani'ye bölgede hüküm sürmek isteyen kim varsa TCyi muhatap alarak bu kritik meseleyi konuşmak üzere hemen ülkemize gelmiştir.

Türkiye'nin bölgedeki stratejik öneminin farkına tam anlamıyla varması ve buna göre hareket etmesi bazılarının geçmişte düşündüğü gibi “sıfır sorun politikası”yla mümkün değildi. Çünkü sıfır sorun politikası ne PKK ve PYD YPG gibi PKK nın dış uzantılarını dikkate alıyordu ne de Akdeniz'deki doğal gaz kaynaklarının varlığını. Sıfır sorun politikası Rusların Suriye topraklarındaki çıkarlarını korumak üzere harekete geçmesini de hesaba katmamıştı. Yalnızca Rusya'nın değil, Amerika'nın da, İran'ın da ve diğer Batı ülkelerinin de.

Akademisyenler kitaplarla yaşar. Kitaplar da teorilerle doludur. Çoğu akademisyenin kafası bir teori çöplüğüdür. Ancak teorilerle hayat her zaman birbirine paralel ya da uyumlu olmaz. Hayat, yani tecrübe teorileri önceleyebilir, alt edebilir,  yok sayabilir. Çok genç ve tecrübesizken kanı deli akan herkes gibi ben de saçmalıyordum ve hiç unutmuyorum bir hocam bana “hayatla kumar oynanmaz, oynarsan hayat kazanır” demişti. Sıfır sorun politikası kulağa hoş geliyor. Komşularımızla sorunsuz, mutlu mesut yaşamamız ancak bir ideal olabİlir. İdealler güzeldir. Gerçek ise çoğunlukla bambaşkadır.

Keşke herkes liberal olsaydı (!) Böylece Ticaret (iktisadi/kültürel) ve hukukla ülkeler arası sorunlarımızı kolayca hallederdik diyebiliriz. Ama Ortadoğu liberal değil, Batı da liberal değil ve sorunlarını çıplak güçle halletmeyi tercih ediyor. (İsteyenler liberallerin pek sevdikleri bir deyiş olan “kendiliğinden doğan düzenin” de aslında bir güç/iktidar düzeni olduğunu iddia edebilirler.

Siyasi liberalizmin eşlik ettiği bir ekonomik liberalizmi ben yalnızca öyle görmüyorum, özgürlük lehine iktidarın sınırlandırılması ya da sınırlandırılmış bir güç/iktidar düzeni denemez mi?) Küreselleşme elbette dünyanın batılılaşması anlamına geliyor, dünyanın liberalleşmesi değil. Doğal kaynaklar sınırlı dolayısıyla satın almaktan çok güçle ona sahip olmak, ajanlarıyla iktidarları kukla haline getirmek için çeşitli girişimler yapmak batılı devletler için çok daha cezbedici.

Sıfır sorun politikası ise bu gerçeği görmeyen, devletler arası güç ilişkilerini ıskalayan ve ideal olanı hedefleyen bir politikaydı.

Bütün komşularımızla sorunsuz yaşamak. Sorunsuz ilişki var mıdır ve ya sorunsuz olmak her zaman doğru mudur? Mutluluk getirir mi? Hiç sorunu olmayan bir ilişkinin bizatihi kendisi bir sorun olamaz mı? Bazen uluslararası meselelerde mesela çözüm değil de çözümsüzlük daha çok işimize gelen bir durum olamaz mı? Kıbrıs meselesini düşünün.

Çözüm mü çözümsüzlük mü daha fazla işimize gelir? İkincisi değil mi? Çok sayıda soru sorabiliriz. Uluslararası ilişkilerle ilgili her politika sorgulanabilir ve sorgulamalıyız.

Türkiye sorun istemiyorum, sıfır sorun derken Suriye'ye girmekte bugün çok geç kalmıştır.

Artık kaynayan bir kazana dönüşmüş olan bölgedeki çıkarlarını korumasının tek yolu güç politikalarını yukarıda saydığımız hususları dikkate alarak oluşturmasında ve uygulamasında yatmaktadır.

Okyanus'un ötesinden gelip Suriye'ye egemen olmaya çalışan güçe karşı durmak elindeki bütün kozları oynamakla, işe yarar stratejiler geliştirmekle mümkündür yalnızca. Barış, Çiçek böcek gökkuşağı sloganıyla değil. İçeride yangına sebep olan terörün kaynağı yine Suriye'deki yangından güç alan dış mihraklardır.

Biz de onlar gibi hatta daha fazla Suriye'de askeri gücümüzle varolmak zorundayız. Zararın neresinden dönülürse kardır. Sınırlarımızı güvende tutmanın daha iyi bir yolu da yoktur.