06 Aralık 2015

'Fitnenin evveli Şam, ahiri Şam'

Selamünaleyküm.

Bir dünya ilişkiler şebekesinde yaşıyoruz. Savaş ve çatışma da, barış ve dayanışma da bir ilişki biçimi. Devletlerarası, şirketlerarası, gruplararası, dinlerarası çatışma, savaş, uzlaşma, barış ve dayanışma. Bunlar insanlık tarihi boyunca hep vardı. "Güneşin altında yeni bir şey yok." Değişmeyen gerçekliğimiz bu ilişkiler. Modern dünyamızın faillerinin kaderini de bu ilişkiler belirliyor. Demokrasilerin, dikdatörlüklerin kaderini bu ilişkiler belirliyor. Bu ilişkilerin, bu ilişkiler galaksisinin dışı yok. Bu ilişkilerin dışında kalmak istemek, yalnızca intihar etmek anlamına gelebilir. Barışa, dayanışmaya, uzlaşmaya mahkum olduğumuz kadar savaşa, çatışmaya ve ölüme de mahkumuz. Bu ilişkiler şebekesi bize ait değil, biz ona aidiz.

       Dünya ve yeryüzü  "Allah'ın tecelligahıdır."

1. Wallerstein sözünü ettiğim gerçekliğe "dünya sistemi" der. Başka kelimelerle ifade etmek gerekirse, "küresel kapitalizm," "kapitalizmin küreselleşmesi," Anglo-Sakson Batı'nın küreselleşmesi. Uzak Doğu'da bir sosyalist tiranlık ABD'yi durdurmak için uzun menzilli balistik füze denemeleri yapıyor. Amerika'yı durdurabilir, fakat kapitalizm füzelerle durdurulamaz birşeydir. Kapitalist dünyada "varolma" mücadelesi vermekten başka çıkar yolumuz olmayabilir ve bu kuvvetle muhtemeldir.

       "Sistem" kavramından nefret ediyorum. Çünkü "sistem" daima "egemenlerin sistemi" anlamına geliyor. Çünkü eğer "sistem" var ise, "aşağıda, egemenin gücüne ve tahakkümüne maruz kalanların" "aşağıda" kalmaları kutadder demektir.  "Sistem" varsa sistemin egemenlerinin inşa ettikleri yasalar ve sistemin faillerinin hukuku da vardır. Hukuk daima egemenlerin hukukudur.  Hukuk daima ve her  durumda politiktir. Hukuk h kendi göbeğini kandisi kesemez. Politikaya ihtiyaç duyar. Buna  politik literatürde "uluslararası hukuk" deniyor. Uluslararası ticaret sözleşme ve yasaları, uluslararası posta örgütü, Lahey Adelet Divanı, BM, devletlerarası antlaşmalar (Lozan, Potsdam, Bretton Woods, Sykes-Picot.)

       Bütün bu uluslararası sözleşmelere rağmen küremizde  "etkin" bir "uluslararası hukuk" yoktur. Dünyamız ne yazık ki hukukun egemen olduğu bir dünya değil. Evinizin içinde demokrasi olabilir, fakat evinizin dışında yok. Amerikan, İnğiliz, Fransız demokrasileri var, fakat "dünya demokrasisi" veya "uluslararası veya üstü demokrasi" diye bir şey yok. Belki de hiç olmayacak.

       Ayrıca kapitalizmin mantığı "özgürlüğe" vurgusu sebebiyle "sistemik" değil, "sistem-karşıtı"dır. Wallerstein yanılıyor olabilir. Dünya ilişkiler sistemi "sistemik" değil, "kaotik"tir. Yapabileceğimiz en iyi şey, kaotik bir okyanusta mini "sistem" adacıkları inşa etmek veya tahayyül etmektir (ulus sistemleri, AB gibi modern imparatorluk sistemleri)

Eğer bu doğruysa, dünya ilişkiler şebekesinin veya hiyerarşisinin "aşağısında" yer alan toplumlar için umut var demektir. Ve bu iyi ki böyledir. Tersi olsaydı Ortadoğu'nun ezilen halkları için sefalet ve ölüm mukadderat olurdu. Türkiye için de.

       Ve bereket versin "kapitalist" sistem, egemen faillerine rağmen "aşağıdakilere" dünya ilişkiler hiyerarşisinde "yukarı" tırmanma imkanı veriyor. Soğuk Savaş döneminin Doğu Blok'unda yer alan ülkelerin hiçbir iflah olmadı. Örnek mi! Polonya, Romanya, Bulgaristan,Mısır, Irak, Suriye.

       Dünya ilişkiler şebekesinin kaosunun merkezi şu günlerde Suriye. Şam Babil, Şam kaostur. "Fitnenin evveli Şam, ahiri Şam'dır". Irak'ta petrol, Doğu Akdeniz'de doğal gaz var. Dünyanın egemen güçleri füzeleri, jetleri, silahlı müfrezeleri ile birlikte Suriye'deler. Suriye'de Esad, İran, ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Almanya ve Fransa var. Herkes var bir tek Suriye'nin halkları yok. Onlar Suriye'yi terketme ve ölme yarışında. Suriye'de orman kanunları hüküm sürüyor. PYD ve şehirlerimizi, evimizi, sokaklarımızı bombalayan PKK militanları ve IŞİD bu kaosun neresinde? Türkiye neresinde? Türkiye'nin "sağı" ve "solu"  neresinde?