20 Kasım 2015

G20 Sonrası Türkiye

Türkiye geçtiğimiz hafta sonuG20 zirvesine ev sahipliği yaptı. Daeş'in Paris saldırılarının hemen ardından bu zirvenin gerçekleşmiş olması güvenlik açısından sorun olur mu, sorularını da beraberinde getirmişti.

G20 zirvesini yüz akıyla gerçekleştiren Türkiye, program öncesi yaptığı operasyonlarla istihbarat kabiliyetini ve alana hâkimiyetini dünyaya göstermiş oldu. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande dışındaki tüm liderlerin katıldığı zirveyle Türkiye'nin yıllardır dillendirilen “değerli yalnızlık” politikasına filan sahip olmadığını da görmüş olduk.

Zirve vesilesiyle bir yerlerde saldırı olması için dua eden, durmadan hükümeti karalayanlar son kertede inkisarı hayale uğradılar. Türkiye zirve süresince belki hiç olmadığı kadar sakin birkaç gün yaşamış oldu. Dünya liderleriyse ateşten gömlek içindeki bir ülkede böylesi alan hâkimiyetini nasıl sağladığının merakıyla Türkiye'ye övgü üzerine övgü yağdırarak evlerine döndüler.

1 Kasım sonuçları görünen ve görünmeyen iç muhalefetin de Türkiye üzerine oyunlar oynamaya çalışan ülkelerin de planlarını değiştirmek zorunda kalmasına yol açtı. 13 yıllık iktidardan sonra meydanı bir CHP-HDP koalisyonuna hazırlamak isteyenler sessiz çoğunluğun tokadını yediler. Diktatör olan sunulmaya çalışılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın değeri bir kere daha ortaya çıktı. Ak Parti'nin kısa bir fetret dönemi sonrası yeniden iktidara taşınmasında Cumhurbaşkanına olan sevginin yadsınamaz katkısını da görmüş olduk. Türkiye'yi taşıyan, doğu ile batının esas köprüsü olabilecek figürün Erdoğan ve Ak Parti iktidarı olduğu, güçlü bir iktidarla barışın taşıyıcısı olabileceklerini ispatladılar. Özellikle Daeş'in Paris saldırısı sonrası Türkiyesiz Ortadoğu'da oyun kurulamayacağı da görülmüş oldu.

G20 ile “Batıdan kopan Türkiye” tezleri de çöplüğe gittiğine göre artık yeni hizmetler zamanı geldi. Önümüzde yeni hükümetin kurulması, Kürt sorununda yeni adımlar atılması ve en önemlisi darbe dönemi ürünü olan 80 Anayasasının değiştirilmesi gündemi ve seçim sonuçlarıyla beraber halkın istiyorum dediği Başkanlık meselesi masada duruyor.

Kimse korkmasın, meclisten geçirilip Halka sunulur. Halk isterse olur. Ama demokrasinin temeli olan  “Halk” a rağmen istemiyorum demek olmayacağına ve “olmaz”cıların Türkiye'nin ekonomisi ve demokrasisiyle Batı'dan aşağı kalır bir yanı olmadığını da gördüğüne göre, Batı da bu gerçeği geç de olsa kavradığına göre önümüzdeki dört senede seçim sandığı değil ama referandum sandığını bekliyoruz.

Zor süreçler aşıldı. Artık millete dokunma zamanı, hizmet zamanı, yükleri kaldırma zamanı. 2002 ruhuyla kazanılan bir seçimden sonra 2002 ruhuyla eksikleri tamamlama zamanı. Demokrasiyi kurumsallaştırma zamanı. İyi bir kadroyla hızlı çalışma zamanı. Bu Meclis, Kurucu Meclis gibi hareket ederek ülkeyi geleceğe taşımak için çok çalışmalı.

Allah kolaylık versin. Herkes rahat olsun. Yanlışlarını düzelmek üzere kılıçlarımız da, doğrularını yazmak için kalemlerimizi de hazırladık.

Haydi Bismillah…