13 Nisan 2018

Galiba Facebook’u dostumuz sanmakla hata ettik...

Facebook ve Cambridge Analytica'ya dair yaşananlar herkesi endişelendirmeye devam ediyor. Daha önceleri kişisel verilerin sızdırılması konusunda bu denli büyük ölçekli bir olay yaşanmamıştı. Tıpkı diğer mağduriyetler gibi nasıl oldu insanın hayatına dokunur kıvamı aldı, mesele o sayede büyüdü.

Facebook'un reklam verenlere sağladığı “dark post” yani yalnızca hedeflenen kişilerin görebildiği reklamlar dahil pek çok yöntemi hedefleme yapmak için kullanan Cambridge Analytica'nın ABD'deki 220 milyon kişinin bilgilerine ulaştığı iddia edilmişti. Bunun üzerine Cambridge Analytica ile yollarını ayıran Facebook, güçlü hisse kaybının hala önüne geçemiyor.

Peki kuruluş verileri nasıl toplamış?

Cambridge Analytica kullanıcıların verisini, kişilik analizi yaptığını iddia eden “thisisyourdigitallife” isimli uygulama ile toplamış.  Çoğu Facebook kullanıcısının sıklıkla çözdüğü “Hangi Game of Thrones karakterisin?” “Ölüm tarihin ne zaman?” ve “Hangi lidersin?” gibi testlerden faydalanan kuruluş, bu testler üzerinden belirlediği profilleri siyasi partilere yönlendirerek onlara seçimler konusunda büyük kolaylıklar sağla(mış).

Facebook başkan yardımcısı Paul Grewal, Cambridge Analytica krizi sonrasında kimsenin şifresinin ya da hassas bilgisinin çalınmadığını, kimsenin “hacklenmediğini” söylemişti. Bu konuda aslında oldukça haklı. Çünkü bu süreçte kimseye zorla bir şey yaptırılmadı. Yani kullanıcılar kapıyı zorla açan bir hırsızla değil, sırrını güvenerek verdiği bir arkadaşının gazabına uğradı.

Biz beynimizin bize oynadığı oyunlar neticesinde Facebook'a kalbimizi açıyoruz. Nasıl mı? Uzmanlar bunu şöyle açıklıyor:

Örneğin “Ne zaman öleceksin?” isimli ankete tıklayıp bir yığın kişisel bilgimizi bilmediğimiz bir siteye sağlarken iki şeyin etkisindeyiz: İlki bildirimlerin yaratacağı geçici mutluluk. Bunu sağlayan şey dopamin ve Instagram'dan Facebook'a, Twitter'dan Snapchat'e internette devleşen tüm platformlar dopamin üzerine kurulu. Dopamin sayesinde platformlar kullanıcılarının sitede daha fazla vakit geçirmesini sağlarken, kullanıcıyı da platforma bağımlı hale getiriyor.

Üzerimizdeki diğer etki ise yeni sosyal ortamlarımıza ait hissetme ihtiyacı. Facebook'ta önümüze arka arkaya 4 arkadaşımızın aynı testi yaptığını gösteren paylaşımlar düştüğünde, beşinci kişi olmak için sıraya giriyoruz. Çünkü kalabalığın söylediği, inandığı ya da yaptığı şeyin doğru olacağına dair naif bir inancımız var.

Zihni kolayca ele geçirebilen bu ortam yüzünden karar verme süreçlerimizden tercihlerimize kadar birçok şey bizim kontrolümüzden çıktı. Ve bunun artık önüne de geçilemiyor.

Facebook'tan ayrılsanız dahi size ait veriler Facebook'ta saklanmaya devam edecek. Bu basitçe, sizin Facebook'a girdiğiniz anla, çıktığınız zaman aralığı arasındaki tüm hareketleriniz. Hesabı sildiniz diye Facebook'un hakkınızda topladığı ve biriktirdiği onca bilgiyi de sileceğini mi düşündünüz?

Şöyle düşünün sırrınızı verdiğiniz bir arkadaşınızla bağınızı kesseniz sizce sırrınızı unutur mu?

Sanmayalım ki unutsun. Tarihin en büyük veri imparatorluğunu oluşturmuş bir sosyal medya platformundaki hesabınızı kapatmak kısa dönemde tepki göstermek için anlamlı olabilir. Ancak uzun vadede maalesef fayda sağlamaz...