28 Kasım 2019

Garaudy ve Don Kişot

Garaudy'nin şu tespiti çok önemlidir:  “Benim açımdan dünyanın en büyük günahı, umutsuzluğa kapılmaktır. İman sahibi olmak ise, fırtına ve kasırgalara rağmen sabaha ereceğinize ve günle buluşacağınıza inanmak demektir” (Don Kişot-Yaşanmış Şiir, Roger Garaudy, Tercüme Cemal Aydın).

Don Kişot adlı eseriyle ün yapan Cervantes, Kurtuba'da dünyaya geldi. Dedesi, Endülüs düştükten sonra İspanya'da yaşamaya devam eden ve “Morisko” olarak bilinen Müslümanların mahallesinde çuhacılık yaptı. Küçük Cervantes'in çocukluğu burada geçer. 1571'de İnebahtı savaşına katılır ve orada bir kolunu kaybeder. Savaştan sonra da İspanyol donanmasında askerliğe devam eder. 1575'te bir İspanyol gemisiyle birlikte Akdeniz'de yol alırken Afrika'daki Türk korsanlar tarafından esir alınır ve Cezayir'de köle olarak satılır. Defalarca kaçıp kurtulmaya çalışır ama her defasında başarısız olur. Sonunda ailesi, kilisenin yardımıyla topladığı fidyesini gönderir ve böylece Cervantes hürriyetine kavuşur. Beş yıl Cezayir'de esir kalan Cervantes bu sırada Türk ve İslam kültürlerini yakından tanımış, Türkçeyi de öğrenmişti. Bir rivayete göre de İstanbul'a gelmiş ve Kılış Ali Paşa Camii'nin inşaatında amele olarak çalışmıştır. Esaret hayatı ve buradaki öğrendiklerinin tesirleri daha sonra yazacağı eserlerine yansımıştır.

İspanya'da Müslümanlara ve Yahudilere yapılan zulüm ve baskıların zirveye ulaştığı bir dönemde, gerçekleri haykırmaktan geri durmadı. Her fırsatta Endülüslü Müslümanları sürgün etmenin ve onlara karşı cadı avına çıkmanın yanlış olduğunu satır aralarında dile getirir. Moriskoların sürgünü sırasında köydeki tüm komşuların birbirlerine sarılıp ağlaştıklarını eserlerinde dile getirir. Ona göre ırkçılık tepeden inmedir. Bu ırkçılığın halkta kökleri yoktur.

Cervantes'e göre, Müslüman kültürü, İberya yarımadasının binlerce yıllık tarihi içinde yeri doldurulamaz bir halkadır. Bu yarımada, Doğu ve Batı medeniyetlerinin karşılıklı olarak birbirlerini besledikleri bir buluşma yeri olmuştur.

Garaudy'ye göre, Cervantes ile (çağdaşı) Shakespeare bize Batı'da “Rönesans adı verilen şeyin çöküşün başlangıcı olduğunu anlatırlar. İlk defa Shakespeare ve Cervantes bağırırlar: “Kral çıplak” diye.

Don Kişot İspanya'da, Grek-Roma, Yahudi-Hıristiyan ve Arap-İslam gibi üçlü mirası üstlenen bir İspanya'nın mesajının ne olabileceğini ve ne olması gerektiğini fark eden son dâhidir. Doğu'nun katkısıyla kültürünün asırlarca ışıl ışıl ışıldaması sayesinde, Avrupa'da sadece İspanya, Batı'nın ufkunu aşabilir, onun dışına taşabilirdi. “Sömürgecilikten vazgeçme” sonrasında dahi Avrupa şovenizmi, kültür ve tarihin sömürgelikten kurtulmasına en büyük engel olarak öylece durmaktadır.

Oysa bu kaynaşma ve bu kültürler diyaloğu sayesinde, 13.yüzyıldan itibaren, sadece evrenselliğin mesajcısı, büyük ve pırıltılı bir İspanya değil, bütün Avrupa içinde, 16.yüzyılın Karşı-Reform'la çelişen Rönesans'ındaki gibi Tanrı'ya karşı değil, Tanrı ile birlikte hakiki bir Rönesans doğabilirdi.

Tarihin bu “kaçırılmış fırsat'ının son şahidi, kendisinin geçici başarısızlıklarını hiç mi hiç umursamayarak, o umudun gerçekleştirilebileceğini, üstelik de sonsuza dek bunun mümkün olabileceğini telkin eden kimse, Don Kişot oldu!