05 Ağustos 2019

Garip

Üçüncü sayfa haberlerinin normalleştiği, fısıldadığı onca felakete rağmen ana manşete layık bulunmadığı, manşetlik olması hâlinin de şiddet pornografisine alet edildiği, meta muamelesi yapıldığı, filmleştirildiği, yetmiyormuş gibi karikatürize edildiği bir dünya burası. Hâlbuki şok ediciliğinden ziyade yeni önlemleri ve çözüm fikirlerini çağırması gereken ciddi bir muhakeme alanı. Fakat neredeyse her birimiz bu manzaralar karşısında, hastası ameliyattan çıkamadığında “komplikasyon ihtimalinden söz etmiştik” diyen yıllanmış cerrahlara benziyoruz.

Devamlı dünyanın çivisinin çıktığını, marazlı insanların her geçen gün nasıl arttığını konuşuyoruz. Çaresinin bulunacağına dair ümidimiz kalmamış…

Umursamadığımız bu haberler aklı öylesine zorluyor ki… Her yaştan zalimin her yaştan mazlumu mahvedişini, üstelik bunların çoğu kere makul hiçbir sebebe dayanmayışını aklımız almıyor. Manevi ya da sathi disiplini reddeden, kendine sağlam çatı, basacak sağlam zemin bulamamış ya da bağımlılıkları yüzünden dünyayı olduğundan daha çarpık algılayan cellatların çizdiği manzaraların hazin sonları… Ama onlar içimizdeler ve hepsi bizden biri.

Soğukkanlıyız madem, madem son derece duygusuz ve sorunsuz çeviriyoruz felaket sayfalarını, o zaman allak bullak olmamışlığın konforuyla iyileşme için nasıl bir katkı sunabileceğimiz düşünmemek için bir sebebimiz yok demektir. Çünkü “bana ne” diyen, bir gün bunlarla daha yakından yüzleşmeyi hak edecek duruma düşebilir.

Üçüncü sayfalara, haber sonlarına sığmayan, gün yüzü görmemiş daha nice ferdî felaketler var daha…

Garip kelimesine yoğunlaşırken zihnimden akan manzaralardı bunlar. Zira bu kelimeyi en çok böyle sıradışı durumlara saklıyorduk. Devamlı tuhaf ya da acayip kelimesinin yerine kullanıyorduk. Tanımlayamadığımız, neticesi belirsiz her meseleye layık görüyorduk.

Elbette garip aynı zamanda tuhaf manası taşıyor. Fakat bunca akıldışılığı barındıran meselelere yakıştırılacak bir tuhaflık değil bu. Belki biraz gizem, biraz bilgilendirme eksikliğinden doğan bir tuhaflık…

Diğer taraftan birine tuhaf ya da acayip olmadığı hâlde, sırf dünyanın ortalama imkânlarından faydalanamadığı için indirgeyici manada garip/gariban demek, küçümseyici bir gönderme barındırıyor. Üstelik günümüz dünyasında artık böyle karşılık buluyor. Oysaki “gariplik” müminin dünyadaki varoluşunun yansıma biçimlerinden biri. Bir sıfat. Efendimiz'in (asv) müjdelediği sıfatlardan biri. “Ne mutlu gariplere.” buyurmuş.  Ne mutlu dediklerinin ne derece müstesna olduğu düşünülürse garipliğin bir kutlu yaşayış olduğunun da farkına varılabilir.

Garip sıfatının, yalnızca fertle ilişkili olmadığını bir hayat biçimi, üstelik haysiyetli ve vakarlı bir hayat biçimi olduğunu bize hadisler söylüyor.

"Müslümanlık garip olarak başladı, başladığı gibi garip olarak avdet edecektir. Ne mutlu gariplere!" (Müslim)

"Garipler kimdir?" diye sorulduğunda Efendimiz (asv):

"Garipler o kimselerdir ki, halk tarafından bozulmuş olan sünnetimi ıslah ederler, öldürülmüş olan sünnetimi de ihya ederler." (Tirmizî) demiştir.

Peygamber Efendimiz başka bir hadisinde ise şöyle buyurmuştur:

"Garipler sayıları pek az olan salih kişilerdir. Bu kişiler salih olmayan bir topluluk içinde yaşarlar. Yaşadıkları bu topluluk içinde kendilerini seven az, buğz eden ise çoktur." (Ahmed bin Hanbel)

Anlaşılacağı üzere;

Garip az,

Garip salih,

Garip acayip işlerin ortasında hor görülen,

Garip müjdeye mazhar,

Garip sünnetin fedaisi,

Garip kutlu…

Zaten sünnetin karşısında duranlarda, ne İslam'ı gariplikle ilişkilendirebilecek kalp vardır, ne de bu hadisleri tanırlar.  Fakat şükür ki bizim başucumuzda duruyor.

Peki bunca güzel manadan sonra, sözlüklerde karşılığı bulunmayan gariplenmek hangi yana düşüyor? Belki güzelliğin, masumiyetin, paklığın, doğru sözün, mazlumun horgörülmüşlüğünden doğan mahrumluk; belki dünyaya sığmayan şiddet karşısındaki ezilmişlik…

Dünyadaki canlı cansız her şeyin iğdiş eden mahvoluşlar ve buna şahitlik karşısında gariplenmek…

Sanırım üçüncü sayfa haberlerini, işgal mahallerindeki kanlı manzaraları, vatanından kovulanları, ebeveynini ve hamisini yitirip dünyanın bütün kötülükleriyle karşı karşıya kalan çocukları gördüğümde yalnızca garipleniyorum ben de… okuduğum bir felaket haberinin yanında bitiveren, yetmiyormuş gibi ihtiyaç dışı alışverişe çağıran reklamları gördüğümde ve bütün bunlara rağmen hayat devam ediyor kahkahalarına gebe haber başlıklarıyla karşılaştığımda garipleniyorum, evet… Zaten elimden de başka bir şey gelmiyor.

***

Künye: Arapça kökenli garip, kimsesiz, zavallı olan; yabancı, gurbette yaşayan, elgin; acayip; şaşılacak bir şey karşısında söylenen söz; dokunaklı, hüzün veren anlamlarına geliyor. (TDK Sözlük)