Gayrıdır her milletten bu bizim Türk milleti
Müslüman hüviyetini kaybetmediği müddetçe Türkler ümmet içinde çiçeklerin en güzeli gül gibidir. Bu asla sûret üstünlüğü değil, Kur’ân-ı Kerim’e en çok hizmet eden ve Hazret-i Peygamber Efendimiz’i en çok seven millet oluşundandır. İ’lâ-yi Kelimetullah’ı yayan Türkler, Kur’ân-ı Kerim’in yasakladığı ırkta üstünlük iddia etmemiş, takvada, cihatta, yâni Müslümanlıkta üstün olmuşlar.
İslâm hangi ırk ve dilden
olursa olsun, bütün Müslümanların kardeş olduğunu buyurur. İslâm’a
hizmetlerinden dolayı ceddini seven kimse kınanmaz. “Ey insanlar! Hakikat biz
sizi bir erkekle bir dişiden yaratdık. Birbirinizle tanışmanız için büyük büyük
cemiyetlere, küçük küçük kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki sizin Allah nezdinde
en şerefliniz takvaca en ileri olanınızdır…” (Hucurât sûresi, 13. âyet,
Hasan Basri Çantay Meali)
EL-CÂHİZ “TÜRKLERİN FAZİLETLERİ” Nİ YAZMIŞ
Arap edebiyatının ünlü edibi
el-Câhiz (770-869) “Türklerin Faziletleri”
adıyla tercüme edilen “Menakibü Cündi’l-Halife ve Faziletü’l-Etrak” adlı kitabında Türklerin diğer milletlerden daha
ahlâklı ve şahsiyetli olduğunu yazıyor: “Bir Türk başlı başına bir millettir.
Türk’ün künyesi hareket üzere kurulmuştur. Bütün milletler içinde cesaret ve
şecaatça onlardan daha ileride olan ve büyük maksatları elde etmek uğrunda
onlardan daha ileri gidebilen bir millet yoktur. Allahu Teâlâ onları arslan
sûretinde yaratmıştır. Türkler yaltaklanma, yaldızlı sözler, münafıklık,
kovuculuk yapma, yerme, riya, dostlarına karşı kibir, arkadaşlarına karşı
fenalık nedir bilmezler. Türklerde vatan sevgisi diğer milletlerden daha
fazladır.”(Türklerin Faziletleri Pdf, Prof. Dr. Ramazan Şeşen, Yeditepe
Yay., s.69-77)
KÂŞGARLI MAHMUD: “TANRI, TÜRKLERİ DÜNYA MİLLETLERİNE
VÂLİ KILDI”
Türk’ü Müslümanlığıyla
vasıflandıran ilk âlim Kâşgarlı Mahmud (1008-1090) “Dîvânü
Lugâti’t-Türk” adlı eserinde kavimler içinde
Türklerin üstünlüğünü “Tanrıya” (Allah’a) inanmalarına ve İslâm dîninden
olmalarına bağlar: “Yalavaç (Peygamber) Nuh Peygamberin oğlu Yafes…
Türkler, Yasef’in oğludur. İbrahim Peygamberin İshak oğulları Iysu, Iysu
oğulları Rum’u andırır. Tanrı onlara Türk adını verdi. Hakanlarını onlardan
çıkardı. Dünya milletlerinin idare yularını onlara verdi. Dünya milletlerine
vâli kıldı. Onlarla birlikte olanları ve çalışanları kutsal saydı, sevdi,
değerli kıldı. Türkler yüzünden onları her dileklerine eriştirdi.” (Kâşgarlı Mahmud’a Göre Türk kimliğinin ortaya çıkışı,
academia.edu.tr.)
ŞEHBENDERZÂDE: “TÜRKLERİN MÜSLÜMAN OLMASI ALLAH’IN
İSLÂMİYET’E YARDIMIDIR”
Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi’ye
göre Türklerin Müslüman olması Allah’ın İslâmiyet’e yardımıdır. Türk’ü
Müslümanla bir gören Şehbenderzâde’nin Türklüğe mensubiyet şuuru son derece
yüksektir: “Tanrı kendi dînine yardım etti. Müslümanlıkla düşmanları arasına
geçilmez bir engel çekti. Bu engel kimdir biliyor musunuz? İşte bu engel sizin
şanlı dedeleriniz olan arslan Türklerdir. Onlar geldiler, İslâm’a asker
oldular. O vakte kadar Müslüman ayağı basmayan yerleri aldılar. (…) ‘Tanrı
birdir’ narâsıyla gökleri inlettiler.” (Şehbenderzâde Filibeli Ahmed
Hilmi’de Türklük tasavvuru, s.44, yüksek lisans tezi, Ramazan Uğur Uçar,
Sakarya Üniversitesi, Sos. Bl. Enst.)
Ona göre, İslâm’ı tek başına yayan ve engelleri aşan
Türklerdir. “İlk pâdişahımız, şanlı ve büyük hanımız
Osman torunları, Rum Kayserinin, İran Şah-ı
Şehininin daha nice hükümdar ve kralların tahtları üstüne Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm’ın seccadesini sermişler ve bütün
Müslümanlara halife olup o mübarek seccadeye
oturmuşlardı. (…) Türkler asırlardan beri İslâm’ın müdafaası,
Müslümanların saadetini temin ile onların gayrimüslimlerin esaret boyunduruğuna
girmemeleri uğrunda canını, malını fütur getirmeksizin feda ettikleri için,
Hıristiyan Avrupa’ca idam cezasına mahkûm edilmiştiler.” (a.g.e.,
s.53-.65)
MEHMED ÂKİF: “TÜRKLER İSLÂM’IN GÜRBÜZ UNSURUDUR”
“Âsım” şiirinde “Türk’e hiçbir kavmin horoz
olmasına tahammül edemem” diyen millî şairimiz Mehmed Âkif, “Türk daima başta kalmak şartıyla” İslâm birliğini
savunur. Çünkü ona göre “Türkler İslâm’ın
gürbüz unsurudur. Nesli mücahiddir. Osman’lar, Orhan’lar, Fâtih’ler ve Sultan
Selim’lerdir. Hind’in
İslâm’ını pek Türk’e kıyas etmeyiniz / Onlar (Türkleri kastediyor) ruh-u
şehametle coşar kanları var…”
SAİD NURSÎ: “İSLÂMİYET ORDULARININ EN KAHRAMANI
TÜRKLERDİR”
“Kürt Said” diye horlanan
Bediüzzaman Said Nursî hazretlerinin Türklere duyduğu muhabbet “nesep
asabiyesi” nden değil, “sebep asabiyesi” nden, yâni İslâm asabiyesindendir. Hem
siyasî, hem medeniyet yönünden Türk milletine mensubiyet duyuyordu: “Ey
efendiler! Ben her şeyden evvel Müslümanım ve Kürdistan’da dünyaya geldim.
Fakat Türklere hizmet ettim. (…) Hayatım Türkler içinde geçmiş ve
en sâdık ve en hâlis kardeşlerim Türklerden çıkmış ve İslâmiyet
ordularının en kahramanı Türkler olduğundan, meslek-i
Kur’âniyem cihetiyle, her milletten ziyade Türkleri sevmek ve
taraftar olmak kudsî hizmetimin muktezası olduğundan, bana Kürt
diyen ve kendini milliyetperver gösteren adamların bini kadar Türk
milletine hizmet ettiğimi, hakikî ve civanmert bin Türk
gençlerini işhad edebilirim. (…) Onların içinde öyleleri var ki; âli
(yüksek) seciyelerin (ahlâkın) en hâlis nümûnelerini (örneklerini) o âlicenab
(yüksek ahlâklı) Türk arkadaşlarda Kemâl-i hayret (büyük bir hayret) ve
takdirle gördüm ve Türk milletinin sırr-ı tefevvukunu (üstünlük sırrını)
onlarla anladım. Türkler hakkında senâ-i Peygamberî muhakkaktır. Birkaç yerde
Türklerden ehemmiyetle bahsetmiş. Hadîs var... (…) Türk Milleti'nin senâ-i
Peygamberîye mazhar olduğu hakikattır. Bir nümûnesi Sultan Fatih hakkındaki
hadîstir.” (Tarihçe-i Hayat, Sözler Yayınevi, 1960, İst., s.216-217-218)
Bu zatın Türk milletine olan
muhabbeti Türklerin bin yıldır İslâm’ın bayraktarlığını yapması, İ’la-yi
Kelimetullah’ı yayması ve cihatta ümmetdaşlarından üstün olmasındandır: “Benim
gibi pek çok ciddî bir muhabbetle Türk milletini seven; ve Kur’ân’ın senasına
mazhariyetleri cihetiyle Tür milletini pek çok takdir eden; ve altı yüz seneden
beri bütün dünyaya karşı koyan ve Kur’ân’ın bayraktarı olan bu millete karşı
gayet şiddetli taraftar bulunan; ve bin Türk’ün şehadetiyle, bin milliyetçi
Türkçüler kadar Türk milletine bilfiil hizmet eden (…) bir insanın onlarla sırf
îman ve ahiret kardeşi olsalar çok mudur ve ne zararı var?” (a.g.e., s.
215)
NECİP FÂZIL: “ÜMMET İÇİNDE İSLÂMİYETİ TÜRKLER
YAŞATACAKTIR”
Söze daima “İçi alev alev
Müslüman, dışı pırıl pırıl Türk” diye
başlayan Necip Fâzıl, İslâm âleminin hâmiliğini târihte olduğu gibi bugün de
Türkler yapmalıdır, diyor: “Abbasiler’den sonra Türk’ün eline geçen İslâm’ın
kılıcı, şimdi fikir kılıcı olarak Türkiye’de parlamalıdır.” (Rapor 10,
s.40-88) “Türkler, Doğu ve Batı hesaplaşmasında
topyekûn Doğu’nun mümessili olmuşlardır.(…) Doğu’nun Arap, Fars, Hint ve Çin
gibi büyük temsilcileri eserlerini verdikten sonra hamle ve hayatiyetini
kaybettikten sonra silinip gittiler. Fakat Osmanlı Türk İmparatorluğu Doğu’yu
en büyük iş ve hamle plânına çekti.” (İdeolocya Örgüsü, s.63) “Ümmet içinde İslâmiyeti Türkler yaşatacaktır.
Türklük bir ruh hâlidir. Büyük bir okyanustur. Hangi yağmur damlası buraya
girerse, hangi dere akarsa o okyanustandır.” (İdeolocya Örgüsü, s.88)
S. AHMET ARVASİ: “SAHÂBE-İ KİRAM’DAN SONRA İSLÂM’A EN
ÇOK HİZMETİ TÜRKLER ETMİŞTİR”
Seyit Ahmet Arvasi’nin
Türklük sevgisi, “Türk üstün ırktdır” gibi, İslâm’a aykırı anlayışlarla alâkalı
değil, Türk’ün İslâm’a hizmetteki takva ve cihadından dolayı hak ettiği
üstünlüğe bağlı bir sevgidir. Şu ifadeleriyle Türk sevgisi bu kadar mı ateşli
olurmuş dedirtiyor: “Belgelerle sabittir ki, evlâd-ı Resûlüm, yâni
Resûlullah'ın soyundanım. Ben Seyyidim. Yâni bu demektir ki biyolojik olarak
Türk değilim. Ama yeryüzünde bütün Türkler silinse, üç Türk kalsa, biri ben olurdum.
İki Türk kalsa, gene biri ben olurdum. Son Türk kalsa da o gene ben olurdum.
Eğer Afrika'nın ortasında dünyaya gelmiş bir zenci olsaydım tereddütsüz yine
Türk olurdum. Sahâbe-ı̇ Kı̇ram'dan sonra İslâm'a en büyük hı̇zmetı̇ yapan
Türklerdı̇. Asırlarca İslâm âlemı̇nı̇ korumuş, kollamış ve bu uğurda
mı̇lyonlarca şehı̇t vermı̇ştı̇r.”
EROL GÜNGÖR: “DÜNYÂDA OSMANLI TÜRK’Ü KADAR ÖVÜLMÜŞ BİR
MİLLET BULAMAZSINIZ”
Prof. Dr. Erol Güngör “Tarihte
Türkler” adlı kitabında Kâşgarlı Mahmud’un
“Peygamberimizin Türkleri övdüğünü, dünyâ hâkimiyetinin Allah tarafından
Türklere verilmiş olduğunu, bu yüzden Türklerin dilini öğrenmekte herkes için
büyük faydalar bulunduğunu” ifade eden sözlerini iktibas ederek Türklerin hâkim
millet olduğunu söyler: “Türk
milleti tarihî tecrübesiyle Osmanlı Devletini kurmuş ve teşkilâtçılık,
idarecilik, hâkimiyet duygusu, adâlet, şefkat gibi vasıfları hiçbir millette
görülmemiştir. Dünyâda Osmanlı Türk’ü kadar övülmüş bir millet bulamazsınız.
Allah’ın adını yüceltme için kurulmuş bir devletin temsilcisi olan Türkler
mânevî gücü yüksek bir millettir.” (Erol Güngör, Türk Kültürü ve
Milliyetçilik, s.86)
NEVZAT KÖSOĞLU: “TÜRKLER İSLÂM MEDENİYETİNİ ZİRVEYE
ÇIKARAN MİLLETTİR”
Nevzat Kösoğlu’na göre
Türkler Müslüman olduktan sonra İslâm’ın bütün renklerine boyandılar ve İslâm
medeniyetini zirveye çıkaran millet oldular. Osmanlı’nın kuruluş dönemi
Türklerin kültür ve medeniyet kimliğinde en mütekâmil dönemidir. “İlmihal
Medeniyeti” Türklerin İslâm medeniyetine kattığı kemalâttır. (Türk
Dünyası Tarihi ve Medeniyeti Üzerine Düşünceler, s.13) İslâm’la hâlhamur olmuş Türk
Milleti tarihin hiçbir döneminde sömürge olmadığı için kimseyi
ötekileştirmemiş. (Türk Milliyetçiliği ve Osmanlı, s.64) Türk bir etnik kimlik değil, kültür mensubiyetinin
adıdır. Millet ve medeniyet kimliği kazanmasının en temel unsuru İslâm’ın ilk
ve asıl kaynağı Kur’ân-ı Kerim’dir ve ikinci kaynağı Peygamber Efendimiz’in söz
ve davranışlarıdır. (Türk Olmak Ya da Olmamak, 69)
İSMET ÖZEL: “TÜRK, ÜMMET-İ MUHAMMEDİN MESULİYETİNİ
YÜKLENDİĞİ İÇİN ÜSTÜNDÜR”
İsmet Özel’e göre, Türk
biyolojik olarak değil, kâfirle çatışmayı göze aldığı, ümmet-i Muhammedin
mesuliyetini yüklendiği için üstündür. Bu hususiyete sahip olması antropolojik
yapısından değil, bütün Müslümanlar adına Haçlılara karşı duruşundandır.
Türklerin ümmetdaşlarından ileri olan hususiyeti târihte tuttuğu yoldur. Kendi
ifadesiyle: “Türkler İslâm’ın mümessili oldular bu bakımdan. Türksüz İslâm
mümessilsiz kalmış bir İslâm’dır. Müslümanlığıyla öne çıkan tek millet
Türklerdir. Müslümanlığıyla bir Mısırlı öne çıkamaz. Sadece Türkler ‘Ben
dünyaya İslâm’ın her şeyden kıymetli ve her şeyden yukarıda olduğunu göstermiş
bir insanım, bu yüzden Türk’üm’ diyebilir. Hintliler söyleyemez, Malezyalılar
söyleyemez, ne bileyim Araplar söyleyemez. Sadece Türkler der ki, ‘Ben bütün
dünyaya İslâm’dan daha üstün bir değer olmadığını göstermiş olan insanım.” (Konuşmalar)
MEKKE’Yİ, MEDİNE’Yİ MÜDAFAA EDEN TÜRKLER TAKVACA
ÜSTÜNDÜR
İngilizler Kutsal toprakları
işgal ettiğinde hiçbir Arap kavmi idarecileri İngilizlere karşı cihat etmeyi
düşünmediler. İngiliz Lawrens’in “Çöl Kaplanı” dediği Fahreddin Paşa’nın
(1868-1948) Türkler nâmına kutsal toprakları müdafaa etmesi Türklerin ümmet
içinde yüksek ve üstün karakterine işarettir.
Tarihten Birinci Dünya Harbi’ne kadar Medine ve Mekke’yi İngilizlere
karşı Osmanlı Türklerinin müdafaa etmeleri ve ta’zimde bulunmaları takvaca
üstünlük değil midir? Kutsal toprakları küffara karşı savunan Türkler elbette
orada yaşayan ve İngilizlere karşı koymayan Arap kabilelerden takva ve cihatça
ileride olması Kur’ân’ın emridir. Bu ırkçılık ve milliyeti putlaştırma değil, mesuliyet
ve yüksek şuurdur. “Ben Medine’yi, Medine beni bırakmaz” diyen ve Efendimiz
(s.a.v.)’in mübarek mezarına diz çöküp, ağlayarak: “Ben Seni nasıl bırakırım,
gönlüm el vermez ki! Seni kime teslim edeyim?” diyerek gözyaşların boğulan
Fahreddin Paşa elbette Türklüğüyle takva ve cihat bakımından üstün sayılacak.
Bu mânada Türkler ümmet içinde numune-i imtisal olacak (örnek alınacak tip)
tır.
“ÖLSEKTE RAVZAN’I RÛHUMUZ BEKLER” SÖZÜNÜ BİR TÜRK
SÖYLEMİŞ
Medine müdafii Fahreddin
Paşa’nın ihtiyat zabiti İdris Salih Bey “Ölsek de Ravza’nı ruhumuz bekler”
demesi, Müslümanlar içinde Türklerin seciye, takva ve cihat olarak üstünlüğünü
gösterir. “Bir ulü’l emr idin emrine girdik / Ezelden bey’atli hakanımızsın /
Az idik, sâyende murada erdik / Dünya ve âhiret sultanımızsın. (…) Ne kanlar
akıttık hep senin için / O ulu Kitâb’ın hakkıçün aziz… / Gücümüz erişsin ve
erişmesin / Uğrunda her zaman döğüşeceğiz / Yapamaz Ertuğrul evlâdı sensiz /
Can verir, cânânı veremez Türkler / Ebedi hadim’ül haremeyniniz / Ölsek de Ravza’nı
rûhumuz bekler…” sözlerini Müslüman
rûhunu infilak ettiren bir îmanla Hazret- Peygamber Efendimiz’e hitaben yazan
Türk zabit elbette takvaca üstünlük numunesidir
MÜSLÜMAN ÜLKELER HAYKIRIYOR: “BİZ TÜRKLERİ BEKLİYORUZ”
Küffara karşı cihat
etmesinden dolayı Müslüman kavimlerin çoğu kendilerini Osmanlı Türk olarak
ifade ettiler. Bu asrın başına kadar Bosna’da, Arnavutluk’ta Müslümanlıklarını
bildirirken “Elhamdülillah Türk’üz” diyenlerin tavrı Türklerin birleştirici ve
koruyucu üst kimlik sahibi olduğuna delâlettir. Cumhuriyetin ilk yıllarına
kadar İşkodra’da “Türklüğün şartı beştir, Türk’ün şartı demek, İslâm’ın şartı
demektir” denilmesi, Türklerin geniş bir medeniyet coğrafyasında Müslüman
kimliğinin muadili, yâni eşdeğeri olduğu mânasına gelir. Tataristan
Müslümanlarına hayli yardım etmesine rağmen Suudi Arabistan heyetine yüz
vermeyen Kazanlı Müftünün, bu tavrının sebebini soran Türk temsilciye verdiği
cevap Türk milletinin ümmet içinde emin ve hâdim şahsiyetini gösterir: “Biz Türkleri bekliyoruz siz neredesiniz?”
Sözün özü; Türkler,
Hindistan’dan Tataristan’a, Kuzey Afrika’dan Balkanlara, Asya’nın güneyindeki
Malaylardan Kafkasya’ya kadar İslâm’ın yaşadığı her ülkede sevilmiş ve ta’zimde
bulunulmuş millettir. Türk heyetinin geleceği
duyulunca, Somalili Müslümanların “Allahü ekber, Türkler geldi kurtulacağız”
diyerek şükür secdesine kapanmaları, on asırdır İslâm'ın bayraktarlığını yapan
Türklerin hâmi sıfatının devam ettiği mânasına gelir. Böyle hasbî
vasıflara ve târihî tecrübeye sahip Türk milletini kim sevmez? (ilbeyali@hotmail.com)