24 Haziran 2018

Gecenin şaşmaz okları ve Metin Balkanlıoğlu Hoca

Metin Balkanlıoğlu Hoca'nın vefat ettiği haberini alınca onun emsalsiz kıymetini bilen gönül sahibi  insanların ortak acısı dışında  başka bir acım daha oldu.  Derhal yapılması gereken bir uyarıyı ertelemiş olmanın acısı! Duyulur ve  önlem alınır mıydı bilmiyorum. Ama Abdulmetin Hoca, Cübbeli namlı zât tarafından “gecenin şaşmaz oklarına havale” edildiği ve “her şeyin eceli vardır, süresi geldi mi isabet eder” ihtarı yapıldığı andan itibaren çok sıkı bir şekilde koruma altına alınmalıydı. Hükümet herkesin aslında kim olduğunu ve “duyulan söz” ile “söylenen söz” arasındaki muhteva farkını herkesten iyi bilmek zorunda! Esasen süreç iyi okunulabilseydi koruma altına almak için bu “havale” ve “ihtarı” beklemeye bile gerek kalmazdı. Ama bazı hususlarda köklerini binlerce yıllık derinliğe salmış bir devlet gibi  değil de on beş yıllık bir sivil toplum örgütüymüş gibi davranmaya devam ediyoruz. Sahnedeki dekoru ve oyuncuların aksiyonlarını gerçek hayatın bir parçası sananların çocuksu naifliklerine hiç değinmiyorum bile! Sonuçta Metin Balkanlıoğlu Hoca gibi gerçek bir devi kaybettik. İslamın ve dindarların karikatürleştirilerek istihzanın nesnesi ve avı hâline getirilme projesine oldukça stratejik bir mevziden zarar veriyordu. Üstelik beliren doğal koşullar onun bu projeyi  çok daha ağır şekilde  akamete uğratabilecek bir mevkiye gelebileceğini gösteriyordu. İslâm'ın izzetini, aşk ve zarafetini temsil ederek kışkırtan, harekete geçiren aksiyoner bir âlimdi. Çeperinde dolaşan sırtlanlara bile  hüsn-ü zanla şefkat gösteren bir arslana benziyordu. Ailesinin otopsi talebi doğru, ama yetmiyor!

                 -Uyarıyorum! Hedefledikleri sandıkta devirmek değil sandığı devirmek-

 Kemal Kılıçdaroğlu Amerikanın Sesi'ne konuşuyor ve seçimleri kast ederek “şâibe var, eşit koşullar yok” açıklaması yapıyor. Dahası şunları söylüyor; “Normalde sağlıklı işleyen bir demokraside siyasi partiler sandık güvenliğini almazlar. Çünkü (bunu) devletin kurumları yapıyor anlamına geliyor. Ama bizde şaibe olduğu için, eşit koşullarda bir seçim yapılmadığı için, hatta bazı liderler, Sayın Demirtaş (gibi) hapiste tutulduğu için bazıları üzerinde büyük baskılar var, medya dünyası şu anda yüzde 90'ı iktidarın kontrolünde. Biz bu koşullarda seçime gidiyoruz. Dolayısıyla kendi güvenliğimizi de sandık güvenliğini de almak zorundayız. Bunu sağlayacağız.”

 

HDP'nin  6-8 Ekim olaylarını başlatan “yediden yetmişe bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz” açıklamasından çok daha vahim ve tehlikeli bir açıklama bu! Bakın daha neler diyor CHP Genel Başkanı; Seçim güvenliği ile ilgili 30 bin sandıkta sıkıntı tespit ettiklerini belirtiyor ve bu konuda alacakları önlemleri şöyle anlatıyor: “Bir buçuk yıldır sandık güvenliğini sağlamak için özel olarak çalışıyorum. Bir genel başkan yardımcımız, diğer siyasi partilerle işbirliği içinde çalışıyor. Bir parti meclisi üyesi sivil toplum kuruluşlarıyla çalışıyor ve son süreçte siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşları bir araya geldiler.  Otuz bin sandığın güvenliğini sağlamak için gönüllülerden oluşan ekip olacak. Herhangi bir yurttaş ‘ben de sandık güvenliğinde görevli olmak istiyorum' diyorsa onun için ayrı müşahit kartı vereceğiz, bizim adımıza o da sandık başında bulunabilecek.”

Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu otuz bin sandıktaki sıkıntının ne olduğunu kamu oyuna açıklamalı! Nedir bu sıkıntı?  Şâibe iddiasının muhtevası, içeriği nedir? Hiçbir açıklama yok! Otuz bin sandıkta CHP'nin ve diğer partilerin zaten sandık başında bekleyen görevli ve müşahitleri yok mu? Bir buçuk yıldır neye çalışıyorsunuz? Yalan, iftira ve  provokasyonla bir kalkışmaya ön açma çabası değil mi bu! Bu sözleri gezegenimizdeki hangi insana dinletseniz, açıkça “seçimleri kazanamayacağız bu sebeple içinden çıkamadığımız sandıkları devireceğiz” çağrısını duyar. Kimse daha sonra bizim kastettiğimiz bu değildi demesin. Kim ne yapıyorsa bile bile ve kasten yapıyor!