24 Ocak 2019

Genç Nüfusumuz Kurtuluşumuz mu Yok Oluşumuz mu

Bir milletin sahip olabileceği en kıymetli sermaye, beşerî sermayedir. Petrolden, doğalgazdan ve diğer yer altı kaynaklarından daha kıymetli ve daha kalıcı bir zenginlik kaynağıdır. Ve bir milletin medeniyet hayali ancak beşerî sermayesi ile mümkün olabilir. Beşerî sermayenin kaynağını ise genç ve eğitimli nüfus oluşturmaktadır.

 Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre; Türkiye toplam nüfusu 2017 yılı sonu itibariyle 80 milyon 810 bin 525 iken, 15-24 yaş grubundaki genç nüfus 12 milyon 983 bin 97 oldu. Genç nüfus, toplam nüfusumuzun %16,1'ini oluşturuyor. Genç nüfusun, %51,2'si erkeklerden, %48,8'i kadınlardan oluşuyor (TÜİK, 2018).

 Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre; Türkiye'nin genç nüfusu, Belçika'dan Yunanistan'a İsveç'ten Macaristan'a AB üyesi 20 ülkenin toplam nüfusundan daha fazla. Türkiye'de 15-24 yaş grubundaki genç nüfus, toplam nüfusun yüzde 16,1'ini oluştururken, bu oran AB'de yüzde 10,9 (AA, 2018).

 Peki, genç nüfusumuz kurtuluşumuz mu yok oluşumuz mu?

 Sayısıyla ve çokluğuyla övündüğümüz genç nüfusumuzu, modern çağın ayartıcı etkilerine karşı yeterince koruyabiliyor muyuz?

 Genç nüfusumuza, yarının dünyasında ihtiyaç duyacakları bilgi ve becerileri kazandıran bir eğitim verebiliyor muyuz?

 Medeniyet tasavvurumuzda görev ve sorumluluk üstlenmesini beklediğimiz gençlerimize, milli ve manevi bir ideal kazandırabiliyor muyuz?

 Bu soruların cevabı millet olarak geleceğimizin nasıl olacağının da göstergesi niteliğinde. Soruların cevabını birlikte bulmaya çalışalım.

 Modern çağ ve onun batılı sahipleri, tüm ayartıcı aygıtlarını seferber etmiş saldırmakta gençliğimize. Bugün adeta kuşatılmış bir gençlik söz konusu. Okul önlerine kadar inen torbacılar, uyuşturucu madde bağımlısı olmuş, şiddet içerikli oyunlarla büyüyen, televizyonda, internette ve diğer farklı mecralarda erotik içeriklere maruz kalan, tek bir ebeveynle büyüyen, popüler kültürün cazibesine teslim olmuş zavallı çocuklar her yerde çıkıyor karşımıza. Tavrı, üslubu, ideali, kaygıları ve hayalleri bize benzemeyen çocuklardan bahsediyorum. Daha önceki bir yazımda ele aldığım Türkiye çocuk suçluları araştırması korkunç veriler içeriyor.

 İkinci sorunun cevabına gelecek olursak, eğitim sistemine ciddi yatırımlar yapılmasına, alt yapı olanaklarının ve teknolojik yeterliklerin sürekli iyileştirilmesine rağmen eğitimde istenen başarı bir türlü elde edilemedi. Bunu Sayın Cumhurbaşkanımız da defaten dile getirdi. Uluslararası düzeyde yapılan sınavlardaki durumumuz, okullarda yaşanan şiddet olayları, beklentilere cevap veremeyen eğitim programları gibi pek çok farklı gösterge üzerinden mevcut durumu okumak mümkün. Dolayısıyla eğitimdeki durumumuzun çok da iyi olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değil.

 Milli ve manevi olan pek çok şeyin anlamını ve değerini kaybettiği, maddenin ve maddi olanın kutsandığı bir zeminde sloganların ötesine geçemeyen bir maneviyattır yaşanmakta olan. Çocuklara milli ve manevi bir şuur kazandırması gereken kurumlar ki bunlar, aile, okul ve din müesseseleridir bu vazifelerini icra etmekten çok uzaklar. Var olma mücadelesi veren aile kurumu, diploma dışında bir şey veremeyen okul ve inşaat işleriyle müteahhitlikle uğraşan diyanet kurumu bu mesuliyetinin farkında bile değil.

 Eğer gençlerimizi iyi yetiştirebilirsek, milletimiz ve medeniyetimiz mahşere dek var olacaktır. Bunu başaramazsak, milli ve manevi değerlerden uzak, iyi bir insan olma idealine sahip olamamış, maddeyi ve maddi olanı yaşama gayesi edinmiş gençler, yarın yetişkin olduklarında kaçınılmaz çöküşün müsebbibi olacaktır.

 Bugün, çocuklarımız ve gençlerimiz üzerinden kirli bir kumar oynanmaktadır. Sadece hazları ve istekleri için yaşayan bir gençlik inşa edilmeye çalışılmaktadır. Bu oyunu bozmak zorundayız. Bu tarihi sorumluluk hem maziye hem atiye karşı mesuliyetimizdir.

 Vesselam…