"Gök ekin gibi biçilen" şehitlerimiz
Savaş ve terör, Mehmed Âkif’in dediği gibi “Ölüm indirmede gökler, ölüm püskürmede yer.” İslâmlaşmış topraklar mânasına gelen vatan bu için asırlardır şehit veren başka kaç ülke kaç millet vardır? İslâm âleminin hâmisi olan Türk milleti yüzyıllarca vatanımıza kasteden bölücü ve düşmanlarla her savaşta şehit vererek imtihan oluyor ve dirilişe geçiyor. Ateşler üstünde tâlim etmenin adı bu.
Mehmed Âkif’in, kalemini
yüreğine batıra batıra söylediği gibi: “Şüheda gövdesi, bir baksana dağlar,
taşlar / O rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar…” Sonra şöyle hitap eder bu
ülkenin topraklarında “birer âyet olmuş” şehitlere: “Ey, bu topraklar için
toprağa düşmüş asker! / Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.”
ŞEHİT ANALARININ BABALARININ YÜREKLERİNİ TUTUN
Şehitler geliyor tekbirlerle.
Şehitler geçiyor yüreğimizin üstünden yine. Şehitlerle buluşuyoruz. Şehit
analarının babalarının yüreklerini tutun bugün. Onların gözyaşlarına ortak
olun. Allah’ın âyetlerini kalp kulaklarına okuyarak onların feryatlarını teskin
edin.
Her gün şehitler veriliyor bu
ülkede “Gök ekini biçmiş gibi.” Her gün
yeni şehitler geliyor. Tabutlar musalla taşında saf saf. İnna lillahi ve inna
ileyhi raciun. Cennet uçuyor şehitler. Şehitlerin ardından yürekleri dağlanıyor
anaların babaların.
Yüreklerinden tutun şehit
analarının ve babalarının. Onlarla bir olup ağlayın. “Gök ekin gibi biçilen”
genç şehitlerine dua edin. Her yer şehit, her yer dua bugün. Evlat kaybı,
hayatın belki de en zor imtihanı. Ölümün sebebi şehitlik olunca ana ve babanın
acısı hafiflse de yüreklerindeki hüzün hiç kaybolmadan bir sızı gibi sürüp
gidiyor.ii
ASKERLERİMİZ SON TÜTEN OCAK İÇİN ŞEHİT OLUYORLAR
Allah’ın emrine sıdk’olmuş
bir vecd içinde vatan için şehit oluyor gencecik askerlerimiz. İslâm’ın
bayraktarı, ümmetin hâdimi, hadimülharameyn sıfatını haiz necip Türk milleti
vatanı için şehitler veriyor.
Şehitlerimiz “Gök ekin”
gibidir. Sezai Karakoç’un bakışıyla, “Biraz önce, göğe doğru dimdik duran başak,
şimdi yere düşmüş, ayaklar altında eziliyor. İşte ölüm böylesine evrensel bir
oraktır. Bazen, yine o ölüm ‘ejderhaları bile ezen’ bir şeydir. Ölümün gücünü,
onun parlak zıt rengi olan hayat leit-motifleriyle anlatır. ‘Gök ekin’ gibi.
‘Teneşire düştü gönül’ deyişi gibi. Ölümün bir vasıtası olan teneşir, hayatın
merkezi olan gönülü içine alıyor. Böylece ölüm, gönülü bile teneşire düşüren
acımaz bir kudrettir…”
ÖLÜM VE ŞEHİTLİK BİZİM İÇİN DÜĞÜN GECESİDİR
Ölüm ve şehitlik mukadderdir
bizim için. Kaçışı olmayan akıbettir ölüm ve şehitlik İnsana fâni olduğunu
hatırlatan bir dünya gerçeğidir. Müslümanlar için bir “Şeb-i arus”, yâni düğün
gecesidir. Yüzü soğuk, adı ürpertici olan ölüm, Müslümanlar için bu dünyadan
asıl vatana göçmektir.
Sezai Karakoç, “Belki bir
gömülme olayıdır ama, dünyanın en yiğitçe ölümünden sonra elbette. Hatta bir
dirilişe gebe bir ölümle” diyerek, ölümün ulvî anlamını dile getirir.
Şehitlerimiz de yiğitçe bir ölümden sonra gömülüyorlar. Mübarek bir yazgı bu. (ilbeyali@hotmail.com)