22 Nisan 2017

Güç zehirlenmesi yaşayan muhalefetimiz…

 

Yine aynısı oluyor.

Nicedir fikri iktidarını kaybetme sendromu yaşayan müzmin muhalefet 16 Nisan referandum sonrasında da aynı tavrı sergilemeye başladı.

Oysa referandum gününe kadar seçimin şaibeli olacağına dair hiçbir düşünce beyan etmemişlerdi. Kazanacaklarından çok emindiler çünkü.

Üstüne bütün propaganda döneminde gerek etkinliklerinde gerekse sosyal medya hesaplarında seçim günü asla hile olamayacağı üzerine ahkamlar kesmekten de geri kalmadılar.

Lakin mızıkçı bir çocuk misali nasıl ki sonuç istedikleri gibi çıkmadı yine oyun bozanlığın en alasını göstermekten zerre geri durmadılar.

Demokrasi, özgürlük, insan hakları hususlarındaki ‘çifte standartçı' yaklaşımları ayyuka çıkan Batının sakız ettiği her argümanla kendi insanlarının tercihleri üzerinde tepinmeye başladılar.

‘Bu ülkede diktatörlük varsa neden seçime giriyorsunuz?' demeleriniz de…

‘Seçimlerde gücünüzün yetemeyeceği çapta bir oy hırsızlığı olabiliyorsa ya da mühürsüz oylar kullanılabiliyorsa neden seçimi boykot etmiyorsunuz?' sözleriniz de anlamsız.

Birilerinin kulaklarına fısıldadığı ‘kazanacaksınız' telkinine kendilerini kaptırmaları bir alem, kaybettiklerinde yalandan sine-i millete döneceğiz deyip kendilerini güldürmeleri başka bir alem.

Oysa adları gibi biliyorlar ki bu haliyle bile bu ülkenin her bir seçimi ‘güvenirlilik' açısından Batılı ülkelerin seçimlerinden çok daha mutemet ve güvenilir.

Çıkan her bir oyu sandık görevlileri dışındaki her bir parti temsilcisinin gözleriyle görüp, not ettiğini ve imzalı sonucun bir örneğini aldığını bilmiyorlar mı?

Seçim akşamı YSK'nın açıkladığı oy sayısı ve oranı ile kendi sandık görevlilerince kendilerine getirilenlerin aynı olduğunu bal gibi biliyorlar.

Peki neden bu yalancılık, bu yenilmekten utanmayan çıngar güreşçilik?

Hep birlikte milletçe bekliyoruz ne vakit bu verimsiz halleri bırakıp, sağlıklı bir muhalefetin yapması gereken işlere bakacaklarını. 

Yok seçim sonucunu tanımamak, yok YSK'ya itiraz etmeler, yok AYM'ye bireysel başvuru yapmalar, yok AİHM'e gitmeye hazırlanmalar...

Elbet istediklerini yapabilirler.

Fakat Erdoğan nefretiyle zelzeleye uğramış zihinlerinin almadığı bir şey var. O da böyle davranarak her defasında öncelikle kendilerine oy veren seçmenleri kırıp, bıktırdıkları.

Bizler dahi ‘şu muhalefet kendine çeki düzen verse de 15 yıldır iktidarda olan AK Parti'de güç zehirlenmesine teslim olmasa' diye çırpınıyoruz, düşünün artık.

Fiziksel iktidarını 50'lerde kaybetmiş olsa da 90 yıldır süren fikirsel iktidarın yarattığı güç zehirlenmesi muhalefeti anlamsız, sonuçsuz, lüzumsuz reaksiyonlar vermeye itiyor.

Oysa sonuç ortada.

Girilen yarışta ‘Evet' %51,4, ‘Hayır' %48,6'lik bir oy oranı almış ve Türkiye yönetim sistemini Cumhurbaşkanlığı Sistemi olarak değiştirmiştir.

Geçmiş olsun.

Öncesinde de yazdık. Oy oranlarının birbirine yakın olması tabii ki önemli.

Verimsiz muhalefet gündemimizi değiştirip durmasa bunun nedeni üzerine kafa yoracak, analizler yapmaya da çalışacağız zaten.

Hatta çıkış noktamız AK Parti olsa da analizlerimizden eminim onlar da kendi payına bir şeyler çıkarabilecekler.

Tabii ki bu onların sürekli kavga etmekten ve mızıkçılık yapmaktan vazgeçip, elle tutulur bir şeyler yapmaya karar vermeleriyle ilişkili.

Gelelim sonuçları okumalara.

Öncelikle bu türden sistemsel değişikliklerin söz konusu olduğu referandumlarda tercihlerin normal seçim koşullarından farklı olacağını bir kez daha vurgulayalım.

Seçmenler, sistemsel bir değişikliği onaylayacakları bir referandum arifesinde, dört yılda bir yenilenen yerel ya da genel seçim öncesinin ruh halinden daha farklı bir psikoloji içinde olabilirler.

Her şeyin güllük gülistanlık olduğu ülkelerde bile referandumlarda birbirine yakın sonuç alınması gelecek yeni duruma dair ‘acaba' sorusunun daha yoğun ve etkili sorulmasından kaynaklanır.

Fakat bu güçlü sebebin varlığı tarafların performansları konusunda bir analiz yapılmasına engel değildir tabii ki.

Farklı parametreler olsa da çıkan sonuç pekâlâ referandumda taraf olan parti teşkilatlarının kendi mesajlarını doğru, net ve yeterli oranda verip vermediğiyle de parti teşkilatlarının yeterli düzeyde çalışıp çalışmadığıyla da direkt ilişkilidir.

Bu açıdan taraflara verilen mesaj, Anadolu insanının gerektiğinde çok isabetli ve zekâ ürünü mesajlar verebildiğinin bir başka güzel örneği olarak da değerlendirilebilir.

Güç zehirlenmesinden mustarip muhalefet gündemimizi değiştirip durmazsa, halkın verdiği mesajları masaya yatırmaya çalışacağız.