06 Haziran 2015

GÜL'ÜN TARİF ETTİĞİ ADRES GERÇEKTEN AK PARTİ Mİ?

Tarihin en çetrefilli seçim süreçlerinden biri daha geride kalıyor. Sadece saatler sonra millet, iradesini yansıtacağı sandıkların başında olacak.

Doğu'da muhalefetin ve belli kesim medyanın cilaladığı HDP barajı aşsın diye terör tehdidi ve keleş gölgesinde tecelli edecek iradenin hürriyetinden söz etmek elbette mümkün değil; ancak hiç şüphem yok ki vicdanlar mührü eline aldığında her türlü tehdit ve baskıyı bir kedara iteleyecek.

Vicdanlar dedim zira, bu çetrefilli seçim sürecinin en belirleyici unsuru vicdan olacak. Muhalefetin bütün stratejisini AK Parti ve Erdoğan karşıtlığı üzerine kurduğu propaganda sürecinde, seçmen eğilimini belirleyecek unsur da haliyle vicdanlara emanet.

Öyle zannediyorum hiçbir vicdan da bu süreçte "tarafsız" kalmaya müsamaha göstermez. Tabi kiraya verilen ya da pusuya yatan vicdanlar değil kastım!

"Adresim belli" edebiyatıyla tarifini yaptığı adrese yönelik taarruza hiçbir tepki veremeyecek kadar eğreti duran vicdanlar hiç değil.

Sosyal medya hesabımdan da paylaştım... Bu seçim süreci bir kez daha gösterdi ki AK Parti'nin sırtındaki en önemli iki sorumluluktan biri ülkeyi Fetullahçı Terör Örgütü'nden, Gülenizmden arındırmak. Diğeri de 11. Cumhurbaşkanı sayın Abdullah Gül'ün sessizliği ve tepkisizliğini fırsat bilen bazı hizipçilerin AK Parti içerisinde habis ura dönüşmeye başlayan Gülizm eğilimini tasfiye etmek.

Böyle bir eğilimin mimarının sayın Gül olmadığını elbette biliyoruz. Ancak sayın Gül'ün kimi reflekslerinin de bu eğilime güç verdiğini inkar edemeyiz.

Sayın Abdullah Gül öyle sıradan bir isim de değil AK Parti için... Gül, 14 Ağustos 2001'de kurulan AK Parti'nin Kurucular Kurulu Üyesi. AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi yasaklı olması nedeniyle 16 Kasım 2002'de 58. Hükûmeti kurmakla görevlendirilen ve 18 Kasım 2002'de kurulan Türkiye'nin 58. Hükûmeti'nin Başbakanı. 24 Nisan 2007'de Recep Tayyip Erdoğan tarafından "kardeşim" ifadeleriyle 11. Cumhurbaşkanı adayı olarak açıklanan biri. 367 tartışmaları ile kilitlenen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, krizin çözülmesi ile 28 Ağustos 2007'de 11. Cumhurbaşkanı olarak seçilmiş biri.

Tabi AK Parti'nin kuruluşundan bu yana yaşanan kaosları saymakla bitiremeyiz. Darbe girişimleri, kapatma davaları, suikast planları...

Bütün bunların tek bir nedeni vardı; ülkedeki vesayetçi yapıların varlıklarını devam ettirme ve AK Parti'yi de o düzene entegre etme bu sağlanamıyorsa tasfiye...

Bütün bu dönemlerde yaşanan psikolojik travmalara şahit olan Abdullah Gül'ün, 2007-2014 arası Cumhurbaşkanlığ görevi süresinde de çeşitli badireler atlattı AK Parti ve Gül'ün yol arkadaşı Recep Tayyip Erdoğan...

Mesela MİT operasyonu ve 17-25 Aralık darbe girişimlerinde, hedef Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti'ydi. Sayın Gül, bırakın siyasi bir değerlendinmede bulunmayı, devletin başı olarak bile o darbe teşebbüslerine dair bir eleştiri yöneltmedi.

28 Ağustos 2014'te 11. Cumhurbaşkanı olarak görevi halkın yüzde 52 oyuyla seçilen Recep Tayyip Erdoğan'a devretti. Haliyle tarafsızlığı da sona erdi.

Nisan ayında başlayan propaganda süreci boyunca, kurucusu olduğu partiye yönelen taarruzlara tarafsızlığı sona ermiş olmasına karşın tek bir kelam etmedi.

7 Haziran için 3 muhalefet partisi ve 3 yasadışı örgütü bir araya getiren üst aklın, AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik saldırılarına karşı, tanımını yaptığı adresin mensubiyet şuuruyla bir refleks göstermesini bekledik; hayal kırıklığı yaşadık.

"Yerim belli" demekle olmuyor, olmadı da bazı şeyler. O yeri sahiplenip o yer için kılını kıpırdatmadıktan sonra o yerde eğreti duruyor insan.

İşte yukarıda saydığım onca taarruz ve saldırılar altında, seçime saatler kaldı. Sayın Gül Cumhurbaşkanlığı görevini devredeli de neredeyse 1 yıl oldu. Buna rağmen hala tarafsızlık fotografıyla yer tarifi yapmak fazla absurt duruyor. Fetih Şöleni'nini siyasi toplantı diye değerlendirip davete gitmemek, kendi memleketindeki AK Parti mitinginde platformda olmamak "yerim belli" söylemlerini havada bırakan en önemli gelişmeler.

Muhalefetin terör örgütleriyle bile ittifak yapıp AK Parti'ye savaş açtığı bir ortamda, "beyefendi"nin "İngiliz nezaketinden" ödün vermemesi sadece muhalefete değil AK Parti içerisindeki Gülizm eğilimine de fırsat veriyor.

Bütün bu fotoğraflardan sonra The Guardian'ın, "Erdoğan daha fazla güçlenmemeli" dediği bir yerde, sayın Gül'ün de "seçimlerden muhalefet güçlenerek çıkacaktır" mesajı birbirini tamamlamıyor mu Allah aşkına...