VF kat sol
VF kat sağ

24 Mart 2017

Güle Güle Baba

25 Şubat günü hayatımın en kötü gününü yaşadım. Benim için bir devir kapandı. Babam Avni Bey 62 yaşında Darı dünyadan darı bekaya irtihal eyledi.

1955 yılında Diyarbakır'ın Dicle ilçesinin Dede köyünde (Şeyhselamet) gözlerini dünyaya açmış bir olarak birkaç yıl sonra Diyarbekir'e göçmüşler. Benimde merkezdeki ilk görev yerim olan Fiskaya bölgesine yerleşmişler. Birkaç yıl sonra Suriçi ve o günden sonra hep orada yaşadı. Ta ki geçen yıl çıkan olaylardan sonra evini bırakıp çokta uzak olmayan hemen Sur'un yanı başındaki bölgeye yerleşene kadar da orada yaşadı.

Son iki buçuk yıl çok zorluk çekti, yılların getirdiği hastalıklarla savaşırken önce böbreklerinden sonra parmaklarında ve en son da ayağının bir kısmından oldu. Hep başı dikti. Her şeyin Allahtan olduğuna iman etmiş bir sabır deryasıydı. Kimsenin onun zor durumda olduğunu bilmesini istemezdi. Hatta ayağının bir kısmı tarak kemiğinden kesilince yaklaşık kırk yıl kaldığı sokağa götüreyim istedim, olmaz kimse beni böyle görmesin, dedi. Camları siyah bir arabanın içinde sokağa götürdüm, etrafı seyretti, gelip geçen dostlarını izledi. Biraz kaldık, bizi fark eden birileri gelip onu ziyaret ettiler. Sonra oradan ayrıldık. Bu son gidişimizmiş meğer… Yıllarını verdiği mahalleye özel izinle son giriş… Sonra hastaneye yatırdık. Bir pazartesi günü emboli geçirdi ve 63 günlük umutlu bir bekleyiş ama en sonu ayrılık olarak tescillendi…

İki dönem Sur Dabanoğlu mahallesinde muhtarlık yapan, iyiliğiyle anılan bir insana son görevini yapmak için binlerce insan Diyarbekir Ulu camiye akın etti. Sadece Cuma günleri yaşanan bir kalabalık 5 yıldan sonra ilk defa bir cenazenin bir kilometrelik bir yoldan omuz üstünde taşınmasına şahit oldu. Diyarbakır Büyükşehir Belediye başkanının özel talimatıyla gelen otobüsler, cenaze aracı bir kenara bırakıldı. Sur'un değerli Emniyet müdiresi Asuman Karacık hanımefendinin özel ilgileri ve dostların da katılımıyla güzel insana son görev yapıldı.

Hep bir duası vardı, Ya Rabbi! Derdi, cenazem açık havanın olduğu bir günde olsun, kimse benim için rahatsız olmasın, işinden gücünden olmasın, kimse soğukla, karla, yağışla rahatsız olmasın, mezarım rahat kazılsın… Halbuki bu kadar rahatlık istiyorsun cenneti de verelim mi demiştim şaka yollu… ve aynen öyle de oldu. Halbuki emboli geçirdiği gün vefat etmiş olsaydı ve ya devam eden günlerde ciddi soğuklarda gelenler rahatsız olacaklardı. Güzel bir günde Rahmeti Rahmana yürüdü… Bir Cumartesi günü dualarla yürüdü, belki de bir daha Diyarbekir de kimseye kolay kolay olamayacak bir cenaze töreniyle Mardinkapı mezarlığına yürüdü… Kimse rahatsız olmadı. Kimse işinden gücünden olmadı, soğukla imtihan olmadı… Tekbirlerle, Salavatlarla yürüdük ve onu öte dünyaya teslim ettik.

Hiç bana kızdığına şahit olmadım, hep nasihat etmeyi severdi, tıpkı halka yaptığı gibi… Herkes onu Baba diye bilirdi öyle hitap ederdi. Geceleri dağıttığı yardımları ve hak sahiplerini birebir bilmesiyle severdik onu. Taziyesi öylesine büyük bir katılımla yapıldı ki, ilk beş gün vefatını bile anlamadık. Dostlar hep yanımızdaydı. Binlercesi geldi. Bir dakika oturamadılar belki ama onlar onu hep sevdiklerini ifade ettiler. Onun eksiklerini dualarla kapattılar. Ama ben babamı kaybettiğimi anca beşinci günün akşamı fark ettim. Uçağa bindim içimde bir boşluk oldu. Birini arayıp Baba ben Ankara'ya gidiyorum, bir emrin var mı? Diyemedim… Baktım bir daha kendisini arayamayacağım, içimden bir şeyler koptu…

Biz mümkün mertebe ona tüm görevlerimizi yaptık, hep sizden razıyım, Allah'ta sizden razı olsun dedi. Biz de ondan razıydık, hep doğru yolu gösterdi. Az vardı, az verdi, Ama hep verdi, bizi boynu bükük bırakmadı.

Güle güle Baba güle güle…

Allah cümle geçmişlerinize rahmet eylesin, Babama da rahmet eylesin. Bu vesileyle tüm dostlara, akrabalara tekrar teşekkür ediyorum. Allah sizleri var etsin. Size ve geçmişlerinize rahmet ve merhamet eylesin…