Güneş yüzlü, deniz gözlü gençlere bir sesleniş denemesi
Şikayeti bırakmalı bir şeyler yapmalı:
Büyüklerin en büyük hatalarından biri de sürekli gençleri
eleştirmek, onlardan şikayet etmek.
Gençler neden öyle yapıyor? Neden böyle söylüyor? Neden onu okuyor?
Neden bunu dinliyor? Bu sorularla
zaman kaybetmenin hiç kimseye faydası yok. İnsanı kafa yormaya
götürmeyen soru sormak, sorun üretmekten başka hiçbir işe yaramaz. Öyleyse
yapılacak iş bellidir. Şikayeti bırakmak, birşeyler yapmak. Mersin’in şirin ve
güzel ilçesi Aydıncık’ın genç müftüsü Süleyman Turul, duayen eğitimci ÇPL
müdürü Mustafa Çetin, ilçenin çalışkan imamları ve gayretli öğretmenleri tam da bunu yapmışlar. Ele ele vermişler, 100 genci
bulmuşlar. Hatırı sayılır bir kültür seyahatı için Bursa, Çanakkale ve İstanbul
istikametine doğru yola revan olmuşlar.
Olmaz dememeli, yapmayı denemeli:
Yazının burasında Aydıncık müftüsü Süleyman Turul hocaya esaslı
bir parantez açmak istiyorum. Süleyman Turul Hoca kabına sığamayan,yerinde
duramayan hayli gayretli ve çalışkan bir müftü. Görev yaptığı ilçenin küçüklüğü
gayesinin büyüklüğüne, imkanlarının darlığı, ufkunun genişliğine engel olamamış.
Maşallah gece gündüz demeden hayırlı hizmetler peşinde koşturuyor. Sağolsun bu
vesileyle bizi de hiç rahat bırakmıyor. Bizde onun vesilesiyle memleketimize
hizmet etmenin sevincini yaşıyoruz.
Geleceğiniz varsa göreceğinizde var:
Yine Süleyman Turul hoca aradı.
-Hocam Aydıncık’tan 100 genç ile Pazartesi günü İstanbul’a
geliyoruz. Bize nasıl yardımcı olabilirsin?’
dedi.
-Selametle gelin sevgili hocam, dedim.
Geleceğiniz varsa göreceğinizde var. Elimizden geleni ardımıza
komayız elbet. Buyrun gelin, başımızın üstünde yeriniz var.
Geldiler, gezdiler, gördüler:
Evet, Aydıncık kafilesi Pazartesi sabahı İstanbul’a geldi. Gençler
İstanbul’a geldiler. Gezilecek yerleri gezdiler, görülecek eserleri gördüler ve
tam planladığımız saatte buluşacağımız
mekandaki yerlerini aldılar.
Anlamlı Buluşma:
7 yıl önce İstanbul’a işte bu anlamlı buluşmanın hayaliyle
gelmiştim. Şöyle demiştim kendi kendime: ‘’Memleketten İstanbul’a gelen
gençlerle 15 günde bir buluşup bir çorba içsek bile yeter. Onlarla hasbihal
edip hasret gidererek bir nebze olsun gurbette sılayı yaşarız belki.’’
Bu vakite kadar maalesef bu hayalimi gerçekleştirememiştim. Demek
ki her şeyin bir vakti varmış. Evet, Aydıncık’tan gelen gençlerle
gerçekleştirdiğimiz anlamlı buluşmanın mekanı insan ve değer hareketinin genel
merkeziydi.
Sağolsunlar, misafirlerimizi mekanlarında güzel ağırladılar. Misafirlerimize
İyilikder de öğle yemeği ikram etti. Allah
keselerine bereket versin. İstanbul’a gelipte kitapsız gitmek olmazdı tabii. Gençlerimize
sevgili Abdullah Yıldız ve Kamil Çakır hocalarım kitaplarını hediye ettiler. Yine
sevgili Mesut Aydın hocam ve Kadir Zengin ağabeyim de kitap temininde
bulundular. Bağcılar müftülüğümüz de onları
bir gece misafir etti.Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Aynalı göl gibi derin, soğuk su gibi serin olun:
Sabahtan öğleye kadar
tarihi camiler ve mekanlar arasında
mekik dokuyan gençler belli ki hayli yorulmuşlardı. Vakit dinleme ve
dinlenme vaktiydi. Akdeniz’in incisi ve güzel Aydıncık’ın güneş yüzlü, deniz
gözlü gençlerine hitap etmek imkanı bulduğum o anlamlı buluşmada şunları
söyledim:
‘’Gençler! size şehriniz gibi insan olmayı öneriyorum. İçinde yaşadığınız ilçenin adı gibi adınız hep aydınlıkları hatırlatsın, gönlünüz Akdeniz gibi geniş, başınız Toros dağları gibi dik olsun. Hayat denizinde yüzen iyilik gemilerine birer selamet limanı olun. İlçenizin küçüklüğü, hayallerinizin büyüklüğüne engel olmasın. İlminiz Aynalı göl mağarası gibi derin, yüreğiniz soğuksu şelalesi gibi serin olsun.’’