05 Ekim 2017

Güneşi uyandıran adam

İslam da din adamı var mıdır, yok mudur? Bu önemli tartışma konusunu, Prof. Dr. Hayrettin Karaman ve Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç hocalara bırakalım. “Her Müslüman dininin adamıdır.”

Hakikatine eyvallah deyip, bugün itibariyle sayıları yüzbinleri aşan din görevlilerinin varlığından hareketle devam edelim. Sadece bugün değil Asr-ı Saadet'ten günümüze hademe-i hayratlık(din görevliliği) fasılasız olarak devam etmiştir. İslam da ruhbanlık yoktur fakat resmiyada gönüllü bir şekilde kendisini İslam'a hizmet etmeye adamış olanlar da sayılamayacak kadar çoktur.

Konuya bu zaviyeden bakıldığında şunu söylemek mümkün: Nerede bir din varsa orada o dini insanlara teorik ve pratik yönleriyle öğreten bir din adamı da var demektir.

Devlet ve millet olarak din görevlilerini ne kadar yakından tanıyabilirsek onlardan istifademiz de o ölçüde fazla olacaktır.

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından her yıl kutlanan Camiler ve Din görevlileri Haftası, Camilerin ve din görevlilerinin daha fazla tanınıp keşfedilmesine zemin hazırlaması bakımından oldukça önemli. Dine mesafeli olan insanların, camiler ve din görevlileri hakkında cehaletlerinden kaynaklanan ön yargılı yaklaşımları bir şekilde anlaşılabilir; burada asıl sıkıntılı olan husus dindar insanların kendi öz değerleri olan camiler ve din görevlileri hakkındaki bilgi ve bilinç eksikliğidir. Camiler ve din görevlilerini bütün yönleri ile tanıyıp keşfetmek herkes için son derece ufuk açıcı olacaktır.

Bu hafta; din görevlilerine yüklendikleri ağır ve ulvi vazifeyi ve bu vazifeden neşet etmesi gereken misyon ve vizyonu hatırlatma haftası olduğu kadar, onları anlama, dinleme, gönül ve dualarını alarak hatırlama haftasıdır da. Camilere ve din görevlilerine çoğu zaman maalesef dışarıdan bakıldı. Ben bu yazımda bütün din görevlilerinin şahsında bir din görevlisine içerden bakmaya çalışacağım.

 

Güneşi uyandıran adam;

Onunla dünyaya gelir gelmez tanıştım. Anne babamın sesinden sonra duyduğum ilk ses onun ezan ve kamet sesi oldu. Onu büyüdükçe tanıdım tanıdıkça sevdim… O, benim anne babamdan sonra hayattaki ilk öğretmenim. İslam'ı, imanı, Kuran-ı, Peygamberimi, İslam ahlakını ondan öğrendim. Benim çocukluğumda hoca dendiği zaman akan sular dururdu. Hoca ne derse o olurdu. Hocanın eli öpülür sözü dinlenirdi. Ondan hem korkardık hem de onu severdik. Ortaokul ve lise yıllarında o zamanın öğretmenlerine yanılıp şaşıp da ‘hocam' dediğim zaman bazı öğretmenlerim adeta çileden çıkar kibir ve öfke ile ‘hoca camide' derlerdi. Hâlbuki hoca sadece camide değildi; düğündeydi, sünnetteydi, cenazedeydi… O, hayatta her zaman yanı başımızdaydı.

Yine o yıllarda radyo televizyon gazete kitap ve dergilerin birçoğunda hoca şöyle tasvir ediliyordu: Koca göbekli, keçisakallı, yobaz, obur, bilim ve teknoloji karşıtı, gerici... Böyleleri var mıydı? Varsa bile bu istisnalar kaideyi bozar mıydı? Hayatımda birçok hoca tanıdım benim tanıdığım, hiçbir hocanın yukarıdaki tasvirlerle uzaktan yakından bir alakası yoktu.

Yukarıdaki herzelerin aksine benim tanıdığım hocanın sarığı ve cübbesi tertemizdi, şekil ve şemaili oldukça düzgündü, sesi gibi gözü ve gönlü de toktu. O yemekten çok emek adamıydı. O kendisine gerici diyenlerden en az on dört asır ilerdeydi.

Sadece Barış Manço'nun Ahmet beyi değildi erken kalkan; tüm meslektaşları gibi benim hocam da erken kalkardı, onun seferi seherde başlardı. Gün doğmadan o doğardı, onun için ben ona hep güneşi uyandıran adam derdim. O her seherde, ‘namaz uykudan hayırlıdır' diye haykırarak, hilkat uykusunun gaflet uykusuna dönüşmesine engel olur. O, günde beş ayrı makamda ezan okur fakat insanları tek bir makama çağırır: Rabbe kulluk makamına.

O, kendisine uyanlara mihrapta yön, mimberde ve kürsüde ise yol gösterir.

O camii de cemaatinin önderi, camii dışında cemiyetinin rehberidir… Hayat onun namazsız ezanıyla başlar, ezansız namazıyla sona erer. Onun dostluğu pazara kadar değil, mezara kadardır.

O imamdır; insanlara namaz kıldırır. Hatiptir; hutbesi haftanın gündemini belirler.

Vaizdir; kürsüden gönüllere ilim ve irfan ırmakları akıtır.

Müezzindir evrensel kolluk çağrısı olan o ilahi besteyi dillendirir böylece dinlenir, dinlendirir.

Muallimdir; İnsanlara elif gibi dimdik durmayı öğretir.

Müftüdür; Soru ve sorunlara Kur-an ve Sünnet eczanesinden reçeteler sunar. Onun çoğu zaman hataları çarpılır, sözleri çarpıtılır o bu yolda bin parçaya bölünse de etrafındaki bütün insanları camide toplamak ister.

O (Dücane Cündioğlu'nun Cemil Meriç-i tanımından ödünç alarak söylersek) “Bir mabet bekçisidir.” Bu vezinde devam edersek; o tam bir maneviyat emekçisidir. O sadece camisinin müderrisi değil, aynı zamanda bir değerler mühendisidir. Onu sıradan bir memur görürsek, iki ayaklı bir namazmatiktir fakat onu bir kanaat önderi olarak görebilirsek o görev mahallînin münevveridir, mütefekkiridir.

Hasılı o, içimizden biridir. Onun namazda arkasında olalım ki, musalla taşında önünde olmaya yüzümüz olsun.

 kulacuni@hotmail.com